EDEBİYAT 

ÖLMEMİŞTİM AMA YAŞAMIYORDUM DA!

Sayın müşterimiz, “ölüm seçeneklerinizi öğrenmek” için ‘1’i, “müşteri temsilcisine bağlanmak” için ‘2’yi tuşlayınız. (Derhal iki numaralı tuşa basar; çünkü kahraman ölmek istemiyordur.)

Merhabalar, Kendisi Olmaya Çalışırken Kendini Kaybedenler Kulübü mü acaba?

Evet, burası doğru yer. Size nasıl yardımcı olabiliriz, efendim?

Bunca zamandır “ben” olmaya çalışırken içimdeki “ben”i kaybettim. Yolum yordamım şaştı ve şimdi kafamdaki soru işaretleri gözlerimden boşalıyor. Yüreğim mengeneler arasında sıkışıyor. Yaşamama izin vermedikleri bir hayatı yaşamaya çalışıyorum. Henüz ölümü yeğlemiyorum mutluluğa. Yardımınıza ihtiyacım var.

(Müşteri temsilcisi düşünür. Kendi kendine, “İşte, yine o zorlayıcı vakalardan biri” der.) Öncelikli sorumuz: “Hiç aynaya baktınız mı?

Evet, defalarca kez baktım. Derin derin gözlerime daldım. “Ulan,” dedim, “sen ne biçim bir insansın?”… Çoğu kez nefret kurşunlarına dizdim kendimi. Çoğu kez de hissizlik haplarını yutturdum kendime. Ölmedim, ölemedim. Göğe her baktığımda kara bulutların ardında –her ne kadar saklansa da– bir umut ışığı olduğunu biliyordum. Ölemedim. Sonra her geçen gün “Bir önceki gün neden ölmedin ki?” diye sarsıp durdum kendimi. Hayat; hayatın anlamını bulduğun anda anlamsızlaşır ya hani… İşte, aynı o durum, ölüm ne zaman gözüme “tek çare” gözükse bütün anlamını kaybediyordu ve ben nefes almaya devam ediyordum. Ciğerlerime çektiğim her bir oksijen zerreciği içimi yarıp geçiyordu, yine de devam ediyordum. Ölmemiştim ama yaşamıyordum da. Belki çoğu zaman şans eseri kaldım yeryüzünde, belki de her zaman tesadüfen hayattaydım. Lakin hiçbir şekilde uçan kuşa veyahut açan güneşe gülümseyip şükredemiyordum. Acı çekiyordum. Acı çekiyorum. Yardım eli istiyorum; ama uzanan eller o kadar “el” ki samimiyet göremiyorum. Yanımdaki canlar o kadar yabancı ki inanamıyorum… Sayın müşteri temsilcisi, söyleyin bana. Ben daha ne yapa–

(Haykırışları bitmeden perişanlık tüneline giren kahramanımız hat kesikliğinden mustarip olduğu için direksiyonunu tünelden sonraki ilk sağa kırar, sonsuzluk uçurumuna doğru arabasını sürer. Telefonun diğer ucunda “Bununki de dert mi?” diye düşünen alaycı ve gamsız çalışan, bir şehit daha verdiklerinin farkında olaraktan telefonu kapatır ve molaya çıkar. Kahramanımız ölmüştür. Perde zaten çoktan kapanmıştır.)

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar