TOPLUM 

EN ZAYIF HALKA

Toplumların davranışları doğal afetler, savaşlar, salgın hastalıklar gibi toplumun tamamını etkileyen durumlarda gün yüzüne çıkar. “İnsanlar, bilgi ve sezgi gücünü eğiterek insan olur” diye yazmış Niyazi Kahveci, ‘Sistematik Düşünme’ kitabında. Varlık olmaktan insan olmayı böyle anlatarak başlıyor kitabına yazar. Uzun yıllar içerisinde insanların “insan olma” özelliklerini yok eden acımasız kapitalist düzen nihayet “en zayıf halka” olanları gözden çıkarmaya başladı. Hızla yayılan koronavirüs salgını, Avrupa’nın her yanına yayıldığında nasıl çaresiz olduklarını dünyanın gözleri önüne seriverdi.

İnsanlık kendi tecridini yarattı! Doğal hayatın yok edilmesi, denizlerin akarsuların acımasız insan saldırısıyla darmadağınık hale gelmiş olması bu felaketi getirdi. İnsanlık doğaya ve yaban hayata ayar vermeye kalkınca kendisi vahşileşti. Son olaylar bize gösterdi ki, “zayıf” olanlar ilk feda edilecekler arasında ilk sıraya konuluyor.

Doğanın kadim kanunlarının insanlar tarafından en iyi çıkar yol olarak görülmesi çok üzücü ve küçük düşürücüdür. Zayıfların ölüme, güçlülerin hayata kabulü çok ürkütücü ve üzücü bir durum… Çok eski zamanlarda uygulanan, sinemaya da aktarılan, bizlerin hayranlıkla izlediği ‘300 Spartalı’ filminden bahsediyorum. Şimdi, dönüp dolaşıp ilk ve en ilkel savaş kazanma taktiğine geri döndü insanlık. Aslında bazılarımız hayatın ve insanlığın varacağı yeri az çok biliyordu; ama yine de içinde olmak dank ettirdi başımıza.

Batı dünyası insanlığın gidişinin yönünü bal gibi biliyor, bunun çok da şaşırılmaması için yok olan dünya ile ilgili çokça sinema gösterimleri sunuyordu. “Doğal seleksiyon” çoktan başlamıştı anlayacağınız. Güçlü olanlar ayakta kalır! Korkarım bu bilinç dünyanın her yanına yayılacak; çünkü hastalıkla uğraşmayı zül sayar olacak insanlar. İş bununla da bitmeyecek. “Güçlü ekonomisi, yetişmiş insan gücü olan ülkelerin hayatta kalması” ilkesi daha da acımasız dönemleri getirecek. Hiç istemediğimiz bu durumlarla karşılaşmayız umarım.

Geçen birkaç gün öncesinde Ayşenur Aslan, kendi programının sonunda İtalya’da tecrit olan insanların geceleri balkonlara çıkarak hep birlikte şarkılar ve marşlar söylediklerini izlettirip bizim ülkemizin de birlikte söyleyecekleri şarkıyı, marşı bulacaklarını söylemişti. Ben de kendimce bir marş düşündüm ve bize ait bir bizim olan şarkı olmalıdır dedim:

Dağ başını duman almış/ gümüş dere durmaz akar/ güneş ufuktan şimdi doğar/ yürüyelim arkadaşlar!

Bize yakışan, yeni şafakların doğacağına olan inancımızın tam olması olmalıdır derim.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar