EDEBİYAT 

FANTASTİK MANZARALARDA İYİ VE KÖTÜ DENGESİ

Sadece bir cehennem var, o da şu anda yaşadığımız.” – George R.R. Martin

Kötülüklerin, kirli oyunların, acımasızlıkların, psikolojik şiddetlerin ve zorbalıkların “iyi bir insan olabilme çabalarımızı” çıkmaza soktuğu, mavilere boyadığımız umutlarımızı siyaha çaldığı anlardan, günlerden, dönemlerden –istesek de istemesek de– geçiyoruz. Şu sıralar ben de kendime hep bu döngüde geçen sorular soruyorum:

Güç, onurdan büyük müdür? Bazı günahlara gözümüzü ne kadar kapatabiliriz? Sevdiğimiz şeyler uğruna gerçekten en kirli çöplere bile elimizi sokmalı mıyız?” Bu sorular aklımı ve ruhumu kemirip dururken yine en çok sevdiğim yazarların ve eserlerinin kapısını çaldım. Gerçekten uzak olarak algılanan ve nitelendirilen fantastik-epik eserler, iyi ve kötü dengesinin ya da dengesizliğinin en güzel şekilde ele alındığı türlerin başında geliyor. Özellikle ‘Taht Oyunları’ dünyasının yaratıcısı George R.R. Martin, kitaplarında sadece iyi ve kötü dengesi yaratmamış, bu dengeyi bir felsefe haline getirmeyi başarmış.

‘TAHT OYUNLARI’NDAKİ AHLAK FELSEFESİ

Dizisiyle ekranları kasıp kavuran ‘Taht Oyunları’nın dokuz kitaptan oluşan serisinin hemen hemen her bölümünde birbirinden oldukça farklı karakterler yoluyla okuyucuya üzerinde düşünecek, derin sorgulamalar ve irdelemeler yapacak bir ahlak felsefesi sunuluyor. George R.R. Martin’in dünyasında her zaman iyiler ödüllendirilip kötüler cezalandırılmıyor. İyiler çoğu zaman sadece iyi oldukları için ve onurlarını geri kalan her şeyden üstün tuttukları için yaşamlarından olurken; kötüler halkın, altının, gücün ve tahtın efendisi oluyorlar. Dizinin başhanelerinden biri olan Starklar, “iyi ve güzel ahlakı” temsil ederken; yine diğer önemli hanelerden biri olan Lannisterler, “kötü ahlakı” temsil ediyor. Savaşta da barışta da aşkta da onurlu duruşlarından, yaşam ilkelerinden ve iyilikten vazgeçmeyen Starklar bunun bedelini canlarıyla öderken; “Güç ve sonsuz iktidar uğruna her yol mubahtır” diyen Lannisterler, giderek daha büyük ve sarsılması güç bir hane haline geliyorlar. George R.R. Martin’in hayat ve insan manzaralarında tozpembelik ya da mutlak beyazlık yok, aksine gerçeğin en keskin tonları var. Kötünün iyiye, gücün onura, siyahın da beyaza üstünlüğü var.

Bazıları nazikçe bazıları sözünü esirgemeden konuştu. Bazıları bahaneler sıraladı. Kimi söz verdi kimi yalan söyledi. Davos, omuz silkti. ‘Sonuçta kelimelerin önemi yok.’ ‘Ona, umutlandırıcı bir haber vermedin mi?’ ‘Yalan olurdu. Ben bunu yapamam. Ona sadece gerçekleri söyledim.’” (George R.R. Martin, ‘Kralların Çarpışması’)

Bir yılan yuvasına bastığınızda hangi yılan tarafından sokulduğunuzun önemi kalır mı?” (George R.R. Martin, ‘Kralların Çarpışması’)

ARZULARIMIZ CESARETİMİZ MİDİR, YOKSA ESARETİMİZ Mİ?

George R.R. Martin, elindekilerle yetinmeyip hep daha da fazlasını arzulayan insan fıtratını, Targaryen hanesiyle ve bu hanenin karakterleriyle sembolleştirmiş. Targaryenler için iyilik, kötülük, merhamet ya da onur gibi kavramlar yok, sadece tek bir şey var: “Ateşten gelen güç” ve ateş kimdeyse güç de ondadır! Ejderhaların soyundan gelen bu hane ateşin gücüyle yetinmeyip daha da fazlasını arzuluyor, tüm dünyaya tüm insanlara hükmetmeyi istiyor. Bu bitmek bilmeyen arzular zamanla kendilerini bitirip yok ediyor.

Bu fazla güçten gelen deliliği serinin her kitabına özenle yerleştiren Martin, ‘Ateşin Çocukları’nı birden değil, yavaş yavaş bitiriyor. Kendilerini en güçlü ve en yenilmez hissettikleri anlarda onları ‘Westeros Tarihi’nin tozlu sayfaları arasına katıyor.

Delilik ve mükemmellik aynı paranın iki yüzüdür. Ne zaman bir Targaryen doğsa tanrılar bu parayı havaya atar ve dünya nasıl sonuçlanacağını görmek için nefesini tutar. Ya delilik hükmeder ya da dâhilik.” (George R.R. Martin, ‘Ateş ve Kan’)

KAOS BİR MERDİVENDİR

Krallığa ve insanlara hizmet etmekle yükümlü olan ‘Küçük Konsey’ ise iyiliğin ve kötülüğün bambaşka manzaralarını temsil ediyor. Konseyin Hazine ve Gelir Sorumlusu Lord Baelish, krallığın ve halkın refahından çok kendi mülklerini ve itibarını artırma stratejilerinin peşine düşüyor. Dudağıyla kralına her şeyin yolunda olduğunu anlatan sözler fısıldarken; kalemiyle altınlarını ve gücünü artıracak gizli anlaşmalar yapıyor. ‘Fısıltıların Efendisi’ olan Lord Varys ise kraldan çok kralcılara hizmet ediyor. Zalim krallar gelip geçiyor, hayatlar başlayıp bitiyor ama Lord Varys konseydeki görevine hep bir şekilde devam ediyor; çünkü o gerçek gücün altından ya da askerden değil, küçük sırlardan geldiğine inanıyor. Krallıktaki önemli kişilerin en bilinmeyen sırlarına bile ulaşabilmeyi başaran Varys, gücünü bu sırlardan alıyor. Varlığını ve yerini korumak için insanların yatak odalarına bile girmekten çekinmeyen Lord Varys, bu sırları onu aşağılayan ve yok etmeye çalışan insanlara karşı bir silah gibi sinsice kullanıyor; çünkü bir sır bazen bir bıçaktan daha derin kesikler bırakabilir…

George R.R. Martin, ‘Küçük Konsey’ ve üyeleri üzerinden bizlere, yönetim siyasetinin iyilikten ve doğruluktan uzaklaştığı, ahlaksızlıkların tam içinde olduğu manzaralar sunuyor.

Lord Varys: “Fırtınalar gelir gider, dalgalar vurur, büyük balık küçük balığı yutar ve ben kürek çekmeye devam ederim.

Lord Bealish: “Kaos bir çukur değildir, kaos bir merdivendir. Yükselmeye çalışanların çoğu düşmüş ve tekrar deneyememiştir, düşüş cesaretlerini kırmıştır. Bazılarına ise yükselme fırsatı verilmiştir ama geri çevirmişlerdir. Onlar da krallığa, tanrıya veya aşka tutunmuş, hayallere kapılmışlardır. Gerçek olan sadece merdivendir ve tek çare yükselmektir.

ROWLING NE ANLATIYOR?

Lord Bealish, Cersei’ye sessizce fısıldadı: ‘Bilgi güçtür!’ Cersei hiç sinirlenmeden çevredeki muhafızlara seslendi: ‘Yakalayın onu, gırtlağını kesin. Durun, fikrimi değiştirdim, bırakın onu. Birkaç adım geri çekilin, arkanıza dönün ve gözlerinizi kapayın.’ Muhafızlar, dediği her şeyi yaptıktan sonra Cersei kendinden emin şekilde Lord Bealish’e yaklaştı: ‘Güç, güçtür!’” (J.K. Rowling, ‘Hey İyilerin Kazandığı Dünyası’)

Diğer fantastik yazarlardan biri olan J.K. Rowling, George R.R Martin’in aksine iyiliğe ve kötülüğe farklı bir pencereden bakar. Onun dünyasında iyiler mutlaka ödülünü alır, kötüler ise karanlığın içinde kalır.

Harry Potter’ evreninden bağımsız olarak oluşturduğu ‘Ozan Beedle’nin Hikâyeleri’ kitabında bu sert çizgilerle ayrılmış iyi ve kötü dengesini belirgin şekilde hissediyoruz.

Bir zamanlar iyi kalpli bir ihtiyar büyücü varmış. Sihrini komşularına yardım etmek için hiç esirgemeden ve akıllıca kullanırmış. Gücünün gerçek kaynağını açığa vurmak yerine sanki o bütün iksirler, tılsımlar ve panzehirler şans getiren kazan dediği küçük kazandan çıkıyormuş gibi yaparmış.” (J.K. Rowling, ‘Ozan Beedle’nin Hikâyeleri’)

Rowling’in anlatımında iyinin iyi, kötününse kötü olduğu okuyucuya hiçbir düşünce oyununa ya da ironiye başvurulmadan doğrudan aktarılıyor. Karakterler için kullanılan sıfatlar, kişilik tasviri yapılırken seçilen betimlemeler iyiliği ya da saf kötülüğü temsil ediyor. Ayrıca Rowling okuyucunun muhakkak iyinin yanında olmasını ve onu her zaman haklı bulmasını istiyor, yani okuyucuya başka bir anlam kapısı ya da çıkarım şansı bırakmıyor.

İyi kalpli ihtiyar büyücü, katı yürekli oğluna civar köydeki Muggler’ın acılarını tatmasını sağlayacak bir ders vermeye karar verir.” (J.K. Rowling, ‘Büyücü ve Zıplayan Kazan Üzerine Notlar’)

İYİLİĞİN VE KÖTÜLÜĞÜN TEK YÖNE AÇILDIĞI BİR KAPI

J.K. Rowling’in kaleminde, iyinin kötüye hep ders verdiğini görürüz. O, bize “Bu karakter neden kötü olmuş, onu bu kötülük bataklığına ne itmiş?” gibi sorular sordurmaz, kötülüğün cezasız kalmamasını, mutlaka dersini almasını ister. George R.R. Martin ise okuyucuya ve karaktere müdahale etmez, sadece okuyucuya olaylara her yönden bakmasını sağlayacak gizli kapılar açar, o kapılardan geçip geçmemeyi ise sadece okuyucusuna ve onun düşünsel gücüne bırakır.

En derin esrarları, hayatın kaynağını, benliğin özünü ancak en acı ve en tehlikeli türden sonuçlara hazırsanız kurcalayın.” (J.K. Rowling)

George R.R. Martin’in insan kişiliğine yaklaşım konusunda bize sık sık hatırlattığı güce ve zaaflara yenik düşme durumu J.K. Rowling’in kişilerinde karşımıza çıkmaz. Onun kişileri ne olursa olsun hep en iyisini ve en doğrusunu seçmeyi başarır. Bu durum, eminim ki birçok okuyucuya uzak gelecektir; çünkü insan bazen en derin yanlışlara düştükten sonra doğruyu bulmayı başarabilir.

Benim iyi ve kötü dengesini en iyi yansıttığını hissettiğim bu iki yazardan size sunacağım manzaralar bu kadar. George R.R. Martin’in iyi ve kötü yaklaşımları bana çok daha yakın geliyor ve şu an içinde yaşadığımız dünyayı neredeyse birebir yansıtıyor. Eğer hâlâ okumadıysanız her detayı bambaşka yerlere uzanan ‘Taht Oyunları’ serisini hemen okunacaklar listenize ekleyin. Eminim yazımın anlamını ve içeriğini seriyi okudukça çok daha iyi anlayacaksınız.

Yürüdüğümüz yollar da bizim, yazdığımız hikâyeler de. Yani iyi de bizimle, kötü de. Önemli olan, hangi tarafta durduğumuz ya da durmadığımız…

Pycelle kapıya doğru giderken Cersei tekrar seslendi: ‘Bir şey daha. Hisar kehanetler hakkında ne öğretir? Yarınlarımız önceden görülebilir mi?’ Yaşlı adam tereddüt etti. Bir eliyle göğsünü yokladı, orada olmayan sakalını sıvazlıyor gibiydi. ‘Yarınlarımız önceden görülebilir mi?’ diye tereddüt etti. ‘Olabilir, eski kitaplarda bazı malum büyüler vardı; lakin majesteleri, yarınlarımız önceden görülmeli mi diye sormalıydı. Buna vereceğim cevap hayır olurdu, bazı kapıları kapalı bırakmak gerekir.’” (George R.R. Martin, ‘Kargaların Ziyafeti’)

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar