KÜLTÜR-SANAT 

EJDERHALARIN ATEŞİ VE KANIYLA KUTSANMIŞ BİR SOY / TARGARYENLER

Deyiş odur ki bir Targaryen doğduğunda tanrılar yazı tura atar ve tüm dünya sonucu görmek için nefesini tutar. Ya delilik hükmeder ya da dâhilik…” – George R. R. Martin, ‘Ateş ve Kan

Her birimiz, bize yaşadığımız dünyadan çok daha iyi gelecek, kendimizi olduğumuzdan çok daha güçlü hissettirecek bambaşka dünyaların, yaşamların hayalini kurarız. Pes etmemeyi, zayıf olmamayı, sevdiğimiz şeyler uğruna sonuna kadar savaşmayı, mücadele etmeyi isteriz.

Geyik ile aslanın savaşında ürkek geyik olarak anılmaktansa, ormanın mutlak hâkimi aslanın tarafında olmak isteriz. Bazen de daha erişilmez, ulaşılmaz olana gider aklımız ve o anda ne geyikle ne aslanla ne avla ne de avcıyla bir işimiz olur; kendi krallığımızı kurup oranın tek hâkimi olmak için büyük bir çaba sarf ederiz…

Duygularımızın, ruhumuzdaki güç ve güçsüzlük dengesizliğinin içinde gezinip durduğumuz böyle zamanlarda evrenden hissettiğimiz şeylerde asla yalnız olmadığımız mesajını alırız. Mesela yeni başlayan bir dizi vardır ve bize hislerimizden parçalar sunuyordur. Bunu gördüğümüz ve anladığımız anda derin bir nefes alır, kendimizi kendi benliğimizin başka bir yansımasının akışına doğru bırakırız…

Güçlüler her zaman güçsüzü avlamıştır. En başında bu şekilde güçlü olmuşlardır.” (George R. R. Martin, Ejderhaların Dansı)

Yayınlandığı ilk günden son bölümüne kadar; ekranlarımızı, aklımızı ve psikolojimizi fazlasıyla meşgul eden ‘Game of Thrones’ dizisi, final yapmış bile olsa kendi evreninden doğan birçok farklı karakterle ve hikâyeyle yeniden adından söz ettirmeye başladı. Westeros tarihinin, en ulaşılmaz en sarsılmaz, en tehlikeli hanelerinden biri olan Targaryenler, ‘House of the Dragon’ dizisiyle gündemi epeyce meşgul etmeyi başardı. Game of Thrones’taki öykü ve zaman ekseninden oldukça farklı olan House of the Dragon; Targaryen soyunun en çarpıcı ailelerinden birine ve onların taht mücadelelerine odaklanıyor. Bu yüzden diziyi ve karakterleri anlayabilmek için Targaryen tarihini iyi bilmek gerekiyor. Ben de bu yazımda sizleri Targaryen hanesinde, ejderhaların arasında yer yer keyifli, yer yer ise trajik bir yolculuğa çıkartacağım.

Kanında delilik var!” (George R. R. Martin, Ejderhaların Dansı)

WESTEROS’TA ATEŞİN İLK TOHUMLARI EKİLİYOR

Westeros’un tarihçelerini tutan Hisar’ın Üstatları, son üç yüz yıldır Aegon’un fethini mihenk taşı olarak almışlardır. Doğumlar, ölümler, muharebeler ve diğer olaylar; Fetih’ten önce ve Fetih’ten sonra olarak tarihlendirilir.” (George R. R. Martin, Ateş ve Kan)

Ejderhaların ilk çocuklarından biri olan Aegon Targaryen; fethetmek, hükmetmek ve yönetmek için doğmuştu. Tüm günlerini Bravos’un en ünlü kılıç ustalarından aldığı kılıç derslerinde ve büyüklüğüyle, renginin koyuluğuyla görenlere dehşet veren ejderhası Kara Dehşet Balerion’un üzerinde geçiriyordu. Ejderhasıyla en geçilmez dağlara, Valyria kıyametinin uğrayamadığı diyarlara gitmeyi seven Aegon Targaryen bir gün gözünü Westeros’a dikti. Vatanı Valyria’da ona ve soyuna mutluluk, refah getirecek hiçbir şey kalmamıştı. Keskin bir kan kokusundan ve siyah küllerden başka…

Herkes, Valyria kıyametinin Targaryenlerin sonu olacağını düşünüyordu ama bilmedikleri bir şey vardı Gümüş Prens korkusuz Aegon,  Targaryen tarihini yeniden yazmak istiyordu ve yazacaktı da.

Aegon Targaryen, ilginç bir şekilde bizim için olduğu kadar çağdaşları için de bir gizemdi. Valyria çeliği kılıcı Karaateş’i kullanan Aegon, zamanının en büyük savaşçıları arasında sayılıyordu; ancak savaştan zevk almaz, hiçbir zaman turnuvalara ya da dövüşlere katılmazdı. Etkili bir duruşu vardı ve bu duruşu insanları onun sancağının altına çekerdi.” (George R. R. Martin, Ateş ve Kan)

KAN YÜZYILI DENİLEN O ACI DÖNEM, VALYRIA KIYAMETİ İLE BAŞLADI

Targaryenler kökleri çok eskilere dayanan ejder lortlarıydı. Valyria soyundan geliyorlardı. Valyria, büyük kıyametten önce diyarın en güçlü en fethedilemez şehirlerinden biriydi. Medeniyet ve canlılık doluydu. Dışarıdan bir inci gibi parlayan bu şehir içeride; hırsla, sinsiliklerle ve iktidar yarışlarıyla kaynıyordu.

Valyria’da kırk büyük hane birlikte yaşıyordu ve hepsi birbiriyle yarış halindeydi. Herkes ülkesi için barış ve huzur istiyordu ama kimse bunun için bir şey yapmıyordu. Tagaryenler ise huzur ve barış dolu bir Valyria için her şeyi yapmaya hazırdı ama Targaryenler Valyria’da sözü dinlenecek güçte bir hane olarak görülmüyordu. Bir gün Valyrialı bir kâhin, Valyria’nın kendi ateşiyle yanıp yok olacağını öngördü. Kehanet gerçekleşti ve ateşten gelen bu büyük kıyamette ayakta kalan tek hane Tagaryenler oldu.

“Bazı dostlar, düşmanlardan daha tehlikelidir.” (George R. R. Martin, Ejderhaların Dansı)

Valyria kıyametinden tek bir yara almadan kurtulan Targaryenler eşlerini, tüm birikimlerini, ejderhalarını alıp Dar Deniz’in en unutulmuş ve en kasvetli yerlerinden biri olan Ejderha Kayası’na taşındılar. Targaryenlerin Westeros’taki hâkimiyetini sağlayan ve başlatan büyük fatih Aegon Targaryen de burada doğdu. Sonra da ejderha ateşini Dar Deniz’den Lannis Limanı’na, oradan da Westeros’a kadar taşıdı.

Targaryenler için ve tüm yedi krallık için artık yeni bir hayat başlıyordu. Tahtta bir Targaryen oturuyordu, diyarda artık kılıç ve kalkandan çok ejderhaların nefesinin sesi duyuluyordu…

“Bu tehlikeli ve hile dolu dünyada insanı sağ tutan şey korkudur.” (George R. R. Martin, Ejderhaların Dansı)

Demir tahtı, girdiği mücadelelerde mağlup ettiği düşmanlarının kılıçlarını eriterek yapan ve Dorne hariç tüm hanelere önünde diz çöktürmeyi başaran Aegon Targaryen’in iktidarı barış dolu yıllarla geçti. Ejderha yumurtaları çoğaldı, alevleri daha da yakıcı oldu. Artık kimse onları zapt edemiyordu. Yıllar geçti ve bir yaz günü Aegon Targaryen’in ateşi söndü ve artık Westeros’ta “Çok yaşa Kral Viserys Targaryen, saltanatın uzun olsun!” sesleri yükseliyordu…

House of the Dragon dizisi de Kral Viserys Targaryen’i ve ailesini odağına alıyor ve bu defa ejderha ve düşmanlarının değil, ejderha ile diğer ejderhaların savaşına tanık oluyoruz.

KENDİ TARİHİMİZİ KENDİMİZ YAZIYORUZ VE KENDİ KURALLARIMIZI DA KENDİMİZ KOYUYORUZ

Targaryenler diyarın diğer haneleri gibi eski ya da yeni tanrılara inanmıyorlardı. Onlar kendilerini tanrı olarak görüyorlardı. Soylarını saf ve temiz tutmak istiyorlardı ve bu yüzden bir Targaryen’in yabancı biriyle evlenmesi mümkün değildi. Bu yüzden kardeşle, kuzenle, amcayla evlenmek Targaryenler için bir âdetti. Ejderha başka bir ejderha ile evlendiriliyordu ve soyun ariliğinin bozulmaması sağlanıyordu. Tahtın varisi olan prens, ablası ya da kardeşi ile evlenmek zorundaydı. Bazen kurallar esnetilebiliyordu ve ejder prens, iki kız kardeşle birden evlenebiliyordu.

Bu durum inanç sahibi bazı rahiplere ve insanlara huzursuzluk verse de kimse bir şey söyleyemiyordu; çünkü bir ejderhayı kızdırmak demek, yeni bir kıyamete sebep olmak demekti. 

Erkek kardeşi kız kardeşle evlendirmek Valyrialı ejder lortlarının uzun süredir uyguladığı bir âdetti.  Fatih Aegon, iki kız kardeşi ile de evlendi.” (George R. R. Martin, Ateş ve Kan)

Dizide Kral Viserys’ın da atalarının yolundan gittiğini ve kuzeni ile evlendiğini görüyoruz. Targaryenler evliliği yeni varisler kazanabilecekleri büyük bir yatırım gibi görseler de, aşka kendilerini kapatmış değiller. Kral Viserys ve Kraliçe Aemna arasında sorumluluktan çok, aşkla kurulmuş bir bağı var.

BİR TARGARYEN SADECE GÖRÜNÜŞÜYLE BİLE HERKESİ BÜYÜLEYEBİLİYORDU

Targaryenler sadece soyları ve âdetleri ile değil, görünüşleriyle de oldukça farklı bir haneydi. Targaryenlerin hem kadınları hem de erkekleri uzun, gümüş rengi saçlara sahipti. Gözleriyse bazen ateş kırmızısı oluyordu, bazen de bir yakut misali mor renkte parlıyordu. Targaryen kadınlarının zarafeti her kitapta yazıyor, diyarın her yerinde konuşuluyordu. Uzun boylu, uzun boyunlu bu kadınlar Valyria çeliğinden aksesuarlar takarlardı. Bu aksesuarlarda bazen ejderha sembolleri, bazen de hanelerinin simgesi bulunurdu. Kıyafetlerinde de mutlaka siyah ve kırmızı rengi kullanırlardı. Yani ejderhanın renklerini üzerlerinde taşırlardı.

Kral Viserys’ın erkek kardeşi Daemon Targaryen de bir prens olmasına rağmen hisar kütüphanelerinde yakışıklılığıyla yerini almıştı. Tüm halk, prensin sadece cesaretini değil, insanı kendisine baktıkça büyüleyen yakışıklılığını da konuşuyordu.

Ayrıca gerçek bir Targaryen mutlaka bir ejderhaya sahip olmalıydı. Bu yüzden yeni doğmuş her Targaryen bebeğinin beşiğine bir ejderha yumurtası bırakılıyordu. Tagaryenler, ateş geçirmezdi. Ateşte yürürler, ateşin içinden geçerler ama asla yanmazlardı.

Çok fazla yükseldim, çok fazla sevdim, çok fazla cesaret ettim. Bir yıldızı yakalamaya çalıştım ve düştüm.” (George R. R. Martin, Ejderhaların Dansı)

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE BİR KADIN TRAJEDİSİ

Dizide Targaryen kadınlarının erkek çocuk doğurma uğruna yaşadıkları, yaşamak zorunda bırakıldıkları zorbalıklara da tanık oluyoruz. Kız çocuk doğuran kraliçe ya da leydiler asla bekledikleri takdiri göremiyorlar. Ve erkek çocuk doğurana dek neredeyse yaşadıkları her sene hamile olmaya mecbur bırakılıyorlar. Kimi kadın bu yolda canını feda ediyor, kimi de ruhunu… Yani ejderha soyundan bile gelmiş olsa kadının derdi hep aynı oluyor. Fantastik evrende de, gerçek dünyada da…

Kraliçe Aemna, Viserys Targaryen’in uzun süredir istediği erkek çocuğunu doğururken öldüğünde kral topraklarında durum bu şekildeydi. Oğlan da sadece bir gün yaşayıp kralı ve sarayı kedere boğdu.” (George R. R. Martin, Ateş ve Kan)

APTAL SOFULAR SÜRÜSÜ

Bir erkek varise sahip olamayan ve “Yönetim konseyindekilerin varisini seç” baskılarına dayanamayan Kral Viserys, yıllarca varlığını görmezden geldiği kızını, elindeki tek gerçek hazinesini tahtın sonraki varisi, yani kraliçe ilan eder. Ve saraydaki aptal sofular sürüsünden aynı anda aynı sesler yükselir: “Bir kadın tarafından yönetilmeyi kabul etmiyoruz, bu tarihimizde hiç görülmedi. Bir utanç bu!

Kral Viserys, bu sesleri kızına altından bir taç takarak susturmaya çalışsa da kızı Prenses Rhaenyra için zor günler başlamak üzeredir. Tahtta hak iddia edenler giderek çoğalmaktadır ve Rhaenyra sadece bir kadın olduğu için yok sayılmakta ve yargılanmaktadır.

Prenses Rhaenyra Targaryen zekiydi, cesurdu ve ejderin soyundan gelen birinin sahip olabileceği bir güzelliğe sahipti.” (George R. R. Martin, Ateş ve Kan)

AŞKI VE İKTİDARI ARASINDA SIKIŞIP KALMIŞ BİR YÜREK

Kralın erkek kardeşi Daemon Targaryen abisinin tam zıddı bir karaktere sahipti. On altı yaşında şövalye ilan edilen Daemon, çok yakışıklıydı, cesurdu, hiçbir şeyden korkmazdı. Herkes gerçek ejderhanın onun içinde yaşadığına inanıyordu. Abisinin bir erkek varisi yoktu ve Daemon’a göre taht onun hakkıydı.

Abisi dışında kimsenin kıymet vermediği Daemon, taht iddiasında şimdilik yalnızdı ve içinde gizliden gizliye karşı koymak için çok uğraştığı bir aşk büyüyordu. Daemon, yeğeni Rhaenyra’ya derinden bağlıydı ama yedi krallığı yönetmeyi de çok istiyordu. Şehir muhafızlarının başına getirilen Daemon, “İkinci Oğullar” adlı yeni ve güçlü bir ordu da kuruyordu, taht yolunda onun için her şey hazırdı ama Daemon kalbinin sesini bir türlü susturamıyordu…

Dizinin ana karakterlerinden biri olan Daemon Targaryen’in değişimini ve dönüşümünü keyifle ve heyecanla izleyeceğimizden kuşkum yok. Zira karakteri canlandıran aktör Matt Smith adeta bu rolü canlandırmak için doğmuş! Kitaptaki Daemon Targaryen karakterini adeta üzerine giyinmiş.

Prenses Rhaenyra da amcasına çok düşkündü. Zira Daemon ona sürekli ilgi gösteriyordu. Ne zaman ejderhasıyla Dar Deniz’i aşsa yanında Rhaenyra için egzotik hediyeler getiriyordu.” (George R. R. Martin, Ateş ve Kan)

SAVAŞIN TOHUMLARI ASLINDA BARIŞ ZAMANLARINDA EKİLİR

Viserys Targaryen, yumuşak huylu, adil ve her daim barışı savunan bir kraldı. Konseyindeki herkes de kralın bu zayıf taraflarını iyi biliyorlardı ve kralı hep bu zaaflarından vurmaya çalışıyorlardı.

Kral ülkesinde barışın ve huzurun hüküm sürdüğünü düşünüyordu ama savaşın ilk tohumları çoktan ekilmeye başlamıştı bile. Herkes kralı kardeşi Daemon ile düşman etmeye çalışırken, kralın yeni karısı kendi soyunu tahta çıkarmak için kanlı ve zehirli oyunlar kuruyordu. Ve kralın kendisine sadık olduğunu düşündüğü birçok dostu da sinsice yeni kraliçenin tarafına geçmişti.

Bazen sessiz sandığımız insanlar büyük gürültüler çıkarabilirdi, kral da bunu yakın zamanda acı bir şekilde öğrenecekti…

BÜTÜNÜYLE ÖZENİLMİŞ KUSURSUZ BİR YAPIM!

Hikâyesinden kostümlerine, dekorlarından en ufak detaylarına kadar özenle işlenmiş olan ‘House of the Dragon’ dizisi George R. R. Martin’in ‘Ateş ve Kan’ kitabına dayanıyor. Dizinin senaristliğini de yazar ve onun hikâye yaratım ekibi kaleme alıyor. Bu sebepten olacak ki ben diziyi izlerken kendimi kitabın satırlarında geziyormuş gibi hissettim. Umarım diğer bölümlerde ve sezonlarda da bu hissim devam eder…

– George R. R. Martin –

Fantastik evrenin en özel manzaralarından biri olan Targaryen hanesi daha uzunca süre bizlerle olacak gibi. Diziye anlam ve heyecan veren bazı ejderhaları ise şöyle sıralayabiliriz:

– Vhagar / Kral Viserys Targaryen’in ejderhası

– Syrox /  Prenses Rhaenyra’nın ejderhası

– Coraxes / Prens Daemon Targaryen’in ejderhası

Herkese şimdiden keyifli seyirler dilerken şunu unutmamanızı isterim:

Güçlü olmak ya da güçlü görünmek için ejderha olmanıza hiç gerek yok. Sadece öyle hissedin, yeter…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar