YAŞAM 

ÖLMEYE YELTENMEK

İntihar girişimleri başarısız oldukça insan kendini daha da işe yaramaz hissediyor. Aynaya bakıp “Ulan, yaşamak senin ne haddine? Sen daha ölmeyi bile beceremiyorsun!” diyor yansımasına. Sonra sonu gelmez çaresizlik zincirlerine vurulmuş buluyor kendini. En güneşli yaz günlerinde bile yağmurlar yağdırıyor gözlerinden ve fırtınalar kopartıyor içinde. Kendine çektirdiği işkenceler yetmezmiş gibi bir de çevresindekilere yakıyor sigarasını. “Peki, ben ölürsem onlar ne yapacak?” gibi sorular sorup kendine birtakım düşüncelilikler takınıyor, bencilleştiremiyor kimliğini.

Çok ağlarlar mı arkamdan? Ne kadara unuturlar beni? Sahi, hiç hatırladılar mı ki? Mezarıma sadece öldüğüm gün mü uğrayacaklar? Hangi biri sızlayan kemiklerime şiirler okuyacak? Gerçi bunların ne önemi var, efendim, öldükten sonrası bir avuç toprak! Yaşarken anlaşılmaya mecbur olduğumuz kadar çok anlamayacaklar işte bizi! Beni, seni, onu… Oysaki bizler de bir deniz dalgasına takılıp kuş cıvıltılarında mutluluğu yakalamak isterdik, değil mi? Bazı şeyler o kadar kolay olmuyormuşçasına yaşıyoruz ama hâlâ.

Mutlu olduğumuz kadar aptal mıyız yoksa? Peki, ben hâlâ ne yüzle nefes alabiliyorum? Peki, ya sen hâlâ ne yüzle uyanmaya devam ediyorsun? Peki, ya o hâlâ ne yüzle yaşayabiliyor? Hayat bizlere böylesine acı çektirmeye devam ettikçe nasıl ölmüyoruz hâlâ? Gurursuzluk değil mi bu? Sevdiğin seni aldatsa ilişkine devam mı edersin? Patronun yüzüne tükürse çalışmaya devam mı edersin? Öğretmenin seni dövse sınıfa girdiğinde ayağa kalkmaya devam mı edersin? Hiç gocunmaz mısın? Söyle bana, onursuzluk değil mi bu?

Yanlış anlaşılmalara sebebiyet vermek istemem, efendim. Bu kesinlikle bir toplu intihar çağrısı değildir! Örgütümüz tarafından düzenlenen gizli bir toplantıdır sadece. Birbirimizin gözlerini açıp hayatı nasıl alt ederiz diye tartışacağız. El elden üstündür. Bir elin nesi var, iki elin sesi var ve anca beraber kanca beraber, efendim. Açtığımız tek savaş, savaşlara karşıdır. Ve alacağımız tek can kendi canımız olacaktır! Sonrasını bilemeyiz tabii… Belki de küllerimizden doğarız yine Anka misali. Ama benim adım ünsüz bir düşünürdür ve şimdilik elimden gelen tek şey, sizleri düşünmeye davet etmektir.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar