YAŞAM 

‘PİYANİST’ FİLMİNDEKİ VARŞOVA GETTOLARI GİBİ

6 Şubat 2023, saat 4.17…

Adana’da beşiğe dönen yatağımdayım.

Doğrulmaya çalışıyorum. Zorlukla ayağa kalkıyorum. Diğer odadaki kızımda aklım…

Sarsıntı bitmiyor. Bir dakika sanki saatlerce…

Dışarıdan “Deprem oluyooor” diye bir bağırtı ve ardından çığı andıran ses…

Yakınlarda yüksek katlı bir apartmanın yerle bir oluş sesi bu.

Tamam, diyorum, buraya kadarmış.

7 katlı apartmanın 5’inci katındayım. Tavana bakıyorum. Ne zaman başımıza yıkılacak?

Yıkılmıyor.

Dışarıda müthiş bir yağmur var. Yağmıyor, bardaktan boşalıyor.

Olan oldu diyorum.

Elektrik var. Cep telefonumdan haber almaya çalışıyorum.

Saat 4.28…

Aynı felaket bir kez daha yokluyor. Sokak köpekleri uluyor.

Arabanın anahtarını alıyorum. 5 katı nasıl, kaç dakikada indiğimizi hatırlamıyorum.

Arabanın içinde öylece bekleşiyoruz.

Birkaç dakika sonra aracını alan apartmanından uzaklaşıyor.

Nereye kaçılabilir ki?

Otomobiller, sağa sola kaçışanlar…

Bunu yapmamalılar diyorum. Ana yollar kapanırsa ambulanslar nasıl yetişir?

Depremin ilk dakikalarını Adana’da yaşamış biri olarak TV’deki görüntüleri izleyince içtiğim sudan utanıyorum.

* * *

Bölgeye yardım götüren bir şirketin aracıyla Hatay’a gidiyorum.

Otoyoldan hâlâ dumanı tüten İskenderun Limanı’na bakıyorum.

İskenderun Demir Çelik A.Ş. tesislerinin zarar görmemiş olmasını diliyorum…

Gördüğüm ilk yıkılan apartmanlar Belen’den…

Yollar yardım götüren TIR’larla dolu.

Trafik yoğunluğundan dolayı Antakya’ya giremiyoruz. Rotamızı Samandağ’a çeviriyoruz.

Şoke oluyorum.

Piyanist’ filmindeki Varşova gettolarında gibiyim.

Her yer enkaz. Her enkazın önünde yanan bir ateş ve etrafını çevreleyen korkmuş, şaşkın insanlar…

Sokak başlarına yığılmış giysiler… İçerisinden kendi üzerine elbise seçen anneler, çocuklar…

Bir depremzedeyle konuşuyorum…

Söylediklerini yaşadığı şoka bağlıyorum.

Çok şükür, bizim cenazemiz enkazdan tek parça çıktı!

Gördüklerim, yaşadıklarım kamera kadrajlarına, haber programlarına sığacak gibi değil.

Aralarda tek tük ayakta kalan bina var. Ama onlar da ağır hasarlı. Yaşayanlar bu binalardan çıkabilenler… Keşke, diyorum, tüm binalar en azından bu kadar sağlam yapılsaymış.

Hemen herkes depremin yaşandığı andan itibaren 48 saat hiçbir yetkiliyi burada görmediğini söylüyor.

Konuştuğum vatandaşların tamamı, felaketin ancak üçüncü gününde gelen kurtarma ekiplerinin de yetersiz ve teçhizatsız olduklarını ifade ettiler. İmkânı olanlar kendi enkazından kendi yakınlarını sağ ya da ölü olarak çıkarabilmişler.

* * *

Bu felakette on binlerce vatandaşımızı kaybettik.

Bu vahim tabloda bilimden uzak oluşun, açgözlülüğün, liyakatsizliğin, oya endeksli siyasetin payı büyük. O yüzden “Neden?”, “Niye?” tartışmalarına girmeyi boşa harcanan zaman olacağını düşünüyorum.

Bundan sonra neler yapılması gerektiğiyle ilgili düşüncelerimi sıralamak istiyorum:

– Kesik olan elektrik ve su altyapısı derhal işler hale getirilmeli.

– Deprem anından itibaren kesilen su, hijyen problemini beraberinde getirdi. Tuvalet yok, insanlar ihtiyacını enkaz kenarlarında görüyor. Kolera vakaları görüldüğü iddiası konuşuluyor. Yanmayan ampuller korkuyu, güvenlik sorununu artırıyor. İnsanlar gece sıfırın altına inen havada ısınamıyor, donuyor.

– Evlerin hasar tespiti ivedilikle yapılmalı. Hafif hasarlı ya da hasarsız olarak belirlenen evlere sahip aileler günlük ihtiyaçlarını karşılayabilir imkânlara kavuşmalı. Ağır hasarlı veya evsiz kalıp gideceği yeri olmayan aileler konteynırlara yerleştirilmeli.

– Düzenli işleyen fırın yok. Asker eliyle fırın işleyebilir.

– Birçok bölgede market yok. Kısa süreli açılan bakkallar var. Zincir marketler boşaltılmış durumda. Asker kontrolünde temel gıda kolileri oluşturularak ailelere nüfusa oranla karne karşılığı haftalık periyotlarda temel gıda dağıtımı yapılmalı.

– İaşe dağıtımı merkezileşmeli, kişilerin inisiyatifinden çıkarılmalı. Bunun için her bir mahallede muhtar, kriz merkezi ile bağlantılı bir yetkili, bir de asayişten sorumlu bir yetkili ile üçlü koordinasyon ekibi kurulmalı. Her mahallenin ihtiyacı bu ekip eliyle tespit edilip karşılanmalı. Akraba, tanıdık önceliğinin önüne geçilmeli.

– Çadır kentlerin, konteynırların bulunduğu her alana pedagoglar eşliğinde oyun alanları, salıncak, kaydırak ortamı kurulmalı. Çocukların bu psikolojiden derhal çıkmaları için pedagoglar ailelerle iş birliği yapmalı.

– İlk günlerin yardımları neredeyse çile oldu. Samandağ Kapalı Spor Salonu’nda konuştuğum bir AFAD personeli, ‘Burada neredeyse kişi başına bir TIR malzeme var’ dedi. Kişi başına bir TIR yardım malzemesi olan Samandağ’da sera içerisinde yaşayan ayakları çıplak çocuklar gördüm. Yardım koordinasyonu mutlaka etkin ve akılcı olarak sağlanmalı.

Hatay’daki diğer önemli husus ise, şehirden ayrılanların yerine Suriyeli göçmenlerin yerleştirileceği endişesi… Bu konu yediden yetmişe her Hataylının dillendirdiği en temel kaygı… Depremin hemen ardından ortaya çıkan dükkânlara ve evlere yönelik hırsızlık olayları halkı, evlerin sahipsiz kalması durumunda yağma tehlikesini gündeme taşımış durumda.

Ailesiyle şehir dışında güvenli yerlere gidenler evlerine kimsenin yerleşmemesi için geride bırakmış durumda. Bu endişe nedeniyle ailelerde uzun vadeli hiçbir plan yapılamıyor. Ayaküstü yapılan telefon konuşmasının ya da sohbetlerin sonu büyük bir ciddiyet içinde “Aman, Hatay’ı terk etmeyin, gitseniz de geri gelin”le bitiyor.

* * *

Gelelim, “Deprem şehirleri nasıl ayağa kalkar?” sorusuna olan önerime:

Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman ve Malatya’da felaketin etkisi büyük… Bu kentlerde ilçelerin kendi imkânlarıyla ayağa kalkabilmeleri mümkün değil.

Türkiye’nin en büyük ilçeleriyle deprem bölgesindeki ilçeler ‘Kardeş İlçe’ projesiyle buluşturulmalı. Büyük ilçelerin teçhizat, insan kaynağı, deneyimleri depremzede ilçelerde değerlendirilmeli. Örneğin Sarıyer Belediyesi, Samandağ Belediyesi’yle eşleşmeli. Merkezi yönetim de bu birleşmeye daha fazla kaynak aktarmalı. Bu yapılmazsa kısa ve orta vadede deprem bölgesinde hayata dönüş mümkün olmayacak.

Eğer bu yapılmazsa yaşanacak göçle ekonomiden demografik yapıya kadar altından kalkılamayacak zararlar ortaya çıkar.

Kimse bu olsun istemiyor.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar