FÜRUĞ’LA SOĞUK MEVSİMİN BAŞLANGICINDA…
-ADANA-
“Ve bu, benim/ yalnız bir kadın/ soğuk bir mevsimin başlangıcında/ yeryüzünün kirlenmişliğini/ ve gökyüzünün yalın, kederli umutsuzluğunu/ ve bu beton ellerin güçsüzlüğünü/ anlamanın eşiğinde…”
“Zaman geçti ve saat dört kez vurdu/ dört kez/ bugün aralığın yirmi biri/ mevsimlerin sırrını biliyorum ben/ ve anlıyorum anların dilini/ kurtarıcı, uyumaktadır mezarında/ ve toprak, bağrına basan toprak/ dinginliğe işarettir.”
– Füruğ Ferruhzad, ‘İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına’ (Rüzgâr Bizi Götürecek, s.277)
Füruğ. İranlı kadın şair. Ölümünden sonra yayınlanmış şiir kitabının adı olan… Aynı zamanda kitabın da ilk şiiri bu uzun şiir: ‘İnanalım Soğuk Mevsimin Başlangıcına’…
Füruğ Ferruhzad… 29 Aralık 1934’te Tahran’da ailesinin üçüncü çocuğu olarak doğmuş.
Kendisinden büyük bir abla (Purandoht), bir ağabey (Emir Mesud) var, Füruğ’dan sonra da Feridun doğmuş. Bu dört kardeşin yaşları arasında birer – birer buçuk yaş var. Diğer kardeşlerinin daha küçük olduğunu söylüyor annesi kendisiyle yapılan söyleşide.
Albay bir baba: evi de kışla gibi yönetmek isteyen; sabahları radyodaki spor programıyla eş zamanlı spor yaptırmak için çocukları zorla yataktan kaldıran. Disiplinli ve düzenli bir anne: evde her şeyin bir kuralı var, uyulması gereken. Puran Ferruhzad, kendisiyle yapılan röportajda kendilerinin o nedenle asileştiklerinden söz ediyor. (Âh Ayetleri, s.40)
Lise öğrencisiyken evlerine gelip giden annesinin akrabası olan kendisinden on beş yaş büyük Pervîz Şâpur’a âşık olmuş Füruğ. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen evlenmişler. Ama bu evlilikte aradığını bulamıyor Füruğ. Yemek yapmasını, ev işleriyle ilgilenmesini bekleyen Şâpur ve özellikle kayınvalidesinin bu beklentilerini karşılamaktan çok uzak o. Çünkü Füruğ, şair olmak, büyük bir şair olmak istiyor, geleneğin ondan beklediği kadın rolüne uyması mümkün değil. Bu nedenle 1950’de on altı yaşındayken evlendiği Şâpur’dan 1951’de ayrılıp babasının evine dönüyor.
İlk şiirleri ‘Ruşenfikr’ gibi haftalık dergilerde yayımlanmaya başladığında daha on yedi yaşında Füruğ. ‘Günah’ şiiri dergide yayımlandığında epey tartışmaya sebep oluyor. Nasser Saffarain’ın ‘Âh Ayetleri’nde yer alan Puran Ferruhzad’la yapılan söyleşide bu şiirin yankıları ile ilgili olarak ablası şöyle diyor:
“‘Günah’ şiiri basıldığında bir bomba gibi patladı Tahran’da ve bunun nasıl bir şiir olduğu, ne anlattığı üzerine epey tartışma çıktı. Hâlbuki bana göre bu şiir, dünyanın en güzel şiiridir. Babam evde kavga çıkardı. Kültürlü, dilden anlayan ve okumuş bir adam olan babam, Füruğ’un karşısına geçerek onu onursuz davranmakla suçladı. Elbette sonraları babam da hata yaptığını ve onun zekâsını anlamadığını itiraf etti.” (Âh Ayetleri, s.50)
Füruğ, şiirinin baba evinde yarattığı olumsuz havadan dolayı tekrar Şâpur’un evine dönmeyi seçiyor. 1952’de oğlu Kâmyâr doğuyor ama bu evlilik bir türlü yürümüyor; ‘Esir’ adlı ilk şiir kitabının basılışından sonra yolları ayrılıyor Pervîz Şâpur’la. Oğlu Kâmyâr’ı Füruğ’a göstermiyorlar. Zamanla oğlunu okul çıkışlarında uzaktan görebilecektir; çünkü çocuğa da Füruğ’u görürse ondan kaçmasının öğütlendiği söyleniyor. Bu durum, Füruğ’un dinmeyen bir iç sızısı olacaktır hayatı boyunca. Kaynaklarda yer alan söyleşilerde Kâmyâr’ı Füruğ’a göstermeyenin Şâpur değil, Şâpur’un annesi olduğundan söz ediliyor; çünkü ayrılsalar bile Füruğ ve Pervîz’in birbirlerini sevmekten vazgeçmediklerine dair de rivayetler var. Ancak hangisi doğru olursa olsun sonuçta Füruğ oğluna hasret kalacaktır ömrünce.
“Günah işledim, hazla dolu bir günah/ titreyen, esrik bir bedenin yanı başında./ Ey tanrım, bilmem ne yaptım ben/ o sessiz ve karanlık kuytuda!” (RBG, s.100)
Tartışmalara neden olan ‘Günah’ şiiri bu dörtlükle başlıyor. Yazıldığı yıllar, geleneksel bir anlayışın hüküm sürdüğü, cinsiyetçi bir toplumda bir kadın tarafından kaleme alındığı düşünülürse Füruğ’un cesareti ve çağının ne kadar ilerisinde olduğu da anlaşılabilir.
İkinci şiir kitabı 1956 yayımlandığında çok tartışma yaratan bu şiire de kitapta yer veriyor Füruğ ve ‘Duvar’ (Dîvar) adlı bu kitabını 1955’te boşandığı Pervîz Şâpur’a adıyor.
Füruğ. İranlı kadın şair. Çağının çok ilerisinde, kuşkusuz. Anlaşıldığını söylemek, iç rahatlığıyla, mümkün mü yaşadığı dönemde?
“Tüm varlığım karanlık bir âyettir benim/ seni/ kendinde tekrarlayarak/ yeşermenin ve çiçeklenmenin sonsuz gün doğumuna götürecek.” (RBG, s.272)
Hayatının ikinci dönemi diyebileceğimiz onu sinemayla tanıştıran, duygusal yaşamında önemli yeri olan, inişli çıkışlı ilişkilerinin kahramanı İbrahim Gülistan’a ithaf edilmiş ‘Yeniden Doğuş’ (Tevellodî Dîger) şiiri. Onu sonsuz gün doğumuna götürecek kahramana yazılmış ama ilk üç kitaptaki şiirlerinden daha ileride, kendi sesini bulmuş ve kişisel meselelerin ötesine geçmiş bir bilincin ürünü olan dizelerdir bunlar.
Füruğ, 1956 ve 1957 yıllarında İtalya’da ve Almanya’da bulunur. İtalya’dayken birkaç filmde figüran olarak rol alır, yine İtalya’da Alkas Agababayan gözetiminde birkaç filmin dublajında yer alır. Almanya’dan babasına iki mektup gönderir. Bu mektuplardan birincisinde şöyle bir bölüm var, onun hayattaki amacını, yapmak istediklerini açıklayan:
“(…) Siz benim yaşamdaki gayemin ne olduğunu biliyorsunuz. Belki biraz aptalca olabilir; fakat ben sadece burada memnun ve mutluyum. Ben büyük bir şair olmak istiyorum. Benim hiçbir zaman bundan başka bir uğraşım yoktu, yani kendimi bildim bileli şiiri sevdiğimi anlamıştım. Ne yapıyorsam kendi düşünce ve bilgi sınırlarımı genişletmek içindir. Hiçbir zaman diploma ve lisans almak için ders okumuyorum, niyetim bilgimi artırmakla sevdiğim işi, yani şiiri sürdürmek ve başarılı olmaktır. (…) Benim milyonlarca insanın kabullendikleri yaşam gibi bir yaşamı kabullenecek gücüm yok. Evlenmek niyetinde değilim. Ben yaşamım boyu hep ilerleyeyim ve toplumda seçkin bir kadın olayım istiyorum ve sizin, benim dediklerimi kabul etmeyeceğinizi sanmıyorum. (…)” (Defter Dergisi, Sonbahar 1995, s. 128-129)
Füruğ. O duruşunu, amacını, yönünü seçmiş, ne istediğini bilen bir kadın. Büyük bir şair olmak isteyen, toplumda seçkin ve kabul görmüş bir kadın olmak. Avrupa’da memnun ve mutlu ama… Ama Kami’yi (Kâmyâr) özlüyor. Bunu da babasına gönderdiği mektuptan öğreniyoruz.
Füruğ, 1958’de İran’dadır ve Gülistan Film Stüdyosu’nda sekreterlik yapmaya başlamıştır. Ancak bir süre sonra yarım kalan filmlerin montajını öğrenip bu konuda azmini ve hevesini ortaya koyar. Bu istekli çabalar üzerine İbrahim Gülistan tarafından film montajı eğitimi alması için İngiltere’ye gönderilir. O tarihten sonra Füruğ’un hayatının akışında sinema da hep olacaktır.
Füruğ’un sinema sanatı ile ortaya koyduğu en bilinen çalışması Cüzamlılara Yardım Derneği’nin siparişi üzerine yönetmenliğini yaptığı ‘Ev Karadır’ belgeseli. ‘Ev Karadır’, Alman Oberhausen Festivali’nde en iyi film ödülünü alır; Cannes Film Festivali’ne kabul edilir. Ancak filmin bazı sahnelerini çok sert bulan festival jürisinin filmi, özel bir gösterimle sunmak istemesi üzerine İbrahim Gülistan filmi geri çeker.
1964’te dördüncü şiir kitabı olarak basılır ‘Yeniden Doğuş’ (Tevellodî Dîger), İbrahim Gülistan’a ithafla. Füruğ’un ilk şiirlerinde elbette çok açık otobiyografik izler, daha kişisel bir kaygı, duygulanımlar vardır. Bu izleri ‘Yeniden Doğuş’ta da bulmak mümkün. Ancak kanımca Füruğ sadece kendine odaklı bakmıyordu ve yaşamıyordu artık o tarihte. İçine doğduğu coğrafyanın kültürünün bir kadınıydı ama o toplumsal cinsiyetçi anlayışa göre şekillenmiş bir kadın rolünü hiçbir zaman benimsememişti.
Çocukluğundan itibaren babasına itirazları bile erkek çocukları ile kız çocuklarına farklı muamele edildiği konusundaydı. Daha çocukluğunda mahallenin oğlanları ile kavgayı göze alabilen, geri adım atmayan, sesini duyurmak isteyen baskın bir karakterdi Füruğ. Özellikle İtalya ve Almanya seyahatlerinden sonra da çağdaşı olan şairlerin arasına girmeye, sözünü yüksek perdeden söylemeye, bilmediği ya da yanıldığı konuda dinlemeyi başaran bir şahsiyet olarak önemsenmeye başlamıştır.
“Âh!/ Bana düşen budur/ bana düşen budur/ bana düşen/ bir perdenin asılışının benden aldığı gökyüzüdür/ bana düşen terk edilmiş bir merdivenden inmek/ ve yalnızlık içinde çürüyen bir şeye ulaşmaktır/ bana düşen hatıralar bahçesinde hüzünle dolaşmaktır/ ve ‘Ellerini seviyorum’/ diyen sesinin kederinde ölmektir.” (RBG, s. 273)
“Bir perdenin asılışının benden aldığı gökyüzüdür”, sadece kişisel bir durumu anlatıyor olabilir mi? Bir perde, bir evi yuvaya çevirirken aynı zamanda kadının özgürlüğünü sınırlayış, kadını ona biçilen rollere hapsediş anlamına da gelmekte. Sonuçta kadın evde, hatıralar bahçesinde yalnız dolaşır, hüzünlüdür, bir öpücükle ölmeye, bir öpücükle doğmaya muhtaçtır.
‘Yeniden Doğuş’u şöyle bitiriyor Füruğ:
“Hüzünlü, küçük bir peri tanıyorum ben/ okyanusta yaşayan/ ve yüreğini ahşap neyinde/ usul usul çalan/ hüzünlü, küçük bir peri/ geceleri bir buseyle ölen/ gün ağarırken bir buseyle yeniden doğan.” (RBG, s.274)
Hüzünlü ama okyanusta yaşayan küçük bir peri… Okyanusta, yani uçsuz bucaksızlıkta…
1975 doğumlu Nasser Saffarain daha ilkokuldayken Füruğ’un “Ufuk dikeydir ve hareketse fıskiye gibi” ibaresiyle karşılaşır ve bu sözün peşine düşer. Ancak sonuçta rehberlik servisine gönderilir ve aklına takılan soruları büyüklere sormak için kaydettiği defteri elinden alınır.
Nasser Saffarian büyüyecek, bir gazeteci ve sinema eleştirmeni olacak; ama o zaman da Füruğ hakkında küfür dolu sözler içeren bir yazıya cevap yazdığı için 1996 yılında hakkında dava açılacaktır.
Bunca tepki çeken bir konuya denk geldiğinizde bir gazeteciyseniz araştırmak istersiniz elbette. Nasser Saffarian da öyle yapar. Bu araştırmalar; Nasser Saffarian’ı Füruğ hakkında yazılan eserlerin kimisinin kitabın yazarının, zihinlerdeki Füruğ imajına zarar vermemek adına sansürlendiği noktasına götürür. Saffarian’a göre bir araştırmacının sorumluluğu, bir sanatçıyı kendi zihnindeki kalıba uydurmaya çalışmak olmamalıdır. ‘Âh Ayetleri’ bu bakış açısıyla, Füruğ’u olduğu gibi yansıtmak amacıyla yazılmış.
Füruğ Ferruhzad. İranlı kadın şair. Çağdaş İran edebiyatının kuşkusuz en önemli şahsiyetlerinden biri. Sadece otuz iki yıl sürmüş kısacık bir ömre sığan şiirler, öyküler, ses getiren bir kısa film… Hakkında yazılanlar, onunla ilgili olumlu, olumsuz bir sürü yorum… Kuşkular barındıran bir trafik kazasında son bulan sıra dışı bir hayat…
Füruğ’u ölüme götüren trafik kazası bilinmezliklerle doludur. Bilinen şu ki annesinin evinde yemek yedikten sonra işe dönmek için evden ayrılmış, arabasıyla hızla yol alırken önüne çıkan bir okul taşıtına çarpmamak için direksiyonu kırmış ve kaza onun ölümüyle sonuçlanmıştır.
Bu kaza ile ilgili ‘Âh Ayetleri’nde üç farklı “hikâye” olduğu ileri sürülmekte. Bunlardan birincisine göre, Füruğ’u ömrünün son günlerinde siyah bir arabanın onu izlediğidir. Bunu iddia edenler, Füruğ’un kendilerine, istihbarat teşkilatından bir arabanın takip ettiğini söylemiştir. Onların sözünü ettikleri siyah araba, belki kaza günü de Füruğ’u takip etmekteydi. Bir kişi de Füruğ’un bir yobaz tarafından ölüm tehditleri aldığını, kendisine söylediğini dillendirir. Üçüncü anlatılan hikâye ise, Füruğ’la Gülistan’ın arasının son günlerde iyi olmadığı, bu yüzden Füruğ’un depresyonda olduğu şeklindedir. Ancak bu görüşlere sahip olanlar bile bazı ayrıntıları açıklamaktan kaçınmış, belki ellerinde kanıt olmadığından ortaya çıkarmak istememiş, belki de bu hikâyelerle anılmak istememişlerdir, kim bilir? Yazarın çalışmayı bitirirken belirttiği gibi hem:
“Ve gerçeğin tam olarak nerede olduğunu kim bilebilir ki?” (ÂA, s.212)
Sevdiğim sonbahar uçup gitti bu yıl da… Artık kış başladı. Hatta ilk ayı yarılandı bile. Günler gitgide kısalıyor. İçe yolculuk zamanı şimdi.
Akademik bir dergi için bir buçuk yıldır hazırlandığım bir yazının son dokunuşları bitti. Şimdi görüşlerine güvendiklerimin geri dönüşleri için yolda o yazı. Üç roman okudum geçen hafta. İkisini beğenmedim, üçüncüsünün karakterleri hâlâ içimde benimle konuşuyor. Onunla ilgili yazı “belleğimin girdaplarında” şekillenmek için dolaşıp duruyor.
Ben Füruğ’un şiirleriyle hemhâlim bu aralar. Kim bilir, o da başka bir yolculuğumun etkisiyledir.
Füruğ Ferruhzad. Büyük şair… Cesur… Kırılgan… Güçlü… Duygusal… Kadın… İnsan…
Son sözü Füruğ söylesin, ne kadar evrensel ayrıca bu söz, benim de sözüm olsun burada.
“Pervâz-râ be-hâtır be-sipâr/ perende mordenîst.” (Uçmayı hatırla/ kuş ölümlüdür.)
NOT: ‘Yeniden Doğuş’u Füruğ Ferruhzad’ın sesinden dinlemek için tıklayınız.
KAYNAKÇA:
– Füruğ Ferruhzad, ‘Rüzgâr Bizi Götürecek’, YKY, 2021
– Nasser Saffarian, ‘Âh Ayetleri’, YKY, 2019
– Defter Dergisi, Sonbahar 1995, Yıl: 8, Sayı: 25
– Yayına Haz. Haşim Hüsrevşahi, ‘Önce Ben Öleceğim’, Totem Yayınları, 2019
– Derleyen Behruz Celali, ‘Sonsuz Gün Batımında’, Telos Yayınları, 2018