POLİTİKA 

BOYKOT MU?

Şimdi alışveriş zamanı mı? Acaba ülkenin en yoksul kentinde ışıltılı vitrinlere bakıp ihtiyacımız olmadığı halde mevsime uyan bir giysi mi alsak? Şehirlerin çeperlerinden merkeze ve kentin dört bir yanına yayılmaktayken işsizler ordusu, “Ne olacak bu memleketin hali?” diye efkârlanıp kafayı mı çeksek? Şöyle cıvıl cıvıl bir kalabalıkta, bir AVM’de, buram buram kokusu yayılmış bir kahve mi içsek?

Yıllar önce Adana’da, büyük bir mağaza, Babalar Günü nedeniyle tam sayfa bir gazete reklamı yayınlatmıştı. Yaygın bir gazetenin bölge ekinde ürünler tek tek sıralanmış, fiyatlar altına yazılmış ve sayfada, “Ben hayatta en çok babamı sevdim” yazıyordu. Şiirin “can baba”sı Can Yücel’in, en güzel şiirlerinden biri üç kuruşluk kâr hırsına alet edilmişti.

Alışveriş önemli. Biz yapmasak da yaptırıyorlar bir şekilde. “Bugün tadım yok” deyip evden hiç çıkmasak boykotçu mu olacağız? Alışveriş aslında bir zorunluluktur. İnsan temel ihtiyaçlarını alabilir ve bu da çok doğaldır.

Boykot çağrılarına kızanlar var, tepki gösterenler var. Oysa boykot ne ilktir bu ülkede ne de son olacak. Tarikatların boykot çağrısıyla bazı işletmelerin bırakın boykotu camları, çerçeveleri bilmem kaç kere indirilmişti. Festivaller, konserler kaç kez yasaklanmıştı oysa…

Adana’da bir dönem Kebap ve Şalgam Festivali yapılıyordu. On binler sırt sırta eğleniyordu ve en küçük bir tatsızlık yaşanmıyordu. Bu, tarikat bağlantılı gerici dernek ve vakıfların hoşuna gitmedi. Önce sosyal medya hesaplarından, “Adana sarhoşların değil salihlerin şehridir” paylaşımları, sonra basın açıklaması ve mülki amir ziyaretleri ve ardından bitmeyen bir yasak.

Adana’ya insan seli akıyordu, oteller doluyor, esnafın da yüzü gülüyordu. Ülkenin en yoksul şehri de olsak birileri bu yasağı “Allah rızası için” getirmişti. Onlar bizi çok düşünüyordu, bizim “cennete gitmemiz için” yapıyorlardı bunu…

Altı yaşında çocukla evlen” diye fetva verenlerle, yurtlarında çocukların yanarak ölümüne neden olanlarla, kadınlığın sınırını annelikle belirleyip onları eve kapatanlarla, çocuk istismarında bulunanlarla, vakıflarında onlarca erkek çocuğuna tecavüz edenlerle acaba içimizdeki günahsızlar sonunda aynı cenneti mi paylaşacak?

Tarikatlar, cemaatler ve iş birlikçileri yıllarca kaç kez boykot çağrısı yaptılar, yasak çağrısı yaptılar, boykot ettiler, yasaklattılar. Tabii ki Adana’mız da buna kayıtsız kalmadı. Sanayi ve ticaret odalarımızın çok mümtaz, salih ve necip başkanları, “Boykot yok hükmündedir” dedi. Ne yazık ki bu ülkede son birkaç yılda tek kuruş vergi ödemeyenler “yok hükmünde” değil.

Bazı suçlar belki de “yok hükmünde”. Örneğin Ekrem İmamoğlu’nun eşine, ailesine, kendisine ağza alınmayacak iğrençlikte küfür edilmesi ve hakaretlerle ilgili bir suç galiba “yok hükmünde”. Açlık, sefalet, adalet, hak, hukuk, barınma sorunu, işsizlik, yoksulluk, cezaevlerindeki doluluk, suça itilen çocuklar, aç çocuklar, ekonomideki kara delik gibi ne varsa belki de onlar da “yok hükmünde”.

En demokratik haklarını, demokrasi zeminde kullananlar kalacak tarihe. Bir gün hepimiz göreceğiz aslında kimler “yok hükmünde” kalacak? Ve aslında kimler bu ülkenin gerçek sahipleri? Kompradorlar mı, dünyanın en çok kamu ihalesi alanlar mı, çok kullanışlı yanaşmalar mı, havuzcular mı? Yoksa her şeye rağmen “sol göğsünün altındaki cevahiri” karartmayanlar mı?

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar