ZAMANIN YAPRAKLARI: SAATLİ MAARİF TAKVİMİ ÜZERİNE BİR HATIRLAYIŞ

Türkiye’nin gündelik yaşamında bir zamanlar neredeyse her evde, her dükkânda, her duvarda karşılaşılabilen; yalnızca zamanı değil, bilgeliği, alışkanlıkları, duaları ve umutları taşıyan küçük bir rehberdi Saatli Maarif Takvimi. Çoğu zaman mutfağın kapısında, bazen de sobanın hemen üstünde, bazen bir çiviye asılmış şekilde takılı dururdu. Her sabah güne onunla başlanır, ilk iş olarak bir yaprak koparılırdı. O tek yaprakta, bir günün özeti gizliydi adeta.
BİR TAKVİMDEN FAZLASI
İlk olarak 1870’li yıllarda benzer örneklerle başlayan bu kültür, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Maarif Vekâleti –bugünkü Milli Eğitim Bakanlığı– öncülüğünde resmi bir hal aldı. Ancak Saatli Maarif Takvimi, 1940’lı yıllardan itibaren yaygınlaşıp halk arasında kökleşti. Günümüzde halen Tercüman Yayınevi tarafından basımı süren bu takvim, zamanın kıymetini anlamak isteyenler için zamansız bir belge gibi varlığını sürdürüyor.
Her yaprakta neler yoktu ki? Güneşin doğuş ve batış saatleri, ayın evreleri, oruç ve namaz vakitleri, Türk-İslam büyüklerinden özlü sözler, halk sağlığına dair küçük bilgiler, bahçıvanlar için mevsimsel ipuçları, hatta bazen bir maninin, bir atasözünün ya da bir duanın sıcaklığı…
YIRTILAN HER YAPRAK BİR HATIRADIR
Bazen dedemiz, sabah kahvesinden önce bir sessizlikle takvimin başına geçer, o günün yaprağını dikkatle okur, ardından büyük bir ciddiyetle yırtar ve cebine koyardı. “Günün duası var, unutmayalım” derdi. Oysa o dua, yalnızca dini bir metin değil, zamanla başa çıkma biçimiydi. Bir günü daha geride bırakırken edilen bir niyaz…
Takvimin alt köşesinde yer alan küçük bilgilerle büyüdük birçoğumuz. “Soğuk algınlığına ıhlamur kaynatılır” yazan bir yaprağı yastığımızın altına koyduk hasta gecelerde. Mart ayında “Bugün cemre toprağa düşer” yazdığında içimizde de bir şeyler yeşermeye başlardı. Edebiyatı sevenler içinse takvimin şiirli günleri ayrı bir anlam taşırdı. Nâzım’dan bir dize, Yahya Kemal’den bir mısra, Sezai Karakoç’tan bir ilham… Zamanın edebi kayıt defteri gibiydi.
TEKNOLOJİ DEĞİL, HAFIZA EKSİLİYOR
Bugün artık cep telefonlarımızdan öğreniyoruz günün tarihini, hava durumunu ya da ay takvimini. Ancak Saatli Maarif Takvimi’nin yeri dijital ekranlarda kolay kolay doldurulamıyor. Çünkü bu takvim, yalnızca bilgi sunmuyordu; aynı zamanda bir gelenek, bir ritüel, bir yavaşlık çağrısıydı.
Dijital çağın hızına karşın, her sabah bir yaprağı yırtmanın, zamana dokunmanın ve onunla bir hesaplaşma yaşamanın yerini hiçbir uygulama alamıyor. Belki de bu yüzden bazı evlerde hâlâ yaşlı duvarlara asılmış Saatli Maarif Takvimi görüyoruz. Çünkü o, sadece günü değil; geçmişi, bilgeliği ve zamanı biriktiren bir defter gibi sessizce duruyor orada.
YARIN DA YIRTILACAK BİR YAPRAK VAR
Zaman, kimsenin elinde durmaz. Ama bazı takvimler zamanı hatırlatırken aynı zamanda ona şefkatle dokunur. Saatli Maarif Takvimi, işte tam da böyle bir mirastır. Kültürel bir bellektir, gündelik yaşamın şiiridir.
Ve belki de en çok bu yüzden hâlâ bazı sabahlar, bir köşeden yankılanan o tanıdık sesle irkiliriz:
“Bugün ay hilal şeklindedir. Günün sözü: ‘Zaman geçer, hatıralar kalır.’”