TOPLUM 

HES DEĞİL DOĞA MAĞDUR!

Daha fazla ne görebiliriz?” dediğimizin hemen ertesi günü felakete uyandığımız bir dönemdeyiz…

Yangınlar oksijenimizi kül etti, bunun acı dumanı hâlâ tütüyorken yüreğimizde, doğa yine had bildiriyor kendisini güçsüz görenlere.

Öve öve bitirilmeyen Batı Karadeniz sel sularına teslim. Saniyelerle sekiz katlı binayı yerle bir ederek suyun gücünü kanıtladı doğa bize.

Binaların molozlarını yağmur suyu hapsetti kendine. Ülkenin en fazla yağış alan coğrafyası Karadeniz Bölgesi’dir, biliriz. Bunu biliyoruz da neden imar-iskân politikalarımızda düzenlemeye gitmiyoruz?

Israrla…

Yaşanan sel afeti sonucu kısa adıyla HES, yani hidroelektrik enerji santrali mağdur ama… Öyle mi?

Çevreciler yıllardır HES’lere karşılar. Sebebini çoğumuz belki çok bilmeyiz. En basiti, fazla yağış alan yerlerde kurulmuş olan HES’ler patlıyor.

E, “Yapılmaması gerekiyor” dedi bu millet!

Yapılmasaydı o da mağdur olmazdı. Artısı yok demiyorum, sudan elektrik enerjisi üretiyor, güzel.

O barajlarda yüksek seviyede buharlaşma meydana geliyor, sonra topraktaki tuz oranı artıyor ve toprağın verimliliği azalıyor.

Karada ve suda yaşayan canlı ölümlerinde artışlar oluyor. Yapılan bir araştırma sonucunda da HES kurulu olan yerlerde farklı hastalıklarda artış olduğu belirtilmiş.

Ve günlerdir canımızı acıtan kayıplarımızın olduğu bölgelerde yanlış yapılaşmanın tüm çıplaklığı kaçınılmaz bir gerçek…

Mağdur olan benim vatandaşımdır. Sorsanız çoğu da karşıdır HES’lere de, daha fazla mağduriyet yaşamamak için “Az yağış düşse” temennisi ile yetinmek zorunda.

Afette yıkılan köprülerin eski olduğu düşünülmesin. Eski değil eksik malzemelerle yalapşap inşa edilen dayanıksız köprüler.

Sel riski olan bölgelere de o kadar fazla bina dikilmesine müsaade edilmez!

Sırf cepler dolsun diye imara açılmasına göz yumulmaya devam edilirse, nice çaresizlikleri yaşamak zorunda kalır insanlar.

Büyüklerimiz “Doğa ile baş edilmez” derken gülüyorduk bıyık altından. Yılların ziyanına böyle başkaldırıyor doğa.

O HES’ler kurulurken ağaçlar kesiliyor, nehir ve derelerin akış yolları değiştiriliyor.

Sonuç; şiddetli yağmurda sele teslim bir santral, afette sürüklenen insan ve olmaması gereken yapının enkazı…

Neden geçmişte yaşanan sel afetlerinden ders çıkararak ilgili birimlerde, politikalarda kalıcı ve sağlıklı çözümü sağlayamıyoruz?

Her afette ölüyoruz…

Üstüne günlerce konuşuyor, tartışıyoruz. Finalde de konuştuğumuzla kalıyor, bir sonraki doğa işgali için dövizler hazırlıyoruz.

Ne acı…

İster inanın ister inanmayın, bu tarz afetlerde can kayıplarımızın üzüntüsünü en derinden yaşıyorum.

Çünkü onlar bu yanlışların, karşı oldukları doğa işgalinin kurbanları…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar