EDEBİYAT 

KELEBEK CİNAYETİ

Anlaşılmayacaksın, ey kanatsızlık!E.  Â.

Tembelliğin sınırını zorlayan “Yapacak bir yığın işin var” demeyip en azından sözde de olsa “Yapılacak bir yığın iş var yarın” diyor. “Zıbar, erken kalk ve konforum için senin sonsuz ‘Hayır’ diyememeni kullanmama izin vermeye devam et” demiyor da. “Aptal mıyım?” Öyle sanıyor. Ellerimi dizlerime vurup isyansız bir “Evet”le kalktım.

Odamın kapısı, elbise, kitap, terlik, yerdeki ıvır zıvırdan zor açılıyor. Eşyalar dağınıklık karşısında ayaklanmış da içerden kapıyı kapatarak protesto çekiyor sanki!

Hiç uğraşmadan yatabileceğim kadar yer açtım kendime yatakta. Kolumun altında bir sertlik… Dergiyi de okuyamadım onun yüzünden.

Genç bir yazarın öyküsü duruyor açık duran sayfada. İyi bir deneme sayılabilir. Kişinin kendini yazarak denemesi, bunun verdiği övüncü nereye saklayacağını bilmeyen, bazen ürkek bazen belirsiz bir özgüvenle bağıran cümlelerle bir anlatım savaşı. İçerdeki düzensiz düzen abidesine hiçbir şey yapmadığı halde sürekli yorulan, beni derste bugün saatlerce anlatarak esir alıp, sonra da “E, yeter oturduğun, haydi marş!” deyip bencilliğinin doruk noktasında ufak bir “Yarın birlikte yapalım” yalanıyla beni yine kandırmaya çalışması…

Telefon çalınca birbirini kovalayan cümlelerin ritminden ayrıldım.

Sesi bilindik, ne söylerse söylesin kedere mahkûm bir makamda, iyi bir şeyden söz ederken bile – ki nadirdir – bilincime kazınan acılı bir ezgi. Ağıtları bu denli sevmemizin nedeni analar olabilir mi?

– Efendim anne

Nasılsın?” bile demeden başlıyor dert yanmaya, yanmayı tüm bağlamlarda rahat kullanan bir kadındır.

Zehra korkuyor geceleri” diyerek başladığı cümleyi bitirmesi 10 dakika sürüyor.

– Ne zaman geliyorsun?

– E, bir doktora götürseniz anne

– Dua okuyorum, öğrettim ona da, o okuyor

– Yarın bir hoca var, ona götüreceğim, okusun bir

– İyi anne

– Sen gelsen iyi olur

– Gelirim

Uyuyayım bari. Öykü de bir şeye benzemiyor zaten.

Kapadım gözlerimi, şekilsiz karanlığı seviyorum, insan için bundan daha özgür bir alan düşleyemiyorum.

Zehra korkuyormuş, dua okuyacakmış, onun yerine sevgi göstersen.

Kapı tıklıyor. “Uyumadın mı daha?” Çıkarır mıyım sesimi… “Tez yazıyor hanımefendi, ona geceler serbest”. İkna olunca çekiliyor kapıdan. Hızlı bir dönüş vızırtısı odanın içinde.

Konunca beyazına perdenin, anatomisi aşikâr oluyor, simsiyah bir kelebek. Demin salonun camından girip çıkandan… Cam açık, gider zahir.

Bunlar zehirli oluyormuş. “Okuldan biri” diyesiymiş. “Evi ilaçlatalım”mış.

Başımın üstünde, burnuma doğru gittikçe artıyor dönüş sesi. Zihnimde kaç kelime varsa vurdu tek tek. Kelebek zehrinden ölsem ne komik olur, mezarımda bile gülerim.

Tek istediğim sessizlik. Elimle bir iki akrobatik hareket yapıp uzaklaştırmaya çalışsam da nafile. Hızını artıran bir ses… Kelebek dediğin narin olur, bu ne gürültü yahu? Dergiyi alıp tek hamlede vuruyorum. Yere düşüyor. Haydi, dön hadsiz kelebek.

Öf, kalkıp kaldırmak gerek, karıncalar da yemeğe gelir şimdi. Kelebek ziyafeti…

Hâlâ aynı ses. Ölmemiş allahsız. Ölsün mü istiyorum?

Yerde çırpınıp duruyor tek kanadıyla. Bu ne inat?

Çıkıp gitseydin, olmayacaktı böyle.

Varlığının tek anlamı olan uçmayı aldım elinden. Ölseydin keşke. Korkunçluğumu yüzüme neden vuruyorsun ki…

Tek kanatla uçamazsın, kabullen artık.

Artık kabullen.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar