ŞİDDETİNİZ SEVGİNİZİ TÜKETTİ
-MERSİN-
“Şiddet ile hedefine ulaşılan zafer anlık olduğu için yenilgiye eşittir” der Mahatma Gandhi.
Toplumun belirli kesimleri yenilgi saydığı yanlışı kabullenip düzeltmek istemediği için artmıyor mu şiddetin boyutu?
Bir cana kıydığında zafer elde ettiğine, kendine muhtaç bıraktığında üstün kişi olduğuna inanıyor.
Ahlak anlayışını iyileştirebilse gazetelerin üçüncü sayfasına manşet olmayacaktı. Müebbet hapis yemeyecek, uzaklaştırma almayacak, cezaevinde yaşattığının aynısını yaşamayacaktı!
İnsanın olduğu her yerde türü fark etmeksizin şiddetin dozu artıyor.
Doktora, avukata, kadına, çocuğa, hayvana fiziksel şiddet, yeri geliyor devletin memuruna sözlü şiddet…
Evde koca, eşine; kadın, kocasına ekonomik şiddet uyguluyor.
Aynı evi paylaştığınız insanla psikolojik çatışmanın yanına ekonomik şiddet de eklenince haliyle boşanmalar da artıyor.
Çok çalışıp yeteri kadar kazanamıyorsa bir baba, toplum önünde kendini dezavantajlı hisseder. Buna bir de evde maruz kalırsa eşi tarafından, işte, sana olmaz olası ekonomik şiddet…
Kadın da kendi ekonomik özgürlüğünü elde edememişse, kocasının fiziksel, sözlü, ekonomik şiddeti ile savaşmak zorunda kalabilir. Çok beğendiği elbiseyi eşi ona alsın diye kendini bir değil on defa tüketir.
Ne çok şiddet var ama… Değil mi? Ruh sıkıcı… Bir o kadar da acınası…
Sevgisizleştik…
İş yerini ortak paylaştığın arkadaşın bile yeri geliyor sana psikolojik şiddetle yaklaşıyor.
Kendisini kanıtlamak, egosunu biraz daha çekilmez bir hal aldırmak için.
Doktorsun…
Hasta sana güvenip kendini emanet ediyor. Sen o, hayata tutunsun diye saatlerce gözünü kırpmadan çalışıyorsun, hasta yakınları tarafından darp ediliyorsun.
Ayıplanıyoruz!
Dürüst adaleti savunan hukukçusun… Zaten her şey eksik, bari yargı tam olsun diye hak savunuyorsun, müvekkilin ya da yakınları tarafından cübbenin paramparça edilişine yanıyorsun.
İnsan kendisine yardım etmek isteyene işin sonunda hep çelme takar…
Çünkü duyarsızlaştık…
Yıllar geçtikçe insana verilen değere hasret, geçmişteki sahiplenmeye imrenerek bakar olduk.
Alıştık…
Maruz bırakılmaya alıştık.
Görüp susmaya ve susturmaya alıştık.
Duyup kulak tıkamaya, çıkan her harfin doğruluğunu kabul etmemeye alıştık.
Bilip bilmeyenlere öğretmek yerine bilmeyenlerden gibi olup rol yapmaya alıştık.
Şiddetin hiçbir biçimine alışmamamız gerekirken sadece zap yapıyoruz.
Ya namusa ya onura sığınıyor, ahlaki değerlerin hepsini tuzla buz ediyoruz.
Saygısızlaştık…
En düşündürücüsü de, görmezden gelip birçok suça bile isteye ortak oluşumuz.
Hayır demeyi öğrendiğimizde kendi değerimizi anlayacağız.
Birileri için değil, kendimiz için yaşamaya başladığımızda daha öfkesiz bir toplum olacağız.
Tükettik…
Sevgimiz şiddete yenik düşmek üzere…