POLİTİKA 

GÜNEŞLİ GÜNLER UZAKTA DEĞİL

Acaba en büyük acıları bir gün unutacak mıyız, yoksa olur olmaz bir zamanda hatırlayıp kıyısından mı geçeceğiz? Bir salgın kasıp kavuruyor dört bir yanımızı… Bilim insanları süre veremiyor. Ne zamana kadar gidecek, ne kadar sürecek, bilen yok!

Daha büyük bir işsizlik ve yoksulluk bekliyor ülkemizi ve çoğu yeri… Zaten işsizlik var; ama bu kez dalga dalga gelecek. Şimdi her şeyi unutup yapmamız gerekenleri mi düşünmeli, her şeye yeniden başlayabilmek için çareler mi aramalı?

Elbette olması gereken birlik, beraberlik, daha çok kenetlenmek, birlikte mücadele etmek… Oysa milletin can derdine düştüğü bir ülkede sen yoksula uzanacak yardım elini kesiyorsan, bu birlik ve beraberlik nasıl olacak?

Ne yaparsanız yapın, olacak işte. Öyle ya da böyle olacak! Başka çaresi yok çünkü. Sen yoksula yardım edemezsin, halka ücretsiz ekmek dağıtamazsın, aşevinin hesabını bloke ederler, sen yandaş değilsen kimseye yanaşamazsın.

Öyle bir mantık ki… “Yoksulu ben belirlerim. Kimin yoksul olup olmadığına ben karar veririm. Benim belirlediğim isimler dışında kimseye bir lokma ekmek, bir tas çorba veremezsin. Benim cemaatlerim, tarikatlarım bile yardım eder, bağış toplar; ama sen devletin resmi kurumu olan belediye olarak hiçbir şey yapamazsın, yaptırmam. Hastane kurarsın, mühürlerim. Gıda dağıtırsın, soruşturma açarım.

En kara günde bile nedir Allah aşkına bu suçlamalar, engelleme ve hakaretler? Sahi, bu ülkeyi kim yönetiyor? Neden her beceriksizlikte bir suçlu aranıyor, ille de muhalefet cephesine fatura çıkarılıyor? Daha geçmişin yaraları bile sarılmadı ki…

Bir roman, acı sonla biten bir film gibi yaşadıklarımız. Acaba hangi ülkeydi iş cinayetlerinin ardı arkası kesilmeyen, bu cinayetlerde Avrupa birincisi, dünya üçüncüsü olan? Acaba hangi ülkeydi bir günde 301 kişinin can çekişerek ama “güzel” öldüğü ülke?

Acaba hangi ölüm “güzeldir”? Acaba hangi ülkeydi en demokratik hak için sokağa çıktığında kurşunlanan, biber gazı sıkılan, tazyikli suyla püskürtülen? Bir yanda hak arayanlara tazyikle su, gaz, cop, bomba; öte yanda Kutlu Doğum Haftası kutlayanların üzerine aynı TOMA’dan gülsuyu sıkılması?

Camilerde vaaz arasında cemaatin mitinge davet edildiği bir ülke? Çocuk kütüphanelerin mescide çevrilmesi? Yoksulluk ve çaresizlik yüzünden cemaat yurtlarına teslim ettikleri çocuklarının küllerini teslim alan anaların, babaların yaşadığı ülke acaba hangi ülkeydi?

Dağı taşı talan edilen, gölleri kuruyan, bütün akarsuları üzerine HES’ler kurulan, GDO’lu, hileli, yediği içtiği zehir olan bir halk acaba hangi ülkede yaşıyordu? Katledilen, yaşamları karartılan kadınlar, çocuklar? İsimleri yan yana yazılsa ciltlere sığmaz oysa… Nehirlere dökülen mülteciler, kıyıya vuran çocuklar, KHK ile paramparça edilen yaşamlar, ülkenin dört bir yanına bayrak bayrak gelen tabutlar… Ve o KHK’lıların kim bilir kaç tanesi onulmaz hastalıklara yakalandı, kaçı Meriç Nehri’nde can verdi, kaçı canına kıydı?

Atanamayan öğretmenler, yaşamı bir drama dönenler… Bir yanda her şeye rağmen kenetlenmeye çalışan bir halk, kendi yarasını kendi sarmaya hazır bir ulus; diğer yanda ise hâlâ inadına ayrıştırmak, zihinlerde toplumu kutuplaştırmak isteyen ama iflas etmiş, çürümüş, çökmüş bir zihniyet!

Acaba anladılar mı artık aklın ve bilimin önemini? Tohumun, toprağın değerini, AVM’lerin, HES’lerin, betonun, yağmanın insan ve toplum hayatına zerre kadar faydası olmadığını? Onlar anlamazlar ve onlardan anlayış beklenmez. Anlasalardı, salgın sürecinde “maskeli” ihaleler yapmaz, Kanal İstanbul derdine düşmez, Salda’ya iş makineleriyle dalmazlardı. Katili, sapığı, uyuşturucu tacirini, tacizciyi, çeteyi salıvermezlerdi. Gazetecileri terör suçlusu gibi görmezlerdi.

Oysa artık bir gerçek var: Hurafeden beslenip her felaketi imtihan sayamayacaklar artık. İşte, bunun için yolun sonu göründü. Evet, salgın belasını birlikte yeneceğiz ve birlikte özlediğimiz o aydınlık geleceği birlikte inşa edeceğiz. Tıpkı Nâzım Usta’nın o güzel şiirinde söylediği gibi: Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar