EKONOMİ TOPLUM 

YÜRÜYÜŞ HIZIMIZLA EKONOMİNİN BİR İLİŞKİSİ VAR MIDIR?

Son yıllarda kentlerde yaşayan çalışanlar, sanki haftanın temposu yetmezmiş gibi hafta sonları çılgın yürüyüşler ve tırmanışlar peşindeler. Belli bir özlem var; ama istikrar yok. Ben öyle ortamı bulduğumda daha çok dinlenip hareket etmemeyi, yemeyi içmeyi, kitap okumayı ve uyumayı tercih edenlerdenim.Ya ben tembelim ya da onlar hiperaktif” diye düşünürken bu konuda bir gariplik olduğu fikriyle araştırmaya başlayınca bilimin bu konuya 44 yıl önce el attığını gördüm. Önce psikologlar ve tabii en sonunda da iktisatçılar konuyla ilgili araştırmalar yapmışlar. Şimdi bu bulguları aktarıp bir sonuca bağlayacağım.

Yürüyüş hızları, kentin ekonomik faaliyetlerini gösterir mi? Ya da diğer bir deyişle; yürüyüş hızları, kentin metabolizma hızı gibi düşünülebilir mi? Bu konuda psikologlar Marc & Helen Bornstein, ilk kez 1976 yılında çalışma yapmışlar. Çalışmanın amacı, aslında artan insan nüfusu ile bireyin davranışları arasındaki ilişkiyi anlamaktı. Bu yüzden sıcak ve güneşli günlerde 6 farklı ülkedeki 15 farklı şehir ve kasabanın ana faaliyet merkezinde çalışma yaptılar. Yürüme hızı ve popülasyon arasında ortaya çıkan korelasyon çarpıcı şekilde doğrusaldı. Sadece birkaç istisna dışında, kalabalık şehirlerde insanlar küçük şehirlere göre daha hızlı yürüyorlardı. Analizler; kentte yaşamın kırsal kesime göre daha hızlı hareket ettiğini, aynı zamanda “kültürel yapıya bakılmaksızın yerel nüfusun büyüklüğüne göre düzenli bir şekilde değişen bir tarz olduğunu” gösteriyordu.

‘Bornstein’ler, şehirlerin kişilerarası yoğunluğunun, hızlı yürümek gibi “sosyal müdahaleyi” azaltan davranışları tetikleyebileceğini öne sürdü. Psikolog Stanley Milgram, şehrin duyusal olarak aşırı yüklenmesinin, bir insanın çevresel uyarımını sınırlandırmak için sosyal bir geri çekilme tepkisi olduğunu söyledi. Bu durumda hızlı hareket edilerek duyulan rahatsızlıktan uzaklaşılmaya çalışılıyordu. Bunu, “Metrekareye düşen insan sayısı arttıkça bireysel alanlarına girilen insanlar bir reaksiyon olarak hızlı yürüyerek oradan uzaklaşıyor” şeklinde özetleyebiliriz.

1989’da D. Jim Walmsley ve Gareth Lewis, “bilişsel aşırı yük” teorisindeki bazı kusurlara dikkat çektiler. Bazı insanlar aktif ve teşvik edici bir ortamda gelişirken, bunun yanında çok yavaş bir yaşam temposunda da bilişsel ve davranışsal değişiklikler olmaktaydı. Bu yüzden Walmsley ve Lewis, önce ‘Bornstein’lerin sonuçlarını doğrulamak ve sonra kendilerinin kentsel yürüme hızı için bazı nedenler ileri sürmek için yola çıktılar.

İlk hedef yeterince kolaydı. Walmsley ve Lewis, 7 milyonluk Londra’dan 6000 nüfuslu Glen Innes’e kadar İngiltere ve Avustralya’da 10 yerde 1300 yaya üzerinde çalışma yaptılar. Önceki çalışmayla uyumlu olarak araştırmacılar şehir büyüdükçe yürüyüş yapanları daha hızlı hale getirdi. Ancak etki ‘Bornstein’lerin çalışmasında olduğu kadar derin değildi. Sabah Londralılar, çalışma saatlerinde saniyede 1,68 metre yürüme hızına sahiplerdi.

Ardından şehir büyüklüğü ile yürüme hızı arasındaki ilişkinin olası bir açıklaması olarak araştırmacılar ekonomik faktörlerin kilit rol oynayabileceğini öne sürdüler. Bir şehir büyüdüğü zaman ücretler, geçim masrafları gibi geleneksel faktörlerin yanında bir faktör daha devreye girdi. Zamanın değeri ya da maliyeti. Ekonomik güdüler insanlar için zamanı çok daha değerli hale getirdi. Bu, ataların “Vakit nakittir” tezini doğruladı.

California Eyalet Üniversitesi’nden psikolog Robert Levine’nin yürüttüğü 1999’daki bir çalışmada zaman, para ve yürüyüş arasındaki bağlantı daha da geçerlilik kazandı. Levine, dünyadaki 31 ülkeden çeşitli şehirlerde basit nüfus büyüklüğünün ötesinde kentsel yayaların hızını etkileyen diğer kültürel faktörlerin ne olduğunu araştırdı.

Levine yürüme hızı, iş hızı ve zamanı doğru kullanma gibi değişkenleri ölçmeye çalıştı. Levine’ye göre, yürüyüş hızıyla ilgili ilk 10 şehir Dublin, Amsterdam, Bern/Zürih, Londra, Frankfurt, New York, Tokyo, Paris, Nairobi ve Roma’ydı. Nairobi hariç en hızlı yürüyen şehirler, gelir düzeyi yüksek ülkelerdi. İstatistiksel analiz, bu genel algıyı doğruladı: Yürüme hızının en güçlü üç sosyal öngörüsünden ikisi, bir ülkenin gayri safi yurtiçi hâsılası ve satın alma gücü paritesiydi. Gerçekten de Levine, tüm “yaşam temposu” ölçütlerini göz önüne aldığında, yaşam hızının Batı Avrupa ve Japonya gibi “ekonomik açıdan yüksek gelirli ülkelerde” gelişmemiş ülkelere göre daha hızlı olduğunu buldu. Daha hızlı tempolu yerler, daha ekonomik olarak üretken olma eğilimindeydi ve bu, zamanın değerini ve ardından yaşam hızını artırmaktaydı.

2006’da İngiliz psikolog Richard Wiseman tarafından 32 ülkedeki yaya hızlarında daha dar kapsamlı bir araştırma yapılmış olmasına rağmen, Levine’nin bulguları ile uyum içinde değildi ve sonuçlarından bazıları Levine’den oldukça farklıydı. Mesela Tokyo, Wiseman’ın listesinde 19’uncu sıradaydı. Yine de, Dublin ve New York gibi diğer şehirlerin ilk 10’da kaldığı söylenebilir. Wiseman; Singapur, Çin ve Brezilya’daki yürüme hızlarını yükselen ekonomilerin bir yansıması olarak ifade etti.

Peki, kent kalabalığından kaçıp kendini doğaya atan ve tempolu yürüyüş yapan kişiler ile ilgili sizce de çelişkili bir durum yok mu? Doğa ve çevresel çeldirici etkiler azaldıkça insanlar, doğada yavaş yürüyeceğine neden tempolu yürür? Aslında tam aksine, keyfini süre süre, yavaş yavaş yürümesi gerekmez mi? Acaba bu insanlar, yoğun hafta sonrası alıştıkları tempodan vazgeçmeden ya da öğrenilmiş bir çaresizlik olarak “Yürüyüş tempolu olur” yargısıyla mı hareket ediyorlar? O nedenle doğaya gidin, tembellik yapın, derin nefes alın, dinlenin; kentlerde zaten yeterince koşturmaca var.

Sevgili kentliler… Kırsalda yaşam dingin, huzurlu ve yavaştır. Kentteki aceleci ve iki arada bir derede sıkıştığınızda bulduğunuz çözümleri kırsala taşıyarak oraları da olumsuz etkilemeyin. Doğallığı ve davranış biçimlerini bozmayın. Gittiğiniz yerin binlerce yıllık kurallarına uyun.

Not: Tüm bu tespitler sporcuları bağlamaz.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar