POLİTİKA 

YARINSIZLAR KUCAKLAYACAK GELECEĞİ

Her geçen günün dünü arattığı bir yaşamın kıyısında yürüyoruz yarınlara. Belki yarını olmayan yarınsızlarız… Bir sonraki günün yarın olması değildir yarınlara yürümek. Yıllar akıp geçiyor ve bu akış sürecektir. Şöyle geriye dönüp son 20 yılınıza bir baksak geçen sürede biz yarınlara mı yürümüşüz yoksa her geçen gün biraz daha yoksullaşarak sefaletin dibini mi görmüşüz?

20, 21, 22 ya da 23 koca yıl… Neredeyse çeyrek asır! Bu kadar uzun bir zaman dilimine neler sığdırılmaz ki… Kucaklanmış bir gelecek gibi örneğin. Ne geleceği biz yakalayabildik ne de gelecek dediğimiz bizi bekledi. Durup durup, dönüp dönüp bakın geçmişe? Nasıl bir yarınsız olduğunuzu, geleceği nerede bıraktığınızı göreceksiniz.

Geçmişe odaklanmamak gerekiyor da biz geçmişten ders almayarak onu en kötü yerde bıraktık. O yerde bırakılanlar kimimizin gençliğiydi, kimimizin çocukluğu, umudu, sevdası, türküsüydü; yazılmayı bekleyen bir roman, okunmayı bekleyen bir şiir ve yavaş yavaş ölür gibi yitirilmiş vicdanlardı.

Bizi asıl öldüren ise örgütlü cehaletin, örgütlü kötülüğün kol gezdiği bir ülke haline getirilmekti. Başkalarının acısına oh çekilen bir ülke… Depremler, iş cinayetleri, yangınlar, siyasi cinayetler, kayyumlar, gözaltılar, tutuklamalar… Toplu ölümler gibi yaşanan birçok olayda hesap sorma mekanizmalarını birer taziye makamına çevirdiler.

Kader, fıtrat, takdiri ilahi ve ekranlar önünde baş sağlığı dilemek için kuyruğa girmiş politikacı manzaraları. “Elim bir olay, hepimizin içi yandı, rabbim başka acı göstermesin, rahmet diliyoruz”… Ruhi Su’nun dediği gibi “ama benim ülkemde insan kanı sudan ucuz”. Bir canın bedeli bu işte… Sahi, bir insan kaç taziye eder? Kaç rahmet, kaç baş sağlığıdır önlenebilir nedenlerden dolayı can vermiş bir insanın bedeli?

Bunun bedeli, hesabı bir taziyeyle kapanır mı, kapanmalı mı? Şimdi yoksulluğun, barınamamanın, işsizliğin, yozlaşmanın, kirlenmenin kuduz bir virüs gibi her yanımızı sardığı bir ülkede, tarikat ve cemaatler kuşatmasında ertesi günü göreceğimiz her günde yarına mı yürümüş olacağız?

Kaybolan yıllarımızı geri alamayacağız belki ama umutlu bir geleceği kucaklamak mümkündür belki. Cemaat ve tarikatların, mala çöken çetelerin, bunca altüst oluşun ardından neler yitirdiğimizi, neden vicdanlarımızın bu kadar köreldiğini, nasıl bu kadar hızla yoksullaştığımızı, laikliğin neden kazanılması gereken kaybedilmiş bir ilkemiz olduğunu şapkamızı önümüze koyup düşüneceğiz ve itiraz edeceğiz, sesimizi yükselteceğiz.

Bu ülkenin aydınlık yüzlü yarınsızlarıyla kucaklayacağız yarınları ve umuda çiçek açan geleceği.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar