YAŞAM 

OKUMA TAKINTISI

Okumak, bir hastalıktır, bir takıntı! Bu, bende var: Sanırım, gördüğü her yazıyı okumak gibi bir maluliyet de diyebiliriz buna… Okuma eylemini bir tutkulu alışkanlık, sistemli ve bilinçli bir okuma iştahının yanı sıra marazileştiren bir yaklaşımın tutsağı olmak!

Bu yüzden de kocaman bir çöp kutusudur belleğim. Sokak adlarını okurum, tabelaları, özellikle de doktor tabelalarını; süt şişesinin sarıldığı yırtık gazete sayfasını da okurum. Tren istasyonlarının adlarını okurum, kendi kendime tekrarlar, ezberlerim. İlk gençlik yıllarımda, Sivas’tan Kurtalan’a kadar bütün istasyonların adlarını ezberlemişimdir. Çok iyi şiirler kadar, çok kötü, neredeyse beş para etmez şiirler de vardır belleğimde. Dostlarımı eğlendirmek için okurum o kötü şiirleri, dalgamı geçerim.

Bundan neredeyse yarım yüzyıldan fazla olmuştur, yıllarca önce, FatihBeşiktaş tramvayı ile Eminönü’ne gelir, orada BebekEminönü tramvayına binip okula giderken Vezneciler’de bir kadın berberinin vitrininde “Damen Friseur” yazdığını hiç unutmamışımdır. Çemberlitaş Turşucusu’nun vitrinindeki yazıyı da: “Şıralarımız halis üzüm suyundandır. Aksini ispat edene 1000 lira verilir!Karaköy’de, meydanda, şimdi Halk Bankası’nın olduğu binanın giriş kapısının yanında, adlarını hiç unutmadığım kişilerin tabelalarını okurdum: “Volf Çernis, Avukat”, “Yelekçi Mordo”…  Necatibey Caddesi’nin başında bir şarap imalatçısının tabelası: “Diamandi di Menksis

Ama asıl bir dostumu nasıl şaşkınlığa uğrattığımı anlatmalıyım: Rahmetli Kemal Tahir’in yakın ve sevdiği arkadaşlarından biri, Terzi Kirkor Ceyhan’dı. Kirkor, Sivas’ın Zara ilçesindendi ve İstanbul’a gençken göç etmişti. Bir akşam Kirkor’a, Zaralı Terzi Kalust Tırtır’ı tanıyıp tanımadığımı sorduğumda şaşkınlıktan adeta oturduğu sandalyeden düşeyazmıştı…

1949 yılı yazında, rahmetli babam Yahya Hikmet Yavuz, Giresun’un Şebinkarahisar ilçesi kaymakamıyken amcamın büyük kızı eşinden ayrılıp Siirt’e gitmek üzereyken telgraf çekmiş, Sivas’ta amcasıyla görüşmek istemişti. Biz de, annem, babam ve ben, trenin Sivas’a varışından bir gün önce, Şebinkarahisar’dan bir kamyonun şoför mahallinde yola çıkmış; Suşehri, Zara ve Hafik üzerinden Sivas’a gitmekteydik. Bugün gibi hatırlıyorum: Bir öğleden sonraydı, güneşli bir mayıs, Zara’da mola vermiş; babamla annem, Arnavut kaldırımlı caddenin başlarındaki bir kahvede çay içerlerken ben fazla uzaklaşmamak şartıyla babamdan izin alarak caddede – ve elbette tabelaları okuyarak – dolaşmaya başlamıştım. Bir tabelayı okudum ve herhalde değişik bulmuş olacağım ki yüksek sesle tekrarladım: “Terzi Kalust Tırtır”…

Kirkor Ceyhan dostuma, Zaralı Terzi Kalust Tırtır’ı tanıyıp tanımadığımı sorduğumda yıl 1989’du ve aradan tam kırk yıl geçmişti. Kirkor Ceyhan’a, benim asla şahsen tanımış olmama ihtimal vermediği bir hemşerisini ve meslektaşını pat diye sormamın, onu şaşkınlığa uğratması ve neredeyse sandalyesinden düşeyazmasının, beni fevkalade eğlendirdiğini de itiraf etmeliyim. Kirkor’a daha sonra tabela hikâyesini anlattığımdaysa yüzünün aldığı hayretengiz ifadeyi unutmamsa mümkün değil!

Diyeceksiniz ki Musevi, Rum ya da Ermeni yurttaşlarımızın adları mı kalmış belleğinizde? Doğrudur bu, ama eksiktir. Bakınız mesela, Siirt’te, bu 1950’lerin başlarıdır, bizim konağın sokağından ana caddeye çıkarken sağda, köşede bir berber dükkânı vardı ve tabelası şöyleydi: “A. Bâri Ülgen – A. Tan, Berber”… Ya da Orhangazi’de, 1943 yılıdır, kaymakamlık makamına parasız gönderilen CHP organı Ulus gazetesinin arka sayfalarından birindeki “Bahçe Mimarı Mevlüt Baysal” ilanı!

Bunlar neden kalmış belleğimde, bilmiyorum. Adlardan bazılarını, bilinçdışı olarak şiirsel bulmuş olabilir miyim? Mesela, “Daiamandi di Menksis”i? Ya da mesela “Tırtır”da, Jacobson’un “I Like Ike” örneğinde olduğu gibi bir tekrarlama ritmi mi? “Bâri Ülgen”in “failatün”, “A. Tan”ın “fa’lün” oluşu mu? Ya ötekiler?

Dedim ya, belleğim çöp kutusudur benim… Ama poetik bir çöp kutusu!

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar