POLİTİKA 

SOĞUTMAYALIM

Kötü olan çok şey bazen kuduz bir virüs gibi yayılıyor. Hepimiz bu örgütlü kötülükten, cehaletten, ahlaksızlığın, rezilliğin zirvesine çıkıp da Allah’a sığınanlardan nasibimizi bir şekilde alıyoruz.

Korkunç bir altüst oluş içinde adaletsizliğin dört bir yanı sarmasıyla birlikte ahlaki değerleri de yitirdik fazlasıyla.

Zihinlerde öyle bir bölündük, cepheleştik ki…

Bir yanda bin yalan içinde bir doğruyu söyleyenin o doğrusuna karşı çıkanlar, diğer yanda ise karşı çıkanı neredeyse bir kaşık suda boğmak için fırsat kollayanlar…

Şöyle bir savunmalarına bakalım birilerinin.

Çocuk yaşta evlilik savunulur mu?

Yolsuzluk; hırsızlık değildir” diye fetva verilir mi?

Başkasının acısına oh çekilir mi?

Gözümüzün önünde sofralar küçülürken, her gün her şeye zam yapılırken “Zam değil güncelleme” diye savunmaya geçilir mi?

Alternatifi olmayan su kaynağının dibinde betonlaşmaya gidilir mi?

Göz göre göre bir ekosistem yok edilir mi?

Ağaçlara, ormanlara kıyılır mı?

İnsanı mahveden, zehir saçan tesisler bütün akarsuların üstüne kurulur mu?

Gericilerin vakıflarında, derneklerinde, cemaatlerinde, tekkelerinde tuz bile kokarken tecavüze uğramış çocuklar için “Bir kereden bir şey olmaz” diyen bir bakanın aymazlığı, vicdansızlığı, ikiyüzlülüğü bir yana, o bakan hakkında verilen önerge reddedildi diye onu tebrik kuyruğuna giren imam hatip mezunu milletvekillerine ne demeli acaba?

Emeklinin aldığı 14 bin 469 lira maaşın yeteceğini savunmak acaba nasıl bir matematik zekâsına sahip olmaktır?

Öğrenci bursları, asgari ücretin, değil yoksulluğun açlık sınırının altında kalması…

Ve yandaş, havuzcu, çok kullanışlı yanaşmaların “Vatandaş ete doydu, balığa hücum” manşetleri…

Sefilliğin dibini gördü millet sonunda!

Ve zaman zaman kontrolden çıkan çeteler, cinayetler, şüpheli ölümler, yüzde 1700’li artışı geçtiği belirtilen kadına şiddet. Ve yine kadına, çocuğa, sokaktaki hayvana yönelik işkence, katliam, insanların yaşam biçimine olmadık müdahale…

Bir yanda işsizlik, yoksulluk, barınamama sorunu; diğer yanda siyasetin kirli, ayrıştıran nefret dili; başka yanda ise iradenin gaspı. Kayyumlar, gözaltılar, tutuklamalar, cezaevleri ve hukuksuzluğun akla ziyan bir şekilde ülkeyi kuşatması…

Her şeye rağmen bir çöküş başlamışken, muhalefet yola devam ederken, yeni yeni tek adamcıklar oluşmaya başlaması da gözden kaçmamalı. Özellikle de ilçe belediyeleri içinde yayılmaya başladı bu. Her seçilen, kendini adeta şehrin sahibi gibi görmemeli. Kamu kaynağıyla yaptığı hizmeti cebinden veriyormuş, lütfediyormuş sanmamalı. Özellikle CHP’de bu anlayış terk edilmezse bir şeyler uzun soluklu olmaz işte.

Ve bunca yaşanan ikiyüzlü, yozlaşmış, kirlenmiş, bataklığa döndürülmüş bir siyaset içinde yaşatılan bütün acılara, travmalara, dayatılan bu yoksulluğa, yönetememe anlayışına karşı demokrasi zemininde itiraz etme ve sesimizi yükseltme hakkımız olduğunu unutmayalım ve mücadelenin ısındırdığı o meydanları soğutmayalım.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar