POLİTİKA 

EBRU

Elbet bir bildiği var bu çocukların/ kolay değil öyle genç ölmek/ yeşil bir yaprak gibi yüreği/ koparıp ateşe atmak.” – Hasan Hüseyin KORKMAZGİL

Göz göre göre öldürüldü. Yetmedi; ne hainliği kaldı, ne teröristliği… Kimi “Geberdi”, kimi “Leş”, kimi “Ateşi bol olsun” dedi. Ondaki yüreğin zerre kadarının nasip olmadığı bir güruh o kirli dili hiç bırakmadı.

Kötülük, örgütlü kötülüğe dönüştü. Örgütlü cehaletin, düşmanlaştıran bir ayrıştırmanın toplumu ne hale getirdiği adalet arayan bir insanın ardından yazılıp çizilenlere bakıldığında bile net şekilde görülüyor.

Şeyh Edebali değil miydi, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen? Şimdi ölen, Ebru mu acaba? Hukuk mu, demokrasi mi, insan hakları mı, vicdan mı; yoksa Ebru ile birlikte insanlığımız mıydı ölen?

Av. Ebru Timtik, tam 238 gündür ölüm orucundaydı. An an, saat saat, gün gün izledik onun erimesini. İnsan sağlığıyla ilgili en yetkili ağızlar defalarca uyardı. Durumunun kritik olduğu belirtildi; ama duyması gerekenler duymadı.

Anayasa Mahkemesi, Ebru’nun tahliyesini “Ölüm riski yok” diyerek reddetmişti. O kararı verenlerde iğne ucu kadar vicdan varsa acaba rahat uyuyabilecekler mi? Adalet, hukuk ya da mahkeme eliyle böyle bir karar karşısında insanlardan, bu toplumdan yargıya güvenmesini nasıl bekleyeceksiniz?

Evet, Ebru’nun yaşama gözlerini yummasıyla birlikte ahlaksızlığın zirve yaptığı tepkiler oluşsa da, bu toplumun erdemli insanları onun ardından gözyaşı döktü, yaşananlara tepki gösterdi, insanlığını ortaya koydu. Çünkü ortada adalet uğruna canından vazgeçen bir yürek vardı.

Kaçırılan cenaze, abluka altına alınan cemevi, gözaltılar… Birileri bir ölüden bile acaba neden bu kadar korkar ki? Ölüme terk edilmiş bir avukatın, bir kadının, bir adalet savunucusunun ölümü gerçekleştiğinde buna sevinene yazıklar olsun!

İşte ülkenin gelip dayandığı yeri görüyorsunuz. Gericiliğin kitabında vicdan yok, ahlak yok, insanlık yok, haysiyet yok, hoşgörü yok, sevgi yok. Kin var, kan var, düşmanlık var; başkalarına yaşam hakkı tanımak yok.

Ebru ile birlikte Av. Aytaç Ünsal da ölüm orucundaydı ve hâlâ bu eylemini sürdürüyor. Bari Aytaç’ı kurtarmak için tek ses olalım, tek yürek olalım. Adaletsizliğin insanları ölüme sürüklemesine göz yummayalım.

Bir genç kıza tecavüz eden ve onu intihara sürükleyen bir uzman çavuş, tutuksuz yargılanmak üzere salıverildiğinde bir kez daha ortaya çıkmıştı bir ülkenin adaleti. Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda “Adalet nerede?” diye sormadan edemiyor insan.

Hızlı tren faciası, Soma’da can çekişerek ölen madenciler, Ermenek’te boğulan madenciler, dövülerek öldürülen Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Hasan Ferit Gedik davaları… CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan linç girişimi, bir tek tutuklu sanığı kalmayan 11’i çocuk 12 kişinin yanarak öldüğü Aladağ’daki yurt yangını… Bir cemaat yurdunda ölüme terk edilen çocuklar, Ensar’da tecavüze uğrayan çocuklar…

Cihatçı katillerin patlattığı bombalar, kitlesel katliamlar, bir sosyal medya paylaşımı yüzünden içeri atılanlar, cezaevlerindeki gazeteciler, yazarlar, öğrenciler, aydınlar… Sahi, nerede adalet? Atatürk’e her gün küfredenler, ekranlardan linç kampanyaları düzenleyenler, tetikçiler, çocuk evliliğinin savunucuları… Çürümüş olan ne varsa hepsini sahiplenen o bağnazlar…

Büyük şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’in dediği gibi, “ne de çok özlemişiz gökyüzüne kansız bakmayı”… Gökyüzüne kansız bakabilmek için önce adaleti sağlamak gerek. Eğer gerçekten adalet diye bir şey olsaydı bugün Ebru yaşıyor olacaktı.

O kirli, ikiyüzlü, kanlı siyasetin artıklarına kalmaz bu ülke. Onlar mutlaka ama mutlaka tarihin çöplüğünde yer alacak. Ancak bu ülkenin Ebru gibi yiğit evlatları yarına kalacak. Bir ışıktır, bitmeyen umuttur, bir yenilmezliktir Ebru artık Murathan Mungan’ın dizelerindeki gibi:

Kulağında karanfil taşıyan halkımın oğulları/ atlanın gidiyoruz./ Buğulu bir şafak vakti yeniden düşüyoruz yollara/ eski zamanlarda olduğu gibi./ Dersimiz tarih./ Unutmayın kaldığımız yeri/ yenilmedik daha.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar