POLİTİKA TOPLUM 

LÜTUF MU, HAK MI?

Bugün, 5 Aralık; Türkiye’de kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesinin yıldönümü. Paylaşımlardaki bir eksik anlaşılmayı düzeltmek isterim. Türkiye’de kadına seçme ve seçilme hakkı ansızın ve bir gecede verilmiş bir hak değildir. Bir sürecin ve mücadelenin sonucudur. Toplumun bu değişime hazırlanması uzun süreler almıştır. 1923 yılında mecliste ilk öneri verildiğinde önerge sahiplerinin kürsüde bile konuşmasına tahammül edilemezken 11 yıl sonra meclis bu kararı oybirliği ile kabul edecek duruma gelmiştir. Bu değişimin ardında yatan liderliğin adı Atatürk’tür. Ancak bu kararı uygulamaya koyarken yıllarca yaptıkları hak mücadelesi ile kadınlar ve kadın örgütleri bu yolu kolaylaştırmış, toplumda kabul edilebilir düzeye taşımışlardır. Bu bir lütuf değil, hakkın el birliği ile tesis edilmesi olayıdır. O nedenle “verildi”, “edildi”, “sunuldu” gibi ifadeleri yanlış buluyorum ve bir açıklık getirmek adına kısaca süreci özetlemek istiyorum.

II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte kadının siyasete ilgisindeki artıştan dolayı bu durumu değerlendiren İttihat ve Terakki, kadını siyasete katma yolunda İttihat ve Terakki Kadınlar Şubesi’ni kurarak partiye kadın üye kabul etmiştir. 1912 yılında Halide Edib tarafından kurulan Teali-i Nisvan Kulübü kadınların ve erkeklerin ilk kez bir arada olduğu konferanslarla halkı bilinçlendirmeye çalışmıştır. Ulviye Mevlan tarafından kurulan Müdafaa-i Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti (28 Mayıs 1913) ise II. Meşrutiyet Dönemi’nin kayda değer kadın kuruluşlarının başında geliyordu ve kadının toplumsal yaşamda yer alması için çalışıyordu. Balkan Harbi döneminde kadınlar tarafından Darülfünun’da konferanslar verilmekte ve sosyal sorunlar tartışılmaktaydı. 3 Nisan 1923 tarihinde genç TBMM seçim yasasını tartışırken her 50 bin erkeğe bir milletvekilliği düşmekteydi ve savaşlar nedeniyle azalan erkek nüfus nedeniyle bu sayının 20 bine çekilmesi isteniyordu. O oturumda Tunalı Hilmi Bey’in kadınların da hesaba katılması yönündeki önerisine meclisin büyük çoğunluğu şiddetli şekilde tepki göstermiş ve Tunalı Hilmi Bey’in kürsüde konuşmasına bile tahammül edilemedi. Ancak kadınlar taleplerini seslendirme konusunda durmadı. Latife Hanım, “Türk kadınları için eşit haklara inanıyorum. Bu, oy verme ve meclise seçilme hakkı demek” derken; Nezihe Muhittin ise, “Birçok konuda işbaşına geçen hanımlar ancak aydın bir kadın çoğunluğunun seçtikleri olmalıdır” diyordu.

30 Mayıs 1923’te kadınlar, siyasal haklara giden yolu açmak için faaliyete geçeceklerini duyurdular. 15 Haziran 1923 tarihinde Nezihe Muhittin’in başkanı olduğu Kadınlar Halk Fırkası kuruldu. Fırkanın kuruluşunun ertesi günü, 16 Haziran 1923’te yasal izin almak için valiliğe başvuruda bulundular. Valilikten bu başvuruya bir hafta sonra olumsuz yanıt geldi. Partiye izin çıkmamıştı. Gerekçede, henüz siyasal haklarını almamış olan kadınların parti kurmasına yasalarca izin verilemeyeceği ifade edilmişti Bunun üzerine tüzük üzerinde değişiklik yapıldı. İsmi de, Türk Kadın Birliği olarak değiştirilerek dernek statüsüne dönüştürüldü. II. TBMM’de Anayasa’da ve buna bağlı olarak seçim mevzuatında yapılacak değişikliklerin görüşülmesi sırasında Anayasa’nın 10’uncu ve 11’inci maddeleri “18 yaşını bitiren her Türk’ün milletvekili seçimlerine katılabileceğini”, “30 yaşını bitiren her Türk’ün milletvekili seçilebileceğini” öngörüyordu. Böylece “kadın” sözcüğü geçmeden “her Türk” ifadesinin kadınları da kapsayacak şekilde kabul ettirilmesine çalışılıyordu. Fakat bu öneriye şiddetle karşı çıkan milletvekilleri olmuş ve karşı öneri vererek öneriyi “her erkek Türk” şeklinde değiştirilmişlerdir. Bir girişim daha başarısızlıkla sonuçlandı.

Türk Kadınlar Birliği, siyasi meselelerle biraz çekingen bir şekilde de olsa ilgilenmeye devam ediyordu. Türk Kadınlar Birliği Başkanı Nezihe Muhittin, Kadın Yolu dergisinde tüm kanunlara uymaya, her vatandaş gibi vergi vermeye zorunlu olan Türk kadınına seçim hakkının verilmemesine bir anlam veremediğini belirterek, “Kahvehane köşelerinde miskinane esrar çeken birine verilen bu hak, kendini müdrik, tahsilli mükemmel bir kadından esirgenebilir mi?” diye soruyordu. 1926 yılında Trabzon Türk Ocağı’nda verilen konferansta konuşan Süreyya Hulûsi Hanım, “Türk kadını tarihte siyasi bir rol oynamıştır. Herkes ondan vatan dersi alır da niçin o, vatanın idaresi ve mukadderatı söz konusu olduğu zaman ihmal edilir?” sözleri ile kendisi gibi düşünen birçok aydının düşüncesini dile getirmiştir.

Medeni haklarına 1926 yılında kavuşan kadınların seçme ve seçilme hakkı mücadelesi 1930 yılına kadar mücadeleye devam etmiştir. 1930’da belediye seçimlerinde bu hak verilmiştir. Türkiye’nin ilk kadın belediye başkanı Sadiye Hanım oldu. Kadınlar az da olsa belediye meclislerine girdi. 26 Ekim 1933 tarihli ve 2329 sayılı Kanun’un çıkarılmasıyla kadınlara köy muhtar ve heyetlerine seçilme hakkı tanındı.

Aydın’ın Çine ilçesine bağlı Demirdere köyünde (bugünkü Karpuzlu ilçesi) yaklaşık 500 oy alarak seçimi kazanan Gül Esin, Türkiye’nin ilk kadın muhtarı oldu. Kadınların milletvekili olabilmesi için gerekli yasal değişiklik 1934 yılında Başbakan İsmet İnönü ve 191 milletvekilinin imzasıyla TBMM’ye sunuldu ve 5 Aralık 1934’te görüşülerek kabul edildi.

Yasanın çıkmasının ardından 7 Aralık 1934’te, Türk Kadınlar Birliği, İstanbul’da Beyazıt Meydanı’nda büyük bir kutlama mitingi ve Beyazıt’tan Taksim’e bir yürüyüş düzenledi. Kadınlara siyasi hakların verilmesi süreci tamamlandıktan sonra Atatürk dönemindeki 1935 yılı seçimlerinde Türk kadını ilk kez seçilme hakkını kullanmış ve TBMM’ye 17 kadın milletvekili girmiş, daha sonra 1936 yılında yapılan ara seçimle bu sayı 18’e yükselmiştir.

Atatürk aslında o günlerin 16 milyon nüfuslu Türkiye’si için her 400 bin nüfusa karşılık bir aday olmak üzere 40 kadın aday istemiş ve fikrini dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya kendi özel başlıklı kâğıdına yazdığı “Seçimlerde Halk Fırkası adına aday gösterilecek 40 kadın isminin tespiti” notu ile iletmiştir. Bu sayının nasıl 18’e indiğini Şükrü Kaya şöyle anlatmaktadır:

Atatürk, meclise kadınların 40 sandalye ile katılmasını arzu ediyordu. Özel notu ile de bu arzusunu tekrarlıyordu. Biz hükümet olarak sayıyı fazla bulduk. İlk olarak daha dengeli bir sayıyı tercih ettik. Atatürk’ün bir özelliği de hükümetlerin tercihlerine değer vermesiydi. İyi hatırlıyorum. Bu tercihimizi kendisine hükümet adına arz ettiğim zaman üzüntüsü her halinden belli oluyordu. Fakat ısrar etmedi. Hatta bir espri yaptı, ‘Gelecek seçimlerde kadınlar, sayıları oranında meclise girip kendi kabinelerini kurduklarında bakalım sen bakan olabilir misin?’ dedi.

Not: Bu sürecin daha ayrıntılı anlatımını Kadın Adayları Destekleme Derneği (Ka-Der) Adana Şubesi tarafından yayınlanan ‘Yerel Siyaset ve Kadın’ adlı kitapta bulabilirsiniz.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar