POLİTİKA 

İYİLİK KAZANACAK

Akar gibi geçiyorum dünyadan, ısınıp bakınmadan/ sarhoş/ sıkılgan/ sırılsıklam…/ Kırk diyarda kırk bin öpüşün bitkiniyim/ dudağında kırk bin kekik tadı kamaşır/ yine de kalbim ısırgan mı ısırgan./ Eşini çağlayana kaptırmış balığıyım bu nehrin;/ aydır, geceden beri dişlenmiş kelebeğin her sabah ağzımda ölümüyle buluşan.” – Nihat BEHRAM

Nihat Behram’ın Sol Haber’de bir köşe yazısını okumuştum yıllar önce. ‘Yok Edilmiş Bir Halk Cevheri: Enver Gökçe’ başlıklı yazısını. 2011’de yayınlanan yazının hemen girişinde okur şu satırlarla bilgilendirilmişti: “Bu yazı 30 yıl önce, Gökçe’nin ölüm haberini aldığım kanlı, karanlık 12 Eylül günlerinde sürgünde yazdığım ve ancak ölümünün 5’inci yılında Almanya’da -Tohum- yayınlayabildiğim bir yazıdır. Ölümünün 30’uncu yılında Enver Ağabey’i saygıyla anarak…

Sol göğsünün altındaki cevahiri yaşamının hiçbir döneminde karartmayan büyük ustanın hüzün kokan bir şiiriyle başladık yazıya. ‘Darağacında Üç Fidan’ kitabı da kuşaktan kuşağa hâlâ bir ilham kaynağıdır büyük usta Nihat Behram’ın.

Onun gerçek ustalığıysa şiirle, romanla, edebiyatla yol göstericiliği ve ışık saçmasıdır köhnemiş bir karanlığın orta yerinde. Tutuklandı, zindanlarda yattı, 17 yıl sürgün hayatı yaşadı o. Gazetecilik, anı, şiir, çocuk edebiyatı, roman gibi alanlarda önemli eserler verdi.

Ve yeni bir tarih yazılırken ülkede yol göstericimiz sanat, edebiyat olacak. Umudu kuşanacağız, yok başka çaresi. Bu ülkenin farklı renkleri, sesleri, aydınlık yüzleri kazanacak her şeye rağmen. Ceberut, otoriter bir yapı değil, demokrasi kazanacak.

Bu köhne, bu karanlık değil, aydınlıktır kazanacak olan. Kötülüğe karşı iyilik kazanacak. 12 Eylül’e, cunta dönemine rahmet okutulurken bir yandan, adalet yerini adaletsizliğe bırakırken örgütlü kötülükle iyilikten bile suç devşirilir hale getirildik işte.

Yarınlar karanlıkla değil bilim ışığıyla aydınlanacak. Hukukla, adaletle, sanatla kucaklanacak yarınlar. Hukuksuzluğun, otoritenin gelip dayandırdığı yer; yolsuzluk, yoksulluk, işsizlik, mafyalaşma, uyuşturucu bataklığı oldu.

Suça sürüklenen çocuklar, eğitimden kopan ya da türlü nedenle koparılan gençler, aç çocuklar, çöpten beslenenler, intiharlar, kontrolden çıkan ve sokaklarda pimi çekilmiş bomba gibi dehşet saçan çeteler… Uzayıp gitmekte liste!

Utancın tarihi yazılsa da, hukuksuzluk adaletsizlik kol gezse de, utançların zirvesini görsek de ve her yerinden delik deşik edilse de o demokrasi zemininde, demokratik alanda itiraz edenler, sesini yükseltenler kazanacak.

Senin iradene el konulmuş olabilir. Seçme ve seçilme hakkın elinden alınmış ve bu bir süreklilik haline getirilmiş olabilir. Artık ne saraylardan ne canını istediğini içeri atma eylemlerinden ne de adliye koridorlarından bir iktidar çıkar. İşte bunun için yitirme umudunu.

Uzay çağında kayyum, görevden alma, gözaltı, tutuklama… Sen yine de ağlama, sevgili yurdum, ağlama. Bir hüznün kıyısında “Akar gibi geçiyorum dünyadan, ısınıp bakınmadan, sarhoş sıkılgan sırılsıklam” diyen şairin umut ve direnciyle haykır acını, ey halkım.

Bir yol kavşağındasın ve senin/ değişmek için çırpınıyor kaderin./ Kuşan alnında biriken o kara teri, sırtında şakırdayan kırbacı kopar/ soluk al, ışıldat o mazlum yüreğini;/ bak, korlaştı acıların, kozalandı/ ey halk, parçala şu nankör suskunluğu…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar