NOSTALJİ TOPLUM 

‘İKİNCİ SINIF VATANDAŞ’ / İLHAMİ SOYSAL

Çok söyleyip çok yazmışızdır ya, yine tekrarlayalım:

Türkiye’de sınıflar gerçeği var, sınıflararası uçurumun korkunçluğu gerçekliği var, bunların yanı başında bir de Türkiye’de sınıf ayrılıklarının ötesinde kast düzeni gibi bir düzen var.

Belki deyiş yanlış… Zira kast, insanoğlunun hangi sınıfta doğmuşsa asla sınıfını değiştirmeyerek aynı sınıfta ölmesi gibi ayrıcalığı olmayan bir düzen…

Köle doğan, köle olarak yaşar ve öyle ölür, asil olan da asil… Parya paryadır, singh de singh. Paryanın singh, singhin de parya olması söz konusu olamaz. Bizdeki düzen ise daha başka bir düzen… Benzetilse benzetilse, bizdeki bu düzen Hindistan’ın kast düzenine değil de, eski Atina ve Sparta’nın bir başka türlü sınıflı düzenine benzetilebilir.

* * *

İtalya’nın faşizm dönemi yasalarından alınmış Türk Ceza Yasası hükümlerine göre, Türkiye’de sınıf kavgalarını körüklemek, işçi ve köylü sınıfları için yasaklanmıştır ama burjuvazinin de, ötesinde kapitalistlerin sınıf sultasını sürdürmek için yaptıkları kışkırtmalar kovuşturmaya uğramaz hiç… Bu; “birinci sınıf vatandaş”, “ikinci sınıf vatandaş” yaratır Türkiye’de…

Bu durumda da işçi sınıfı vardır Türkiye’de, küçük burjuvazi, büyük burjuvazi vardır, kapitalist vardır, kapitalist sınıfın hegemonyasını sürdürmesi için her türlü baskı örgütü vardır ya, bütün bunların dışında da ayrıca bir de “birinci sınıf” ve “ikinci sınıf” vatandaşlar vardır. Sınıf gerçeğinin de dışında bir sınıf gerçeğidir bu…

* * *

Emeğinin, sömürülen gelirinden başka bir şeyi olmayan işçi İstanbul, Ankara ve İzmir’de işçi olduğu gibi; Şemdinli’de, Foça’da, Iğdır’da, Of’ta, Besni’de, Sandıklı’da, Gazipaşa’da, Çine’de, Çan’da, İpsala’da, Sungurlu’da, Kelkit’te, Tuzluca’da, Sarkışla’da, Karabük ya da Özalp’te de işçidir. Patron da öyle, köylü de, bürokrat da, asker de, toprak ağası da, tüccar da, esnaf da, sanatkâr da, zanaatkâr da…

Evet, ama aynı sosyal sınıflardan olmalarına karşılık bir Ankara, İstanbul, İzmir işçisi ile bir başka yer işçisi, bir Konya, bir Sivas köylüsü ile bir Gediz Ovası ya da bir Çukurova köylüsü arasında, bir İzmir fabrikatörü ile bir Erzurum fabrikatörü arasında dağlar kadar fark vardır. Bunlardan bir kısmı “birinci sınıf”, bir kısmı da “ikinci sınıf” vatandaştır.

* * *

Diyeceksiniz ki nasıl iş bu? Nasıl bir iş olduğunu daha iyi anlatabilmek için örneklendirelim:

Diyelim ki Kars’ta oturuyorsunuz, büyük sermayedarsınız, ithalat ve ihracat işleriyle uğraşıyor, büyük paralar kazanıyorsunuz… Diyelim ki Ege’nin şirin mi şirin Ayvalık ilçesinde on binlerce zeytin ağacınız var, zeytinyağı veya sabun fabrikalarınız var, milyonlara sahipsiniz… Diyelim ki milyonda birlik istisnalardansınız da, verginizi de tam ödüyor, işçinizi de en az ve alt sınırdan sömürüyorsunuz, tek kelime ile ideale yakın bir vatandaşsınız. Ne olursanız olun, mademki siz Türkiye’nin üç-beş büyük kentinin dışında yaşayan bir vatandaşsınız, o zaman ikinci sınıf bir vatandaşsınız.

* * *

Buna karşılık, diyelim ki İstanbul, Ankara ya da İzmir’in ana caddelerinden birinde fiyakalı bir dükkânınız var, tuhafiyecilik, konfeksiyonculuk, züccaciyecilik yapıyorsunuz, işlek bir yazıhaneniz var, avukatsınız ya da muayenehaneniz dolup dolup boşalan bir doktor… Milyonlar kazanıyor ama kaçırabildiğiniz kadar vergi kaçırıyorsunuz. Avukatlık dürüstlüğüne, doktorluk yeminine, ticaret ahlakına sahip ve sadık değilsiniz. Ne olursanız olun, hiç önemli değil. Siz de, sizinle birlikte aynı kentte yaşayan emekçi ve memur da, işportacı da sınıfsal durumunun yanı sıra gene de birinci sınıf vatandaşsınız.

* * *

Büyük kentlerde, hele en büyüklerinde oturanlar niye birinci sınıf vatandaş da, geri kalanlar ikinci? Niye verimli topraklarda yaşayanlar, verimsiz topraktakilere göre daha ileri planda?

Bu dengesizlik, bu adaletsizlik, bu ölçüsüzlük niye?

Bu soruların bir tek açıklanış biçimi olabilir:

Vaktiyle, yüzyıllar boyu, padişahlık döneminde bir tek İstanbul varmış ki bütün Anadolu’yu ve Anadolu halkını sömürmüş.

Şimdi dönem değiştiği için, sömürü merkezleri değişmemekle birlikte çoğalmış, devri demokraside devlet, İstanbul’un yanı sıra birkaç büyük kenti daha halklarıyla birinci sınıf vatandaşı saymış. Devlet tekelinde olan ne varsa en iyisini buralara verir, ıskartalarını da geri kalan yerlere.

* * *

Sigara mı? Diyelim ki filtreli sigara… Bunu zar zor da olsa büyük birkaç kentte bulabilirsiniz ama taşrada hayır. TEKEL içkileri mi? Taşrada yaşıyorsanız en adilerini, en kalitesizlerini içmeye mahkûmsunuz demektir. Tiyatro, sinema, gazete-dergi gibi kültür araçları mı, hatta iyi öğretmen, kaliteli eğitim mi? Bunları bile ancak sömürücü kentlerin halkına sağlar devlet.

Doğu Anadolu mu? Devlet anlayışında memurun sürgün yeridir. İyi memur terfi ettirilir, merkezlere alınır. Kıyıda köşede bırakılmaz. İyi doktor mu? O da öyle. İyi öğretmen mi? O da…

* * *

Sözün kısası odur ki, devlet anlayışımızda her şeyin iyisi büyük kentler içindir. Taşrada mı yaşıyorsunuz, ikinci sınıf vatandaşsınız demektir, TEKEL’in ince çekilmiş tuzunu bile bulamazsınız buralarda.

İyi de, bu düzen hep böyle mi gidecek, hep pireler filleri mi yutacak? Hiç değilse denge sağlanmasının yolları Ecevit iktidarı gibi “halkçılık” iddiasındaki iktidarlar elinde de mi aranmayacak? Sorması bizden, yanıtlaması sizden…

___

İLHAMİ SOYSAL, ‘İKİNCİ SINIF VATANDAŞ’, YENİ ORTAM GAZETESİ, 21 NİSAN 1974

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar