POLİTİKA 

BİR GÜN DAHA!

Ertesi sabahın bugünü aratması için sebep yok. Bugünü çoktan yitirdik çünkü. Bekle. Belki gün doğar, şanslıysan bir parçası yüzüne düşer. Boğazın düğümlenmezse belki bulutlara nefesin yürür.

Mevlüt Çankaya, Konya, 42. İki çocuk babası, kamyon şoförü. Yağlı ilmiğin bir ucunu ekmek teknesine bir ucunu nefesine doladı. Bir günü daha olmadı.

Oysa yaşamak bu yangın yerinde; insanın tek marifeti. Aksi istikametin sonu meçhul. Sorarım size, direnişin son halkası mıdır yaşamdan feragat, yoksa bir vazgeçiş mi? Sürmek cansız bedenini, varlığını yadsıyanın ayaklarının dibine… Geri çekilmek mi, yoksa yüzüne tükürmek mi? Bir geminin bahsini geçirmişler, bizi meçhule taşıyacak. Ölüm de hayat gibiyse eğer, sanmam; yaşamadan ölmüşe yine dolmuş düşer, onlar seher vakti egzoz kokusuyla tıklım tıkış meçhulü adımlar.

Âdem Yarıcı, Hatay, 42. Yürüdü Vali Konağı’nın üzerine ve haykırdı: “Çocuklarım aç, iş istiyorum, anlamıyor musunuz?” Yoksa siz duymadınız mı? Ateşe verdi kendini gözlerimizin önünde, dumanı şehri boğdu, hepimiz gölge kesildik. Yanık kokusu genzimizi yaktı, adımlarımız birbirinin peşine verdi, kafamızı çevirdik.

İsmail Devrim, İzmit, 45. Unuttuysak hatıramıza dökülsün, şöyle fısıldadı eşine sahip olamadığı yaşamını vakitsiz teslim etmeden bir gün evvel: “Çocuğuma bir pantolon bile alamıyorsam niye yaşıyorum ki?

Sahi, insan neden yaşar? Aksi mümkün olmadığı için mi, er ya da geç her gecenin gündüze kavuşacağını bildiği için mi ya da sığınmak için mi sıhhatli bir tanrının gölgesine?

İnsan neden yaşar, efendiler! Biraz kan, biraz toprak. Umut etmeden, hayal kurmadan, sevmeden, gülümsemeden, derin bir nefes doldurup ciğerlerine bugünümüze şükür demeden, dayatılana direnmeden. Her gün eksik, her gün yarım, giden günden hayır yoktu ki gelenden hayır olsun. Bir gün daha. İnsan nasıl yaşar?

Bir canımız kaldı, onu da bazılarımız kendi rızasıyla veriyor, katillerinin gözlerini toprak doyursun. Gücü yeten yukardaki soruya cevap versin. Mevlüt, Âdem, İsmail ve Orhan Aldırma, Ramazan Kavalcı, Eyüp Dal, Yeşim G., Oya Yetişkin ve kardeşleri… Ve sayamadıklarım… Ve öteki göçmüşlerimiz… Onlar bu soruya cevap veremedi. Nefesi yeten onların yerine de cevap versin.

Neden anlattım size bunları; bilmediğiniz için mi? Hayır. Biliriz, her şey biz yaşarken oldu çünkü. Ama yaşadığınızı sandığınız süre boyunca, varlığınız inkâr ediliyorsa, kimliğiniz yadsınıyorsa, zorlanıyorsanız herkes gibi olmaya ve susmaya, kafanız eğilmeye beliniz bükülmeye mahkûm tutuluyorsa; İsmail’den, Âdem’den, Mevlüt’ten daha fazla hayatta olduğunuzu iddia edebilir misiniz?

Yaşamak; var olmak, her şey her an dönüşürken inadına. Bir gün daha. İnat etmek, karşı koymak, bizi, kim olduğumuzu hesap etmeden kendi aynalarında yaratanlara, çarpıp durduğumuz hayaletlerimize ve yokluğa ve yer çekimine.

Yaşama tutulmuş, var olmaya inat etmiş, yer çekimine başkaldırmış, direnen Boğaziçili kardeşlere kucak dolusu selam olsun.

Aşağı bakmayacağız, bizi uçurumum kenarından sürükleseniz bile!

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar