FANTASTİK EVRENDE ÖTEKİLEŞTİRME SORUNSALI
-ADANA-
“Dünyayı değiştirmek için büyüye ihtiyacımız yok; ihtiyacımız olan gücü zaten içimizde taşıyoruz.” – J.K. Rowling
Hayatın zorluklarından, yaşamın getirdiği ağır sorumluluklardan, umutsuzluklardan kaçıp birazcık nefes almak istediğimiz anlar oluyordur. Bu anlarda; kimimiz kendisini maviliklere atar, kimimiz bir kitabın sayfalarına dalar, kimimiz de tıpkı benim gibi büyülü ve fantastik evrenlerin kapısını çalıp “olağan dünyayı” dışarıda bırakır.
Yarattığı büyülü evren ‘Harry Potter’ ile tüm dünyada dört yüz milyondan fazla satan ve eserleri tam altmış sekiz dile çevrilen J.K. Rowling, serideki akıcı hikâyelerle, farklı karakterlerle ve müthiş üslubu ile gönüllere taht kurmayı başarıyor ama Rowling, ‘Harry Potter’da sadece küçük bir çocuğun Hogwarts adlı büyücülük okulundaki serüvenlerini anlatmıyor. Yarattığı evrendeki tüm karakterler, tüm hikâyeler içinde birçok detay barındırıyor. Bu detaylardan en göze çarpanı ise hiç şüphesiz, ‘Cadılar ve Büyücüler Dünyasında Sürüp Giden Farklılaştırma ve Ötekileştirme Sorunsalı’.
Rowling’in ‘Harry Potter’ fantastik roman serisinin kurgusunda iki farklı toplum karşımıza çıkıyor. Bunlar: ‘Cadılar ve Büyücüler Dünyası’ ve ‘Muggle Dünyası’ (Muggle, Rowling’in kitap serisinde büyü dışı olan kişiler için kullandığı sözcüktür.).
Muggle Dünyası, büyüden, büyülerden dışta kalan insanlar olarak anılırlar. Bu topluluk; cadıları ve büyücüleri bilmez ve benimsemez. Cadılar ve büyücüler de Muggle Dünyası’ndan uzak durmayı tercih ederler. Aralarında hiç görünmeyen ama oldukça net bir şekilde bilinen ayırıcı bir çizgi vardır!
Cadılar ve Büyücüler Dünyası’nda ise çok daha farklı gruplar ve gruplaştırmalar dikkati çeker. Kan saflığı veya safkan olarak adlandırılan gruplarda ‘Cadılık ve Büyücülük’ yeteneği sonradan kazanılmaz, doğuştan gelir. Onlar kendilerini asiller olarak görürler ve diğer tüm toplulukları “küçük ve aşağılık” olarak bulurlar. Safkan bir cadının ya da büyücünün bir Muggle ile anılması, iyi ilişkilerde ve dostluklarda bulunması, safkanlık rejimi ilke ve yasalarına göre kesinlikle yasaktır. Bazı safkan ‘Cadı ve Büyücüler’, bu katı ilkelere karşı çıkıp Muggle Dünyası ile yakın ilişkiler kurmayı tercih ederler bu kişilere “kan haini” denir ve çoğu eziyetlere, zorbalıklara ve ölümlere maruz kalırlar.
Muggle Dünyası’ndan olup da içinde ‘Cadılık ve Büyücülük’ yeteneği barındıran insanlar da vardır, bunlar ise “bulanıklar” olarak adlandırılırlar. Safkan ‘Cadılık ve Büyücülük’ rejimine bağlı birçok ‘Cadı ve Büyücü’, bulanıklar dedikleri bu insanlara kara büyülerle hem zihinsel hem de bedensel işkenceler yapmışlardır.
Bir Muggle ve bir safkan büyücünün birlikteliğinin sonucu ise “Melezlik” soyunu ve sorununu ortaya çıkarır. Melezler ise safkanlara göre, “bir insanlık ve toplum trajedisidir”!
“Onun adını ne cüretle ağzına alırsın, seni aşağılık pis bulanık!” (Belatrix Lestrange, Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı)
J.K. Rowling’in yarattığı bu büyülü evrendeki farklılaştırma, ayrıştırma ve etiketleme durumlarına karakterler üzerinden sıklıkla değiniliyor. Özellikle Cadılar ve Büyücüler Dünyası’nın en karanlık büyücüsü olan Karanlık Lord Voldemort ve onun başlattığı Cadılar ve Büyücüler Dünyası’nda Safkanlık Rejimi’ serinin neredeyse tüm kitaplarında karşımıza çıkıyor. ‘Cadılar ve Büyücüler’in yönetimindeki Sihir Bakanlğı’nda ise ‘Bulanıkları Yok Etme’ adlı gizli bir birim kuruluyor. Cadılar ve Büyücüler Dünyası’nın en büyük haber gazetesi olan ‘Gelecek Postası’nın ilk sayfa manşetlerini her gün şöyle haberler oluşturuyor:
“Bir büyücü ve cadı daha öldüren lanet ile işkenceye uğrayıp can verdi, Sihir Bakanlığı ise sessizliğini koruyor!” (Harry Potter ve Melez Prens)
Asil kanı taşıyan ve Karanlık Lord Voldemort’un tarafında olmak zorunda olan hiç kimsenin bir bulanığı ya da bir melezi sevme hakkı yoktur, bu sevginin sonucunda ya ruhundan olur ya da canından…
Rowling’in geçmişi ve çalışma hayatı kitaplarındaki bu ötekileştirme sorunsalının ana nedenlerinden ve kaynaklarından biri oluyor. Yirmili yaşlarında Uluslararası Af Örgütü’nün Londra’daki merkezinde Afrikalı mültecileri ve onların trajik hayatlarını araştıran Rowling, burada birçok acı hikâye ile karşı karşıya kalıyor ve hayatındaki yeni dönüm noktası bu süreçle birlikte başlamış oluyor.
“İşkence mağdurlarının ifadelerini okudum ve yaralıların fotoğraflarına baktım. Jürisiz yargılamalara, idamlara, adam kaçırma ve tecavüzlere dair görgü tanıklarının elinden çıkma mektup zarflarını açtım. Afrikalı bir işkence mağdurunu asla unutamam. Yaşça benden büyük değildi ve anavatanında çektikleri yüzünden akıl sağlığını yitirmişti. Maruz kaldığı zulüm hakkında kamera karşısında konuşurken istemsizce titriyordu. Hayatı zulümler yüzünden paramparça olan bu adam, büyük bir incelikle elimi tutup bana gelecek yaşantımda mutluluklar diledi.” (J.K. Rowlıng, Güzel Bir Hayat)
İş hayatında tanık olduğu bu trajediler ve tanıdığı bu insanlar ‘Harry Potter’ serisinde farklı isim ve hikâyelerle karşımıza çıksa da Rowling’in anlatmak istediği şeyler hep aynıydı.
Seride dikkat çeken diğer bir gruplaşma ve ötekileştirme ise ‘Ölüm Yiyenler’ ve ‘Zümrüdüanka Yoldaşlığı’ üzerinden işleniyor. ‘Ölüm Yiyenler’, ruhları ve kalpleri olmayan Karanlık Lord Voldemort’un müritleri olanlara işkence edip öldürmek amacı taşıyan topluluğa verilen isimdir. Bunlar, insanların mutlu ve huzurlu anılarını yok edip onlara kötülüğü aşılamaya çalışırlar. ‘Zümrüdüanka Yoldaşlığı’ ise, ‘Ölüm Yiyenler’in varlığı üzerine kurulmuştur. Onların amacı her ne olursa olsun karanlığın ve kötülüğün karşısında durmaktır. ‘Yoldaşlık’ üyeleri sadece Cadılar ve Büyücüler Dünyası’nı değil Muggle Dünyası’nı da ‘Ölüm Yiyenler’den korumayı amaçlamışlardır. ‘Ölüm Yiyenler’, J.K. Rowling’in ergenlik dönemindeki korkularını anlatan ve annesinin ölümünden sonra içine düştüğü karanlıktan doğan karakterlerdir. ‘Zümrüdüanka Yoldaşlığı’ ise, ona hayatının her anında destek olan arkadaşlarının kitaplarında yer bulmuş halidir.
“Hepimizin içinde hem aydınlık hem de karanlık bir taraf vardır, Harry! Önemli olan, hangisini seçtiğimizdir, bizi biz yapan budur!” (Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı)
Rowling, hayattaki yerimizi ve gerçek kişiliğimizi yaptığımız seçimlerin şekillendirdiğini her fırsatta dile getiriyor. Ötekileştirmeye, ayrıştırmaya ve yok saymalara karşı en etkili güç yine biziz! Bu kötü düşünceleri değiştirecek gücü kendi içimizde taşıyoruz, yeter ki buna inanmaktan asla vazgeçmeyelim.
Fantastik evrene, hayattan ve hayatın gerçeklerinde uzak bir evren önyargısı ile bakan insanlar umarım bu yazımdan sonra fantastik evrenin hayattaki her duygudan, durumdan, insandan bizlere bir yansıma sunduğunu anlamış olurlar. J.K. Rowling’in her zaman dediği gibi:
“Birçok insan hâlâ Hogwarts mektubunun gelmediğini söylüyor. Hayır, Hogwarts’a gittin. Hep birlikte oradaydık. Tabii ki bunlar kafanın içinde oldu; ama bu neden gerçek olmadığı anlamına gelsin ki…”