EDEBİYAT 

İNCİTİLMİŞ YAŞAMLAR (1)

Şehrin batısındaki yerleşimlerin kıyısında, kendi kederli yalnızlığında akıp duran tam zamanlı dere yeni gelişmelere gebeydi. Gökyüzünde aniden beliren bulutlar havayı kapatmaya başlamıştı. Kuzey rüzgârlarıyla devinen gri bulutlar, artık daha kasvetli daha heybetliydiler. Bulutlar, derin bir sessizlik içinde çok şey anlatan topraklara içini dökeceği anın beklentisiyle devinirken, kadim kentin savcılık bürosundan çıkan ivecen bir araç şehrin bu tarafına doğru ilerlemekteydi.

Yüzyıllardır çevresinden geçtiği kayaları aşındırıp törpüleyen, küçük menderesler çize çize köpürerek şehvetle kavuşacağı derin suların özlemiyle yanıp tutuşan ve haritalarda adı dahi olmayan bu küçük akarsu, kim bilir kaç saattir içindeki meçhul konuğun sırrını saklamaktaydı.

Otlattığı hayvanları suya getiren küçük çobanın keşfettiği meçhul adam, akarsuya boylu boyunca yüzükoyun uzanmış, hiçbir zaman uyanamayacağı derin bir uykuya dalmıştı. Çobanın ihbarıyla olay yerine gelen jandarmalarla sivil ve üniformalı emniyet görevlileri çevrede güvenlik önlemleri almış, şeritlerle olay yerini izole etmiş, biraz sonra gelecek adli tabip ve savcıyı bekliyordu.

Büyük bir merakla olay yerinde kalıp gelişmeleri izlemek isteyen çobana –cesedi bulan o değilmiş gibi– engel olan görevliler, kara kuru delikanlıyı uzaklaştırmayı başarmıştı ki beklenen kişileri taşıyan araç hızla izole edilen alana girerek şeritlerle çevrili yerin yanında durdu. Davranışlarıyla amir olduğu izlenimi veren iri yapılı seyrek saçlı sivil emniyet görevlisi gelenlerin yanına giderek selamlaştı.

– Şu ilerdeki esmer çoban çocuk bulmuş cesedi. Bu vaka geçen ayki vakaların aynısı. Kulak hizasından enseye sert bir cisimle vurularak öldürülmüş. Onlardan farklı olarak daha fazla darp izi var. Maktul iri yarı ve güçlü bir bedensel yapıya sahip olduğu için diğerlerinin işini iki vuruşta bitirdiği halde bunda becerememiş olmalı.

– Hakan Bey, tekil konuşuyorsun. Benim bilmediğim senin bildiğin bir şey mi var? Belki de birden fazla zanlı var.

– Dil sürçmesi savcım, fazladan bildiğim bir şey yok. Haklısınız, birden fazla zanlı olabilir. Zaten birden fazla ayak izi var, katil bir kişiyse bile yardım almış. İlginç olan, maktul yine sizin yakından tanıdığınız biri. İddianamelerinizle defalarca içeri tıktığımız suç makinesinin teki: Keyifçi Kemal. Son infazını yatarken bir ay önce tahliye olmuş.

Adli tabip ellerine eldivenleri geçirdikten sonra cesedin başına giderek eğilip maktulün yüzünü, gözünü, darp edilen yerlerini inceledi. Savcıya dönerek:

– Ölüm nedeni çok açık. Kafaya aldığı darbelerin etkisine bağlı, travmatik beyin kanaması. Uzun boylu bir otopsiye gerek yok. Siz de uygun görürseniz ön otopsiyle raporumu düzenleyeyim.

– Bence de olay açık seçik ortada. Siz ön otopsiyle raporunuzu yazın, bir an önce defin işlemi gerçekleşsin. Su testisi su yolunda… Bugün olmasa yarın bir yerde cesedini bulabileceğimiz biriydi. Uyuşturucu, yaralama, gasp, tecavüz, alıkoyma, istismar ne ararsan vardı.

Komiser acı acı gülerek:

– Böylelerinin içtiği su bile haram. Kim yaptıysa eline sağlık, şeyinden asacaksın böylelerini, (savcının ters ters baktığını hissedince) ayaklarından…

– Adalet mekanizması neden kurulmuş o halde? Neden devlet maaş veriyor bize, Vahşi Batı mı burası? İyi, herkes kendi adaletini kendi arasın…

– Savcım, bizim görevimiz yapanı bulup adalete teslim etmek; ama toplum bir pislikten kurtuldu. Sizce de öyle değil mi? Elimde olsa ödüllendiririm bu pisliği temizleyeni.

– Benim ne hissettiğimin önemi yok. Duygularımızla hareket edecek değiliz. Suçlu ya da suçluları bulacağız, paşa paşa cezaları neyse çekecekler, komiserim. Çobanın yazılı ifadesini aldıktan sonra aracı tespit etmeye çalışın. Ayak izleri çok belirgin olmamakla birlikte ondan da kalıp alın, bakalım ne çıkacak. Yirmi sekiz günde işlenen bu beşinci cinayet. Katil ya da katiller rutine bindirdiler işi. Bakanlıkta da rahatsızlık oluştu, bugün müfettiş gönderiyorlar. Kriminal Büro’yu sıkıştırın, biraz da sonuçları hızlandırsınlar.

* * *

Yaklaşık bir yıl önce açılan spor salonunun müdavimi orta yaşlı bir grup kadın, hocaları eşliğinde neşe içinde ağırlık çalışıyordu. Akademik eğitim almış deneyimli bir spor hocası olan Sedat, rehberlik yaptığı altmış beş yaş civarındaki bu dört kadındaki azim ve kararlılığa biraz da şaşarak keyifle çalıştırıyordu grubu.

Kadınlar çok eski arkadaştılar. Şehrin güneyindeki Güzelyalı Sitesi’nde birbirine komşu olarak oturuyorlardı ve en önemli ortak yönleri boşanmış olmalarıydı. Sedat’ın disiplinli tavrına kolayca uyum sağlayan ekip, kısa zamanda çok yol almıştı. Kas kayıplarını telafi ettikleri gibi hepsi fiziksel güç bakımından bir yıldan daha kısa bir sürede kırklı yaşlarına dönmüşlerdi. Uzaktan bakan biri kas yapılarındaki değişimle bu kadınların kırk – kırk beş yaşlarında olduğuna yemin edebilirdi.

Sedat’ın en sevdiği ekipti. Öğrenmeye aç ve açıktılar. Verilen egzersizlerin hiçbirine itiraz etmiyor, gençler için bile ağır sayılacak antrenmanlardan şikâyetçi olmuyorlardı. Zamana yenik düşerek kaybettiklerini yeniden kazanmak için canla başla çalışıyorlardı. Beslenme programından da bir milim taviz vermiyor, diyetisyen kontrolünde besleniyorlardı. Kafadarlar bir taraftan da dans derslerine devam ettiklerinden vücutları şaşırtıcı ölçüde esneklik kazanmıştı.

* * *

Telefon uzun uzun çaldı. Savcı telefonu kaldırdı.

– Komiser Hakan. Savcım, Keyifçi Kemal dosyasıyla ilgili arıyorum. Polis, Kriminal Büro’dan rapor geldi. Lastik izleri bir arazi aracına ait. İnsan izlerine gelince, izlerin üçü de 43 numara balıkçı çizmesine ait. Ancak bir tuhaflık var. İzler çok yüzeysel. Bu çizmeyi giyen birilerinin 75-80 kg olduğunu varsaysak bile izler derin olmalıydı. Kaldı ki araçtan dereye kadar maktulü taşımışlar, kesinlikle izler daha derin olmalıydı.

– Eşinin sorgusundan bir şey çıktı mı?

– Kadın, maktul tarafından şiddete uğradığını, arkasından ölsün diye gece gündüz beddua ettiğini saklamıyor. Ancak olay saatinde uğradığı şiddet nedeniyle hastanede tedavi altındaymış. Zavallının kimi kimsesi de yok ki onları azmettirdi diyelim.

– Telefon kayıtlarıyla ilgili bir şey çıkmadı mı? Belki âşığı falan vardır, onu azmettirmiştir.

– Savcım, sabit telefonu yok kadının. Keyifçi Kemal, kubar esrar almak için kadının cep telefonunu on beş gün kadar önce satmış. Yetmezmiş gibi temizlikten kazandığı tüm paraya da el koyuyormuş.

– Temizliğe gittiği yerleri bir araştırın. Oralardan bir şeyler bulabilirsiniz belki.

– Anlaşıldı, savcım. İyi günler.

* * *

Orta yaşlı kadınlar, spor merkezindeki her seans sonrası sitenin bahçesinde üstü begonvillerle örtülü kameriyede buluşup, çay içip sohbet ediyorlardı. Ekonomik problemleri olmayan bu kadınlar kendilerine özgü dünyalarında spor, dans, kamu yararına çalışan sivil toplum örgütlerinde gönüllü çalışmalar yaparak deyimin tam anlamıyla “a takımı” oluşturmuş, büyük bir uyum içinde yaşıyorlardı.

Her biri yaşamlarının bir kısmında evli olmakla birlikte eşlerinden gördükleri şiddet nedeniyle evliliklerini noktalamışlardı. Hiçbirinin yaşamında bir erkek figürüne yer yoktu. Ancak erkek düşmanı da değillerdi. Örneğin, aynı sitede komşuluk yaptıkları öğretim görevlisi Vedat Farsak, kafe işletmecisi Sermet Beydilli, Komiser Hakan ve yardımcısı Mehmet Ali ile selamlaşıp sohbet etmedikleri gün neredeyse yoktu. Mehmet Ali onlara “altın kızlar” diye hitap ediyordu. Cumartesi geceleri de kadın kadına topluca Sermet’in canlı müzik yaptığı kafeye stres atmaya gidiyorlardı.

Altmış altı yaşındaki Nuriye ile Hürrem’in hiç çocuğu olmamış, altmış yedi yaşındaki Esma, iki kez hamile kaldığı halde her iki bebeğini de gebeliğinin onuncu haftasında düşürmüştü. Altmış dört yaşında olmasına karşın diğerlerine göre daha yaşlı gösteren Bedriye’nin bir oğlu olmuş, ancak babasıyla anaokulu servisini beklerken freni patlayan kamyonun altında kalmıştı. Ruhunda çok derin yaralar açılmış, yıllarca kendine gelememişti Bedriye. Servisi kaldırımda beklemeyerek sorumsuz davrandığını düşündüğü eşini bu olaydan dolayı hiçbir zaman affedememişti.

* * *

Komiser Hakan, şehirde var olan arazi taşıtlarının listesini inceliyordu. Listeyi getiren yardımcısı Mehmet Ali, özellikleri tutan yüz on yedi arazi taşıtından olay anında yirmisinin başka şehirlerde, üç aracın kaporta tamirinde, yedisinin de serviste bakımda olduğunun tespit edildiğini açıkladı. Bu durumda, söz konusu araç başka bir şehirden gelmediyse seksen yedi aracın sahibini araştıracaklardı. Kafasını kaşırken mırıldandı:

– Yine iğneyle kuyu kazacağız desene…

Taşıt sahipleri üzerinden zanlıya ulaşmak için Cinayet Büro’da iki ekip oluşturuldu. Birinin başında kendisi, diğerinin başında Mehmet Ali olacaktı. Olay günü şehir merkezinden batı yönüne giden araçları belirlemek üzere güvenlik kameraları incelemeye alındı. O gün şehirden batıya doğru giden araçlar tespit edildi. Sayı on dörde gerilemişti. On dört taşıttan biri de Mehmet Ali’nin kendi sitesinde “altın kızlar” dediği gruptan Esma Hanım’a aitti.

Ekipler hummalı çalışmalarını sürdürürken iki bakanlık müfettişi de şehirde incelemelere başlamış, enselerinde boza pişiriyordu. “Çember daralıyor; lakin bakanlık da bizi darlıyor” diye düşündü. Gençlerin sık kullandığı “darlamak” sözcüğünü hiç sevmediği halde demek ki istemeden de olsa zihin duvarına asılı kalmıştı.

* * *

Kameriyede çaylarını yudumlayan kadınların neşeli sohbeti tuhaf bir seyir izlemeye başladı. Esma, telefonu kapattıktan sonra gergin bir yüz ifadesiyle:

– Mor Çatı’ya dün gelen kadının kocası doktormuş. Üstelik jinekologmuş.

Bedriye kızgınlıkla:

– Gerzek! Sen kadınlardan para kazan, kendi eşine bunu reva gör.

– Kadın, üniversite mezunuymuş, belediyede çalışıyormuş.

Nuriye sakinliğini korumaya çalışarak:

– Şimdiye kadar alt ekonomik ve sosyokültürel düzeyden kadınlar geliyordu. İlk kez eğitimli bir kadının başvurusu söz konusu. Kadın da adam da okumuş, toplumda yeri olan insanlar.

Hürrem öfkelenmişti:

– Okumak cehaleti alıyor da eşeklik baki kalıyor. Eşşek herif! Ne istedin kadından? İlk kez mi oluyormuş, peki?

– Emin değilim; ama sanırım bıçak kemiğe dayanmış ki sığınma evine başvurmuş. Kadının yaşlı anne-babası buraya 750 km uzakta bir dağ köyünde yaşıyormuş. Burada akrabaları olmadığı için belki de bu kadar mağduriyet yaşamış.

* * *

Kadınlar kulübündekileri kızdıran sohbet uzayıp giderken, Cinayet Masası ekipleri ışık hızıyla çalışmalarını sonlandırmaya çalışıyordu. Ekipler bütün araç sahiplerine ulaşmıştı. Ancak hiçbir taşıt sahibinin verileriyle olay yeri verileri örtüşmediği için zanlıya ulaşılamadı.

Geriye tek seçenek kalıyordu: Cinayete karışan araç, şehir dışından gelmiş olmalıydı. Şehrin batı girişindeki anayolu gören MOBESE kameraları incelemeye alındı. Cinayet Masası’ndaki her iki ekibin de işi gittikçe zorlaşıyordu. Daha çok terleyeceklerdi ve daha çok uykusuz geceler, yorgun günler onları bekliyordu.

DEVAM EDECEK | BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar