HABER PSİKOLOJİ 

KORKUNUN ARTÇI SARSINTILARI

Türkiye’yi sarsan deprem felaketi sonrası enkaz altında kalan vatandaşları arama ve kurtarma çalışmaları devam ediyorken deprem korkusu toplumu tekrar etkisi altına aldı. Uzmanlar, deprem korkusunun nasıl oluştuğu ve etkileri hakkında değerlendirmelerde bulunurken, mücadele etme yöntemleri ile ilgili tavsiyelerini paylaşıyor.

Deprem korkusunun ‘Seismophobia’ olarak adlandırıldığını belirten uzmanlar, “Deprem korkusu, Yunanca kökenli ‘seismo’ (deprem) ve ‘phobia’ (fobi) kelimelerinin birleşimi ile oluşan ‘deprem fobisi’ olarak Türkçeye çevirebileceğimiz ‘seismophobia’ kelimesi ile ifade ediliyor. Deprem fobisi, diğer fobilerin tersi olarak kişinin kendisinin tehlikeyle karşı karşıya olduğu bir meseleyle değil; ailesi, yakın çevresi, hatta dünyayı içerisine alan felaket senaryolarıyla tetikleniyor. Başka bir anlamda, ölüm ve kaybetme korkusu da denebilir. Aslında depremin kendisinden değil, potansiyel sonuçlarından, ölmekten ve sevdiklerimizi kaybetme ihtimalinden dolayı dehşete kapılıyoruz. ‘Seismophobia’, en çok da belirsizlikle tetikleniyor. Zira depremin ne zaman, nerede ve ne şiddetle olacağını kestiremiyoruz ve sonuçları kaçınılmaz” diyor.

‘DEPREM, SARSICI BİR TRAVMAYA YOL AÇIYOR…’

Depremin beklenmedik ve ani bir olay olduğunu hatırlatan uzmanlar, “Deprem bilindiği üzere insan hayatını tehdit ediyor. Bunun gibi olaylar karşısında insan beyni ‘Savaş ya da kaç’ tepkisi veriyor. Tehlikeden kurtulmak için kalp atımı ve soluk alıp verme hızının artması, kas gerginliği, korku, şaşkınlık içinde olanlara inanamama hali, uyuşma hissi, terleme, titreme ve bulantı bulguları ortaya çıkabilir. Tehdit ortadan kalktıktan sonra ise yaşanan sıkıntılı sürecin, insanın duygu, düşünce dünyasına baş edebilme sorunu ortaya çıkıyor” ifadelerini kullanıyor.

Deprem sonrası psikolojik tepkiler arasında korku, konfüzyon, keder, suçluluk ve öfke gibi pek çok güçlü zihinsel ve duygusal durumlara rastlandığını belirten uzmanlar, “Devam eden süreçte uyku ve konsantrasyon sorunları ortaya çıkabilir. Yaşananlar zihinde sürekli olarak canlanabilir. İnsanların büyük çoğunluğu, deprem deneyiminden önce dünyayı güvenli bir yer olarak kabul eder ve yakınlarındaki insanların birdenbire ölebileceği düşüncesini taşımazlar. Bu çok sarsıcı bir travmayla karşılaşmamış olmalarından kaynaklanır. Bu güven, ömür boyunca yavaş yavaş inşa edildiğinden, ortaya çıkan ani değişime aynı hızla uyum gösterebilmek insan ruh sağlığı için çok zordur. Deprem sonrası ortaya çıkan bu yeni gerçeklik, bilinçte birbiriyle zıt duygu durumları yaratır. Her zaman yapılması gereken, ilk yaraların sarılmasından sonra, yaşanan trajik olayın kabullenilmesi, yaşamın yeniden anlamlandırılması ve yaşamsal sorumluluklara kalınan yerden devam edilebilmesidir” diyor.

‘TRAVMA ETKİSİNİN GİDEREK AZALMASI BEKLENİR…’

İnsanların travmayla başa çıkmalarına yardımcı olacak pek çok farklı, kişiden kişiye değişen yöntem olduğunu belirten uzmanlar, şunları söylüyor:

Depremin hemen sonrasında yapılacak psikolojik destekte kişiye, yaşadıklarını ve duygularını rahatça ifade olanağı vermek, zihinsel ve bedensel rahatlığa imkân sağlamak birincil konudur. Sonrasında travmanın yaratabileceği duygusal sorunlar konusunda aydınlatıcı bilgiler sunmak önemli yer tutar. Depremi yaşayan kişi eğer bu deneyimi ile ilgili konuşmak istemezse buna zorlanmamalıdır. Kendisinin istediği, hazır olduğunu düşündüğü bir zamanda duygu ve deneyimini paylaşabileceğini bildirmek, kişiyi rahatlatacaktır. Konuşulduğunda kişinin yaşadıklarını değersizleştiren ve duyguları bastırmaya yönelten yorumlardan kesinlikle kaçınılmalıdır. Bu noktada travma, kişinin yaşamına yeniden devam etme konusundaki motivasyonunu kırmış olsa da çabalamanın öneminin kavranması, psikolojik iyilik hali açısından çok önemlidir. Deprem sonrası yas kaçınılmaz olabilir. Fakat her travmatik olay gibi bu olayın da giderek etkisini kaybetmeye başlayacağı gerçeği vurgulanmalı.

‘YAZMANIN İYİLEŞTİRİCİLİĞİNİ DENEYEBİLİRSİNİZ…’

Travma sonrası stresin yol açabileceği dikkat sorunları sebebiyle kaza yapma olasılığı artmış olabileceğinden motorlu araç kullanma, yemek pişirme veya başka dikkat gereken aktivitelere bir süre ara verilebileceğini ifade eden uzmanlar, tavsiyelerini ise şöyle sıralıyor:

Dengeli beslenme, uyuyabilme ve beynin oksijen kaynağını artırmayı hedefleyen hafif egzersizler, duygu durum düzelmesinde büyük önem taşıyor.

Travma etkisiyle psikolojik durumda meydana gelen kaygıyı daha da artıracak olan çay, kahve, kola ve sigara tüketimi kısıtlanmalı.

Alkol ve uyuşturucu kullanımı ise kısa ve uzun vadede yeni sorunlara yol açabileceğinden bunlardan olabildiğince kaçınılmalı.

Rahatlatıcı müzik dinleme, nefes egzersizleri ve gevşeme çalışmaları, anksiyete ve depresyonu hafifletmede başvurulabilecek yararlı yöntemlerdir.

Gündelik yaşam düzene koyulmalı. Yoğun ve rutin çalışma yaşamına dönülemese bile günlük aktivitelere küçük küçük başlamak yararlı olacaktır.

Günlük tutmak, duygu ve düşünceleri dışa vurmak açısından önemlidir. Olay anına zihinsel geri dönüşler yaşamak ve uykuda kâbuslar görmek sık karşılaşılan durumlardandır; ancak zamanla bu belirtilerde azalma görülecektir.

Uzmanlar, “Bahsedilen yöntemlerin denenmesine rağmen kişi, iki haftayı geçen bir süreden sonra hâlâ çok yoğun korku ve keder yaşıyorsa, günlük yaşama geri dönmekte zorlanıyorsa, kendisine veya etrafa zarar verme riski taşıyorsa profesyonel destek alması fayda sağlayacaktır” diyor.

AKUT STRES BOZUKLUĞU, TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU…

Birkaç hafta içinde yeni duruma alışılıp hayata devam edilemezse ‘akut stres bozukluğu’; sıkıntılı süreç, aylar ve bazen yıllar boyu devam ederse ‘travma sonrası stres bozukluğu’ adı verilen psikiyatrik rahatsızlıklar ortaya çıkabilir” uyarısında bulunan uzmanlar, “Travma sonrası stres bozukluğu tablosunda, travmatik olayın zihinde ve rüyalarda canlanması, travmayı anımsatan uyaranlardan kaçınma, duygusal küntleşme, umutsuzluk, uyku bozuklukları, öfke ve huzursuzluk semptomlarına rastlanır. Akut stres bozukluğu için bu semptomların 1 aydan kısa, travma sonrası stres bozukluğu için 1 aydan daha uzun süre devam ediyor olması, sosyal yaşam, iş yaşamı ve diğer uğraşılarda ciddi bozulmalara yol açması kriterleri aranır” bilgisini veriyor.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar