TOPLUM 

HASTALIĞIN METALAŞMASI

Hekim dostlarımdan işitiyorum: Özel hastanelerin bir bölümünde, hekimler, muayene ettikleri, ama özellikle hastaneye yatırdıkları hasta sayısına göre değerlendirilmeye başlanmış. Eğer muayene ettiği ya da hastaneye yatırdığı hasta sayısı düşükse hekimin ücreti de ona göre düşük bir seviyede belirleniyormuş.

Doğrusunu söylemek gerekirse bunun korkunç bir şey olduğunu düşünüyorum. Tıbbın, ‘hastalığın metalaşması’ diye kavramlaştırılabilecek bir sürecin içinden geçiyor olması! Hastalığın, bir ticari mala dönüşmesi! Ne kadar çok hastayı, medikal açıdan gerekli olsun ya da olmasın, hastaneye yatırmaya teşvik etmek ve hekimi bunu yaptığı ölçüde ödüllendirmek, hekimlik etiğine aykırı değil midir? Kapitalizmin mantığı, hekimlik deontolojisini de yok saymaya mı götürüyor?

Pekiyi de, hekimin, hastanın ihtiyacı olup olmadığına bakmaksızın tıbbi tetkik (ileri tetkik) istemeye, dahası hastayı yatırmaya zorlanması karşısında, kim nasıl bir tavır almalıdır? Özel hastanelerin, sağlık üzerinden kâr elde etmek ve bu kârı maksimize etmek amacıyla kurulmuş kapitalist işletmeler olmaları, onların belirli birtakım etik normlarla bağımlı olmaktan muaf tutulmaları anlamına mı geliyor? Elbette değil! Öte yandan hekimin, bu neviden etik-dışı dayatmalar karşısında direnmesini beklemek gerekmez mi? Elbette gerekir! Haydi, hastaneyi ve hekimi bir yana bırakalım, meslek örgütlerinin bu konuda bir sorumluluğu yok mudur? Elbette vardır!

Hiç kuşku yok: ‘Hastalığın metalaşması’, gerek kurum gerek hekim gerekse meslek örgütü bağlamında ele alınsın, son kertede etik bir meseledir. Ama bu etiğin temellendirilmesinde kime ya da kimlere nasıl bir görev ya da görevler düşüyor? Mesela, tıp öğrencilerinin sanat, edebiyat, sosyoloji gibi alanlarda eğitimlerine ağırlık verilmeli mi?

Bu, elbette meseleyi doğru bir biçimde ortaya koymak anlamına geliyor. Kuşkusuz, tıp fakülteleri, tıpkı öteki fakülteler gibi, meslek eğitimi veren kurumlardır ve entelektüel eğitimin temellerinin, ideal olarak, lisede atılması gerekir. Kısaca lisede bir dünya görüşü edinilir; üniversitede ise meslek sahibi olunur! Daha önce birkaç kere yazdığım için uzun uzadıya anlatmam gereksiz ama şu kadarını tekrarlayayım ki Türkiye’de liseler, kültüre dayalı bir dünya görüşü ve dolayısıyla da insancıl bir ahlak edinilmesine imkân veren okullar olmaktan çıkmıştır. Bundan yaklaşık elli yıl kadar önce Vedat Günyol’un bir yazısında Balzac’ın ‘Köy Hekimi’ romanını okumamış bir hekimin, iyi bir hekim olamayacağından söz ettiğini hatırlatmalıyım. Guido Ceronetti de ‘Le Silence du Corps’da (Bedenin Sessizliği) Dr. Richard Blackmore’un Sydenham’a iyi bir hekim olmak için hangi yazarları okuması gerektiğini sorduğunda Cervantes’i tavsiye ettiğini yazmıştır.

Bugünün hekimine, Balzac ya da Cervantes’in hâlâ söyleyeceği bir şeyler var mıdır – evet, vardır!

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar