KÜLTÜR-SANAT 

‘ADINLA ÇAĞIR BENİ’ / KENDİ HİKÂYESİNİ YAZMA CESARETİNİ ARAYAN TÜM YÜREKLERE…

‘Bir insan diğerine tam anlamıyla vurulmuşsa diğeri de ister istemez vurulmuş olsa gerektir’ diye bir yasa vardır bir yerlerde…” – Andre Aciman, ‘Adınla Çağır Beni

Hayatta tesadüflerin değil; ruhuna, bahçene uygun renkleri, anları, hayatları aramak, istemek üzerine bir çekim yasası olduğuna inanırım hep. Bir akşam ne izlesem diye film arayıp dururken bir anda ekranıma düşen ‘Beni Adınla Çağır’, dengemi fazlaca sarsan, bana bakılacak, üzerinde düşünecek bambaşka ufuklar açan bir film oldu. Filme özünü veren kitabı okuduğumda ise kendi içimde oldukça değiştirici ve dönüştürücü bir yolculuğa çıktım. Hani Orhan Pamuk, ‘Yeni Hayat’ kitabında demiş ya, “Bir gün bir kitap okudum ve tüm hayatım değişti” diye, ‘Adınla Çağır Beni’ kitabı da okuyucunun zihninde ve kalbinde derin izler bırakan kitaplardan…

KALEMİNİ CESURCA KULLANMAKTAN ASLA ÇEKİNMEYEN BİR YAZAR: ANDRE ACIMAN

Yahudi kökenli bir aileden gelen Andre Aciman, deneme ve anı yazarlığı ile sektörde adından söz ettirdikten kısa süre sonra romancılığıyla da herkese “Edebiyat dünyasında artık ben de varım!” demeyi başarmış bir isim.

Öz kültürüne asla yabancı kalmayan, mitolojiden, aşktan, sanattan en doğru şekilde beslenen Aciman, en büyük başarısını ‘Adınla Çağır Beni’ romanıyla sağlamıştır.

Bana göre Aciman’ı farklı ve özel kılan tarafı; insanların ruhuna ve dünyasına hiç alışık olmadığımız taraflardan bakabilmemizi sağlayan bir anlatıma sahip oluşu ve kelimelere, cümlelere bilinenin çok ötesinde anlamlar yükleyişi.

Birini görürsün fakat aslında onu görmezsin, sırasını bekliyordur…” (Andre Aciman, ‘Adınla Çağır Beni’)

BENİM BALKONUM DÜNYAMDI: ELIO

Ben buraya bilinen dünyadan kaçmak ve kendi yarattığım başka bir dünyayı bulmak için geliyordum…” (Andre Aciman, ‘Adınla Çağır Beni’)

Kitabın başkarakteri Elio, delikanlılık çağında, annesi, babası, kitapları ve müziği ile sınırlı dünyasında kendi benliğini, yolunu bulmaya çalışan; tarihe, romanlara ve romanlardaki karakterlere büyük ilgisi olan, kalabalıklar arasında büyüyen yalnızlığını üzerine zırh gibi giyen, olağan sıradanlıklar içinde olağanüstüyü yaratmak için uğraşan oldukça özel bir ruh, bir dünya… Varoluşsal sancıları en derinlerine kadar hisseden Elio, kapısına sonuna kadar kilit vurduğu cesaret duygusunu hayatını değiştirecek insanı bulduğunu hissettiği anda kilitlendiği yerden geri çıkarıyor ve hep kaçtığı kendi benliğine doğru büyük bir yolculuğa çıkıyor.

Çoğumuz, ‘O ne der’, ‘Bu ne düşünür’ler uğruna birçok hissi öteliyor, birçok aşkı daha içimizde filizlenemeden yok etmeye mahkûm ediyoruz. Olmak istediğimiz kişiden çok, olmak zorunda olduğumuz kişi gibi görünmeye çalışıyoruz. İşte, Elio karakteri tam da bu noktada yüzümüze ve duygularımıza vuran bir tokat etkisi yaratıyor, sahteliklerimizin krallığını, gerçekliğiyle yıkıyor. Toplumun zalimce çınlayan yargılamalarına, aklının ‘Doğru bu’ dediği baskılarına inat, kendi hikâyesini yazma cesaretini buluyor ve hayatının mucizesinin peşinden gidiyor.

Elio için hayat Oliver’den önce aynı kitabı tekrar tekrar okumak gibiyken Oliver sayesinde Elio, içi umut dolu yepyeni bir kitabın sayfalarında dolaşıyor… Her gün bir öncekinin aynısı gibi akıp giderken 1983 yılının Haziran ayında Oliver’in taksiden indiği o pazartesi günü, Elio’nun yeni hayatının ilk günü oluyor.

Oliver’i müthiş arzuluyordum ama onsuz da yaşayabilirdim, bu iki ihtimal de güzeldi.” (Andre Aciman, ‘Adınla Çağır Beni’)

Yazarın Elio karakterinde vurgulamak istediği diğer bir nokta karakterin bilgiye ve öğrenmeye olan sınırsız merakı. Hayatın içinde keşfedilmeyi bekleyen birçok farklı detay olduğunu düşünen ve okuduğu her kitapta tanıştığı her insanda geçtiği her sokakta görüneni değil saklı olanı bulmak isteyen Elio, bu yanıyla okuyucuya, hayata farklı pencerelerden bakabilme perspektifi kazandırmaya çalışıyor.

Bazıları kendini düzeltir, bazıları kendini düzeltiyormuş gibi yapar, bazıları hiçbir zaman geri dönmez, bazıları daha başlamadan pusar kalır ve bazıları da yönlerinde bir değişiklik yapmaktan korktukları için kendilerini hayat boyu yanlış bir hayat yaşarken bulurlar.” (Andre Aciman, ‘Adınla Çağır Beni’)

AŞK YA MUCİZEDİR YA DA CEHENNEM: OLIVER

Oliver, hayatla olan sınavlarına çok erken yaşta başlamış, başarılı bir akademik kariyeri olan hayatı düzlüklerde değil uçurumlarda ya da keskin sınırlarda yaşamayı seven bir karakter. Etrafındaki herkesi kendine hayran bırakan, ışığıyla en hüzünlü anları bile neşelendirmeyi başaran Oliver’in konu aşk olduğunda kişiliğindeki bu dinamizm yerini büyük bir durağanlığa bırakıyor; çünkü Oliver aşk mevzubahis olduğunda daha acı gelmeden çoğu zaman acıyı düşünen, acıyı ruhunda büyüten bir yapıya sahip.

Elio’yu kendi korunaklı dünyasından çıkarıp sınırlarında gezdirmemek için kalın duvarlar ören Oliver, gerçek sevginin her duvarı yıktığını fark ettiği anda Elio ile içindeki insancıl ve daha umutlu tarafları fark etmeye başlıyor ve büyüklüğüne daha önce bu denli güçlü şekilde şahit olmadığı aşka karşı yepyeni bakış açıları kazanıyor: Aşk ona göre ya bir mucizeyi beraberinde getiriyor ya da cehennemi…

İYİ KİTAPLARDAN İYİ FİLMLER DOĞAR!

2007 yılında New York Times tarafından ‘Yılın Dikkate Değer Kitabı’ seçilen ve ‘Lambda Edebi Ödülü’ne layık görülen ‘Adınla Çağır Beni’, 2017 yılında sinemaya uyarlandı ve edebiyattaki iddiasını beyazperdede sürdürmeyi başardı. ‘En İyi Uyarlama Oscarı’nı, ‘Film Eleştirmenleri En İyi Uyarlama Senaryo Ödülü’nü alan ‘Adınla Çağır Beni’, Elio karakterini canlandıran Timothee Chalemet’in de adeta sektördeki altın çağını başlattı ve genç yıldız filmdeki performansıyla ‘Bağımsız Ruh En İyi Erkek Oyuncu’ ve ‘En İyi Çıkış Yapan Oyuncu’ ödüllerini aldı.

Bazı oyuncular vardır sadece kâğıtta yazanları izleyiciye aktarmakla yetinir, bazıları da vardır ki kendi ruhunu askıya asar, oynadığı karakterin ruhunu üzerine giyer, işte, Timothee Chalemet, Elio performansıyla tam da böyle bir oyunculuk sergilemeyi başarıyor.

Kalbimizi paramparça eden bir film. Renkler, görüntüler, hikâye, müzik hepsi bir bütün olarak beni çok etkilemişti ve tabii ki Elio da zaman zaman pencereden bakıyordu…” (Luca Guadagrino, Yönetmen, ‘Aşkın Rengi Dili Cinsiyeti Olmaz’)

Adınla Çağır Beni’, kitap olarak da film olarak da eşcinsellik üzerine kurgulanmış aşkları ve hikâyeleri anlatan birçok esere göre oldukça farklı bir noktada duruyor. Yazar, Elio’nun içinde büyüyen aşka bir karşılık vermenin ve bir yol açmanın yanı sıra Elio’nun ebeveynleri üzerinden de bir farkındalık oluşturmaya çalışıyor. Özellikle Elio’nun babası yasaklarla, olmazlarla, imkânsızlıklarla dolu ebeveyn yaklaşımlarını yıkıyor ve oğluna “Aşkın rengi, dili, cinsiyeti olmaz” dercesine büyük bir hassasiyetle yaklaşıyor. Kitabı okuyanlar için de filmi izleyenler için de ‘Adınla Çağır Beni’nin en vurucu yerlerinden biri hiç şüphesiz Elio’nun babasıyla aşk ve hayat üzerine yaptığı derin sohbet…

Yaralarımız daha hızlı iyileşsin diye kendimizi hırpalayıp dururuz. Otuz yaşına geldiğimizde de çökmüş oluruz ve yeni biriyle her başladığımızda kendimizden sunacağımız daha az şey kalır ama kendini bir şey hissetmek için zorlamak veya hiçbir şey hissetmemek çok büyük kayıp olur. Hayatı nasıl yaşayacağın seni ilgilendirir, sakın bunu unutma. Kalbimiz ve bedenimiz bizlere bir kereye mahsus verilmiştir, sonra bir bakarsın kalbin yorgun düşmüş…” (Andre Aciman, ‘Adınla Çağır Beni’)

ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?

Hepimiz birçok kitabı okuyor, birçok filmi izliyoruz ama çok azıyla derinden bir bağ kurmayı başarıyoruz. ‘Adınla Çağır Beni’; hikâyesiyle ve özellikle de Elio karakteri ile bana aşka, insanlara, hayata karşı yeni ve keşfedilmemiş cümleler kurdurmayı başardı.

Fantastik evrenime bir süre kapılarımı kapattığım anda bana kendi dünyalarının kapısını açan Elio ve Oliver; kendi hikâyesini yazmak isteyen ama içinde o cesareti bulamayan herkese “Şimdi değilse ne zaman?” diyen, siyahlıkların içinde kendi rengini bulmak isteyen yüreklere adanmış oldukça özel bir yaratım.

Umarım, bu yazım size de böyle güçlü duygular hissettirir; umarım, siz de bu güzel hikâyede kendinizden parçalar bulursunuz ya da kendinize yepyeni anlamlar eklemeyi başarırsınız!

Yaşamda söylenecek hiçbir şey kalmamışken, o zaman sadece bu kez bana doğru dön, sadece bir jest ya sonradan aklına gelmiş bir şey olsa da, benim için her şeyden değerli olan o zamanlar yaptığın gibi, yüzüme bak, göz göze gel ve adınla çağır beni…” (Andre Aciman, ‘Adınla Çağır Beni’)

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar