PASAPORT HAKKINDA HER ŞEY
-ADANA-
Son bir yılda gündemimizde “pasaport krizi” diyebileceğimiz bir krizimiz oldu. Pasaport için sabahın erken saatlerinde kuyruklara giren insan görüntülerine tanıklık edildi. Çipli pasaport üretimini yapan ve Hazine ve Maliye Bakanlığına bağlı olan Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğünün Hollanda’daki tedarikçi firma ile “çip krizi” yaşaması sonrası zincirleme gelişen ve krize dönüşen gelişmeler devam ediyor. Bu krizin kurbanlarından biri de ben oldum. Planlı seyahat öncesinde pasaport süresini uzatma başvurumun aylar içerisinde yetişmemesi sonucunda, yıllık izin planlarını iptal etmek durumunda kalan biri olarak bol bol pasaportun anlamı, gerekliliği ve gereksizliği üzerine düşündüm. Birçok insan, ülkeler arasındaki sınırları, sanki dağlar veya nehirler gibi coğrafyanın doğal özellikleriymiş gibi düşünüyor, sınırları adeta insanlık tarihinin var olduğu günden bu yana varmışçasına kabul ediyoruz. Oysa insanlık tarihine bakınca sınırlarla çizilmiş ülkeler fikrinin çok da eski olmadığı görülebilir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaygınlaştığını söylemek ise yanlış olmayacaktır. Sınırlar bir sistemi ve kaynakları koruma esasına dayanır. İster istemez bunun sonucunda bazı kaynaklara bazı insanlar erişirken, diğer insanlar bu kaynaklara erişemezler. Ütopik dünyamda ülkeler arasında sınırlar olmadığı için pasaport denilen belgeye de pek gerek duymuyorum. Ancak gerçek dünyaya dönersek pasaport, bugün en değerli dokümanlardan biri olarak ülkeler arasında seyahatlerin olmazsa olmazı konumundadır.
“Pasaportu ilk kimler kullanmış olabilir?” sorusunu kendime sorduğumda olsa olsa bunu monarşi geleneklerden dolayı ve dünyanın pek çok noktası ile ilk sömürge ilişkileri kurmasından ötürü İngiliz kralları uygulamış olabilir diye düşündüm. Araştırınca olayın biraz daha eskiye dayandığını gördüm. Pasaport anlamına en yakın ilk uygulama eski ahitteki Nehemya’nın Kudüs’ü yeniden inşa etmeye yardım etmekle görevlendirilmesi ve bunu yapmak için, Kral’dan Yahuda Krallığına güvenli geçiş sağlayan mektuplar verilmesi pasaport kavramının ilk kullanımı olarak kabul ediliyordu.
M.Ö. 206’ya kadar Çin Han Hanedanlığı, imparatorluk topraklarındaki yabancıların gezinmelerini ve hareketliliklerini bir belgeyle kontrol etmişlerdir. Bu, tanımlayıcı belgede bireyin yaşı, boyu ve diğer fiziksel özellikleri yer almaktaydı. Çin sınırlarını geçmek isteyen herkesin bu belgeyi farklı kontrol noktalarında sunması bir zorunluluktu.
Müslüman dünyasında ise pasaportun öncülü kabul edilebilecek uygulama, vergi ödeyen vatandaşlara, ödenen vergilerin makbuzu ve kanıtı olarak bir bara’a verilmesiydi. Gerçekte, böyle bir belgesi olmayan hiç kimse farklı bölgeler arasında seyahat edemez ve vatandaşlardan seyahatleri boyunca farklı kontrol noktalarında bara’alarını sunmaları istenirdi. Bu, devletin vatandaşlarına sağladığı resmi bir seyahat belgesine, yani günümüzdeki ‘modern’ bir pasaport fikrine oldukça yakındır. Ayrıca vergi borcundan dolayı yurt dışı çıkış engellenmesi uygulaması günümüzde de bizlere yabancı değildir.
İlk pasaportlar, kişinin kendisi veya mal sahibinin şahsı veya malları için herhangi bir yerel ücret ödemeden bir şehrin kapılarından veya limanlardan geçmesine izin veren Orta Çağ belgeleriydi. Buna da harç muafiyeti denilebilir. Şehirleri ve ülkeleri yönetenler bu tür ödentilerden feragat etmek için karşılıklı anlaşmalar ve düzenlemeler yapmışlardı.
Hükümdarlar, memurlarına kendi ülkesindeki herhangi bir şehre ücretsiz girmelerine izin veren bir geçiş belgesi verebilirdi. Yabancı şehirlerden bir kişinin ücret ödemeden seyahat etmesine izin vermelerini isteyen bir pasaport düzenleyen ilk hükümdar İngiltere Kralı V. Henry idi. Çoğu şehir için ticari ve diplomatik diyebileceğimiz temsilcilere geçiş izni vermesi bir dostluk işareti olarak kabul edilmekteydi. V. Henry, özellikle Almanya ve Almanya dışında yaşayanların ticari çıkarlarını korumak amacıyla kurulan Hansa Birliğine karşı İngiliz tüccarlarının çıkarlarını korumayı öncelikli konu haline getirmişti. İngiliz tüccarlarına da dış ülkelerde imtiyazlar tanınmasını istemekteydi.
1414 tarihli İngiliz Parlamentosu’nda çıkarılan yasada, modern tarihte ‘pasaport’ ilk kez yazılı olarak kabul edildi. 1540’tan itibaren seyahat belgelerinin verilmesi İngiliz Parlamentosu Danışma Meclisi’nin yetkisine alındı. 18 Haziran 1641’de verilen ve I. Charles tarafından imzalanan bir pasaport hâlâ mevcuttur.
Limanların uzun yolculukların ilk merkezleri olması nedeniyle Fransızca ‘passer’ (geçmek), ‘port’ (liman) ve ‘porte’ (kapı) kelimelerinden türeyen “pasaport” sözcüğünün kullanımı 16’ncı yüzyılda yaygınlaşmıştır.
20’nci yüzyılın başlarında, bugünkü anlamda pasaportlar kullanılmaya başlandı. 1914 İngiliz Vatandaşlığı ve Statüsü Yabancılar Yasası’nın ürünü olan ilk modern İngiliz pasaportu, tek bir sayfadan oluşuyordu, sekize katlanıyor ve onu örten bir karton kapak bulunuyordu. İki yıl geçerliydi ve bir fotoğraf ve imzanın yanı sıra “yüz şekli”, “ten rengi” ve “özellikler” gibi ayrıntıları kapsayan kişisel bilgileri içeriyordu.
Tarihsel olarak bu belgeler yerel vatandaşlara değil, çoğunlukla yabancılara verilmiştir. Bu fikir daha sonra yıllar içinde, özellikle de Sanayi Devrimi’ne giden yıllarda insanların artan hareketliliği ile değişti. Bu süre zarfında hükümetler pasaportları bir güvenlik ve kimlik aracı olarak görmeye başladılar. Gittikçe daha fazla sayıda insan daha iyi fırsatlar aramak için yabancı ülkelere göç etmeyi düşündükçe, yetkililer bunu yönetmenin etkili bir yolunu bulmak istediler. 1800’lerin sonlarında artan göçler nedeniyle pasaport geçici olarak feshedildi. Fransa, 1861’de pasaport şartlarını esnekleştirdi ve diğer Avrupa ülkesi de onu takip etti.
19’uncu yüzyılın sonlarına doğru Londra’dan Orient Express ile hiç kontrol olmadan yolculuk yapabilirdiniz. 19’uncu yüzyılda ABD’ye gelen hiçbir göçmenin pasaportu yoktu. Sadece bir gemiye bindiler ve geldiler. İnsanlar pasaport olmadan hemen hemen her yere seyahat edebiliyorlardı. Günümüz dünyasında bu tür bir özgürlüğe sahip olan tek bir kişi vardı: İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth. O da sonsuz yolculuğuna uğurlandı. 20’nci yüzyılın başlarında evli Amerikalı kadınlar kocalarının pasaportlarında kelimenin tam anlamıyla bir dipnot gibiydi. Evli erkeklerin serbestçe dolaşabilmelerine rağmen, kadınlar tek başlarına sınırı geçemiyorlardı.
Yazılı fiziksel tanımlamaların gerekliliği konusunda da bir tartışma vardı, bazıları bunun onları taşıyan kişileri aşağılayıcı olduğunu savundu. Ancak 1900’lerin başında fotoğrafın yaygınlaşmasıyla birlikte, pasaportlardaki tanımlayıcı ifadeler yerini hızla fotoğraflara bıraktı. Vatandaşlardan devlet tarafından verilen belgelerde kullanılmak üzere seçtikleri bir fotoğrafı göndermeleri istendi, hatta bazı ailelerin grup fotoğrafları göndermeyi tercih etmesi bile resmi olarak kabul edildi. Birinci Dünya Savaşı ile birlikte, esas olarak İngiltere’deki Alman casuslarının artması korkusu nedeniyle, pasaportlarda bir tür fiziksel tanımlamanın gerekli olduğu konusu geniş çapta kabul edildi. Sahte ABD pasaportu kullanarak Almanya adına casusluk yapan Carl Hans Lody’nin Kasım 1914’te yakalanıp idam edilmesinin ardından endişeler arttı. İngiltere’de pasaportun aslında insanları tanımlamadığını anladılar. 1914’te hem fotoğraf hem de kişisel tanımlama zorunlu kılınmıştır.
Savaştan hemen sonra pasaportlar uluslararası seyahat için bir gereklilik haline geldi ve 1920’de Milletler Cemiyeti aracılığıyla modern pasaportun standardizasyonuna yönelik bir hamle yapıldı. Başlangıçta hiç kimse pasaport sayfalarında etiketlenme fikrinden hoşlanmasa da onsuz dolaşamıyor olmak nedeniyle yaygınlaştı. Kimliğin milliyetle ilişkilendirilmesi sonucunda pasaportlar koruyucu olmaktan ziyade sivil özgürlüklere yönelik bir tehdit olarak algılanmaya başlandı.
Tarih boyunca pasaport, yalnızca bir liderin kendi topraklarına giren yabancı kişilere verdiği onayı gösteren bir belgeden bilgi paylaşımının küresel toplumun güvenliği için çok önemli olduğu bir topluma hitap eden bir belgeye dönüşmüştür. Zengin bireyler seçeneklerini genişletmeye çalıştıkları için, pasaportlar farklı ülkelere yatırım çekmek için de kullanılmıştır. Günümüzde pasaportlar aracılığı ile bazı ülkeler yabancı sermaye ya da sıcak para çekebilmek için vatandaşlık haklarını satışa çıkarabilmektedir. 1947’den bu yana, pasaportlar uzun bir yol kat etti ve bu belgelerin her birine daha fazla bilgi eklenmesine büyük ölçüde odaklanıldı. 1998’de Malezya’da biyometrik teknolojinin tanıtılmasıyla birlikte, pasaportlar artık giderek daha güvenli hale geldi ve sahteciliği daha zor hale geldi. Aynı zamanda gömülü bir elektronik mikroişlemci çipi kullanarak sahipleri hakkında daha fazla bilgi sağlayabilir hale geldi. Ocak 2019 itibariyle toplam 150 ülke vatandaşları için biyometrik pasaport üretmeye başladı. Mikroçipleri ve hologramları, biyometrik fotoğrafları ve barkodları ile günümüz pasaportları modern teknolojinin çarpıcı başarıları gibi görünebilir.
Dünyada genel kabul gören bir pasaport, sahip olanlar için avantajlı konumlar sağlarken ve belirli hareket ve özgürlük alanı sağlarken diğerleri için yaşam daha zor olabilmektedir. Japonya ve Singapur, 189 ülkeye vizesiz giriş sağlayan, bugün dünyanın en “güçlü pasaportları” olarak kabul edilirken; Afganistan pasaportu taşıyorsanız dünyanın hemen hepsine vize ile girme zorunluluğunuz vardır.
Değişen dünya, artan yoksulluk, savaşlar, kitlesel göçler, iç çatışmalar, işsizlik, daha iyi yaşam özlemleri, değişen sınırlar, ayrımcı etnik politikalar, bir ülkenin uyruğuna ait olmayanlar küresel bazda var olan hareketliliği artırdı. Bu anlamda artan illegal sınır geçişleri karşısında pasaport, bir kalkan görevi gördü.
Demokratik açıdan ileri bir ülkenin vatandaşı olmak veya ekonomik açıdan güçlü bir ülkenin vatandaşı olmak pasaportunuza da yansımaktadır. Ülkenin siyasi, ekonomik gücü, demokratik standardının yüksekliği ile pasaportun saygınlığı arasında ilişki tarihin ilk döneminden bu yana şekil değiştirerek varlığını korumaktadır. Kapalı sınırlar, bazen adaletsizliği kalıcı hale getirir. Coğrafyayı kederleştirir. İşte, çizginin ve coğrafyanın kederleştiği tarafında kalanlar için pasaport bir umuttur. Daha iyiyi ve güzeli arayıştır. Çizginin refah tarafında kalanlar için ise pasaport her nimete erişebilmek için araç, kendinde olan nimetleri korumak içinse kalkandır.