UÇURUM FİYATLAR
-MERSİN-
Eskilerin anlattığı ekmek kuyruklarını yaşıyor olmak garip olduğu kadar da ürkütücü.
Hani dönem dizilerinde anlatılırdı da izlerken “Vay be, geçmiş nasıl da zormuş” dediğimiz cümlelerimizin yerini “Geçmişe mi dönüyoruz?” gerçekliği alıyor.
Bir de karne varmış, değil mi?
Ben bilmem ama büyüklerimin yaşamış olduğu tecrübelerini anlatmalarından kulak aşinalığım var.
Karne ile ekmek, karne ile yağ, karne ile tüp…
İkinci Dünya Savaşı’na denk gelen 1942-1946 yılları arasında fiyatların dengesizce yükselmesinden dolayı karne ile dağıtılmış temel ihtiyaç olan ekmek!
O kadar da geçmişe gitmeyiz, sanıyorum…
Oluşan kuyruklar için “Kurgu” diyen bir kesim de vardı, değil mi? Günümüzdeki kuyruklardan bahsediyorum.
Ah keşke, bu yaşanılan ve yaşatılan ekonomik buhranda kurgudan öte şaka olsaydı da “Hiç komik değil” deyip gerçekliğimizle huzurumuza devam etseydik…
Ekmek kuyrukları, özellikle büyükşehirlerde “kurgu olmayacak kadar” iç yakıcı!
Ucuz ekmek neredeyse orayı bul ve saatlerce o kuyrukta bekle. Çünkü artık bir kuruşun bile çok değerli.
Ekmeğe sürekli zam gelmesi biz tüketicileri derinden sarsarken üreticiyi de yerden yere vuruyor.
Atladığımız konu bu.
Ne buğday tohumunun tonu ne un ne de su fiyatları eskisi gibi ucuz.
Maliyetleri karşılayabilmek için fırın esnafı bunu yapmaya mecbur. İthalat devam ettiği müddetçe her şeyi zamlı yemeye, hatta bir süreden sonra tüketmemeye devam edeceğiz.
Bir avuç toprağından bile bereket fışkıran ülkemin çiftçisi ne ekebiliyor ne de biçebiliyor…
Hasat etse bile çoğu ürünü elinde kalıyor, çürüyüp gidiyor. Ekmek yiyebilmesi için satış yapması lazım üreticinin de esnafın da.
Ekmek satamadıktan sonra o kuyruğa girmek zorunda kalmaz. Aslında paralel işliyor; fiyatlar yükseldikçe kuyruk uzuyor.
Uzuyor… Uzuyor…
Maneviyatı yüksek olan “Ekmek davası” deyimini nasıl da somut somut yaşıyoruz bir somun ekmek için!
Hayat pahalılığı bazı insanları yaşamdan koparıyor. Ekonomideki adını da söyleyeyim size, bu pahalılığının: ENFLASYON…
Döviz bürosunda kafasına sıkıp intihar eden mi dersiniz, böylesi herkesin birbirine destek olması gereken zamanda işten çıkarıldığı için kendini yakmaya çalışan mı dersiniz…
Çok ağır…
Ekonomiden anlayan da anlamayan da bu durumdan mustarip. Haklı olarak boğazdan lokma geçememesi de ilerleyen zamanda ihtimaller arasında.
Mülteci meselesi başlı başına bir tartışma konusu…
Bunun ekonomik yansımaları da var yankı yankı, vatandaşın kulağını çınlatan. Kendi vatandaşımın bir markette onların karşısında ezilip büzülerek alışveriş yapması zoruma gidiyor.
Şahit oldunuz mu hiç böyle bir duruma?
Ben oldum!
Benim vatandaşım tek tek etikete bakarak ucu ucuna yetiştirerek alışveriş yaparken, onlar ne bulsa alıyordu.
Şimdi bazıları diyecek ki: “E, onlara fon Avrupa ülkelerinden geliyor”… Vs. Vs.
Mesele, fonun nereden geldiği değil ki… Mesele, benim vatandaşımın artık eskisinden daha da kısarak alışveriş yapıyor olması… Ve bu durumdan kaynaklanan adaletsizlik!
Ekonomik uçurumun günden güne kendini hissettirdiği bir süreçteyiz.
Anlaşılan o ki… Ya uçurumdan çekip alacak, yeni kurtarma paketleri gelecek… Ya da herkes kendi mücadelesini verip ya uçurumdan dönecek ya da düşecek…