YAŞAM 

EVRENİN NEFESİNİ DİNLEYEN ŞAMAN KADIN

Doğada hiçbir şey nedensiz değildir; nedenini kavra, o zaman deneye ihtiyaç duymazsın.” – Leonardo da Vinci

Çiğdem kokularının kekik kokularına karıştığı Bozdağlarda gölcüğün yüzeyi de dağların ihtişamını yansıttığı suyun rengi gibi dağın nefesini çekmişti içine. El tezgâhlarında dokunan ipek şalların, ham keten ipliğinden dokunmuş kumaşların, kök boyayla harmanlanmış ipek karışımı battaniyelerin kenti Ödemiş.

Bozdağların tepesinde ulu bir ağacın altında az biraz dinlenmek için elindeki bastonuna dayanarak oturan kadının adı Sevdiye idi. Şamandı. Dayandığı bastonunun eliyle kavradığı tepesinde gözleri ileriye, gagası aşağılara bakan bir kuş oyması, boğazında dört yapraklı yonca resmi vardı; bedeni ise on iki budaklı küçük daireler ile süslenmişti. Önceki mevsimlerden birinde ardıç kuşunun dışkısını bıraktığı, şimdilerde genç bir ağaca dönüşmüş hali olan ardıç ağacının tohumlarında gezdirdi elini bir zaman.

Orman uğultusunun içinde kendi içindeki sessizliğe çektiği yaşam enerjisini dinliyordu ki neredeyse kendisini savuracak güçte bir rüzgârın şiddetiyle sarsılıp kendine geldiğinde kalbinde bir sızı hissetti şaman kadın.

Leonardo da Vinci’nin söylemiyle “Gerçek, sadece zamanın kızıdır” diye geçirdi içinden şaman kadın.

İzmir’in yoksul mahallelerinden birinde sekiz yaşında bir çocuk, arkadaşlarıyla sokakta oynamaktaydı. O günün ağırlığının çok hasta yaşlı bir karı kocanın hanesine düştüğü andı. Kalp büyümesinden dolayı nefes almakta ve yatmakta zorluk çeken yaşlı kadın, onlara bakmak için çocuğuyla birlikte yanlarında kalan kızına seslendi. Odanın camekân dolaplarını gösterip, “Şu kutuyu indir” dedi kızına. Kızı kutunun içinde hiç dokunulmamış porselen süt takımını görünce şaşırıp, “Çok güzelmiş, anne” dedi. Yaşlı kadın, ciddi bir ses tonuyla, “Bunu satmalıyız, hiç paramız kalmadı” diye devam etti. Ağır felç geçirip yatalak olan baba ise yattığı diğer odadan her şeyi duyuyordu.

Çocuk nefes nefese annesine seslendi. Genç kadın çocuğuna kapıyı açıp “Ne oldu?” diye sordu. Elindeki deterjan broşürünü gösterip “Para ver, ben gidip bu markadan bir tane alayım bakkaldan” dedi, çok heyecanlıydı. Kadın da cebindeki son kuruşları çıkarıp oğluna verdi. O gün için kuru ekmek ve tarhana çorbası da yesek yeter diye düşünmüş, çocuğunu hiç sorgulamamıştı. Az sonra çocuk, elinde bir kutu çamaşır tozuyla geldi. Büyük bir şeyi başardığından emindi kendince. “Anne, bunu al, bu kâğıtları da atma, biraz sonra ablalar gelip soracaklar hangi çamaşır tozunu kullandığını, adını söyle ve göster, para kazanacağız.” Çocuk bir aceleyle yine sokağa çıktı.

Biraz sonra iki genç kız ve bir delikanlı ile birlikte çocuk da onlarla avluya girip içeriye seslendiler. Her şeyin kuruşla alındığı, büyük paraların yüzlükler olduğu zamanlardı.

O gün, bu deterjan yüzünden 35 lira kazanmalarının sevincini o küçük oğlunun saf inancına ve çabasına borçlu olduklarını yıllar sonra fark edecekti annesi.

Bastonuna dayanarak ayağa kalkan şaman kadının içi sakinlemiş, evrenin bir soluğu daha onu halden hale geçirmişti. Evrenin her devinimi birilerine geçmişin müziğini getirecektir belki de, kim bilir.

– Yararlanılan kitap: Sadık Usta, ‘Dünyayı Değiştiren Düşünürler’, Yordam Yayınları

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar