KAR DÜŞÜNCELERİ
-İSTANBUL-
Anton Çehov’un ‘Üç Kız Kardeş’inde Tuzenbach, Marscha’ya sorar: “İşte kar yağıyor: Bunun anlamı ne?”
Evet, ne anlamı var?
Kardan adam, kartopu çocukluktur. Karda kızak da! Yaşlılıksa kapının önüne biriken karları kürüyememektir. Behçet Necatigil’in dediği gibi: “Farı kalbim, farı da/ kapına biriken karı/ kürüyeme!”
Kar kapıyı tutmuştur, içerdesindir ve yalnız. Dışarıda kar yağıyordur, sessiz ve beyaz. Kar henüz pencereni örtmemiştir, bakıyorsun camdan, ‘tek ü tenha’ bir ağaç! Evdesindir. Kapılar tutulmuştur, n’eylersiniz!
Yalnızlığı ölümle buluşturur kar…
Kar, ölümdür. Nietzsche, ‘Ecce Homo’da, hastalığın, hasta insanda kurtulma içgüdüsünün, korunma ve savunma içgüdüsünün bozulması olduğunu söyler: “İnsan hiçbir şeyden sıyıramaz kendini, hiçbir şeyle baş edemez, hiçbir şeyi geri çeviremez, her şey yaralar.”
“Hastanın elinde bir tek büyük ilaç vardır bunlara karşı” der Nietzsche ve devam eder: “Rus yazgıcılığı dediğim şey, o başkaldırma bilmez yazgıcılık; bununla Rus askeri sefere artık dayanamaz olunca karın içine uzanıverir.”
Kar, ölmeye yatmanın, ölüme hazırlanmanın, bir zamana dönüşmesidir. Ölümün en yumuşak, en lirik hazırlayıcısıdır kar. Karda bu rahat ve sıcak ölümü yaşadım ben:
“Ve kar yılıydı, diz boyunu buluyordu ve askerler vardı, toplar yokuş başında mevzilenmişlerdi, kara gömülmüş. Okula gitmek için o sabah evden çıkmıştım ve yokuş yukarı, karlara bata bata, tırmanmaya savaşıyordum. Çelimsiz, hatta sıska, nanemolla bir çocuk… Okulun merdivenlerini gördümdü, yaklaşmış olmalıyım, merdivenlerin demirlerini algıladım, o demirlere güzün, sarı ayvaları vurup parçalardık, gözüm kararmış olmalı, kara düştüm, yumuşacık, çantam elimden kaydı, uykum gelmişti, uzandım: Uzaktan köpek sesleri mi duyuluyordu, belli belirsiz, daldım. Uyandığımda evdeydim. Sobanın yanında, çırılçıplaktım, kalın tüylü bir Siirt battaniyesine sarmışlardı: Battaniyenin üzerinde ‘Hilmi Yavuz 1938’ yazıyordu, kahverenginin üzerine beyazla, kar beyazıyla yazılmıştı adım ve tarih. Ve annemin o hiç unutamayacağım sonsuz kederli yüzü. Topların başındaki nöbetçi erler görmüşler düştüğümü. Karda donmak üzereymişim eve getirdiklerinde. Babamın yüzü sonra… Dudaklarını ısıran hüzünlü adam…” [‘Geçmiş Yaz Defterleri’nden…]
Yahya Kemal’de kar sesi, gecenin bestesidir ve müzik, karda açan çiçektir, Milan Kundera için. Gelgelelim, Ahmet Haşim’in şiiri kar tutmaz. Kar yoktur Haşim’de. ‘Kış’ şiirinde bile, ‘sarı yollar’la ve ‘kavafil-i evrak’la kışı değil, sonbaharı anlatır Ahmet Haşim.
Niçin Haşim’in şiirinde kar yoktur? Bunun anlamı ne?
Ve bir şiirim:
“Her şey nasıl da bütündü bir zaman/ şimdi bahçe eksik, güllerse yarım,/ kar yağar, hüzün bile yok ve neredesiniz,/ ah, evet, neredesiniz, yok saydıklarım?”