FELAKETİN İKİNCİ AYINDA ‘BİLİM’ VURGUSU
Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 6 Şubat 2023’te meydana gelen, 11 ilde yıkıma, on binlerce can kaybına sebep olan ve tüm Türkiye’yi derinden etkileyen 7,7 ve 7,6’lık depremlerin üzerinden iki ay geçti. Deprem bölgesinde yer alan illeri kapsayan çevre düzeni planlarına ilişkin bugüne kadar 10 dava açan TEMA Vakfı, benzer felaketlerin yaşanmaması için bilimsel gerçeklerin ve planlama esaslarının asla göz ardı edilmemesi gerektiğini bir kez daha hatırlattı.
Depremin etkilerinin bu denli büyük olmasının temel sebeplerinden birinin tarım alanlarının ve yapılaşmaya uygun olmayan alanların kentsel gelişmeye açılması olduğuna vurgu yapan TEMA Vakfı Başkanı Deniz Ataç, “Yumuşak zeminli bu topraklar üzerinde üstün kamu yararına ve şehircilik ilkelerine aykırı bir şekilde yapılan yapılaşmalar yaşanan felaketin boyutunu artırmıştır. Yapıları yerle bir ederek bir felakete dönüşen depremlerin acı sonuçlarında müteahhit kusuru, mühendislik hatası, eksik veya kötü malzeme seçimi elbette etkilidir. Tüm bu etkilerin yanında, planlama esaslarına uygun olmayan kentsel gelişme alanlarının yerle bir olması, hatalı arazi kullanım kararlarıyla depremin ilişkisini diğer nedenlerden daha açık biçimde ortaya koymuştur. Ülkemizde yaşanan bu felaket, arazi kullanımlarının bilimsel kriterler dikkate alınarak ve şehircilik ilkelerine uygun biçimde planlanmamasıyla yakından ilişkilidir” diye konuştu.
‘TEMA VAKFI DEPREM BÖLGESİNDE 10 DAVA AÇMIŞTI…’
TEMA Vakfı’nın tüm çevre düzeni planlarının kamu yararına ve şehircilik ilkelerine uygun biçimde yapılmasını sağlamak için çalıştığını bir kez daha hatırlatan TEMA Vakfı Başkanı Ataç, “Bu kapsamda onaylanan tüm çevre düzeni planları ve değişiklikleri takip edilerek gerekli itirazlar kurumlara iletiliyor ve aykırılıklara karşı davalar açılıyor. Deprem bölgesinde bu planlar yoluyla geliştirilen mekânsal kararlara bakıldığında, kararların sağlıklı yaşam alanları oluşturmak yerine ne yazık ki ‘inşaat odaklı büyümenin bir aracı’ halini aldığı görülebiliyor” dedi.
Deniz Ataç, TEMA Vakfı’nın deprem bölgesinde yer alan ve bazı illeri kapsayan çevre düzeni planlarına ve üzerinde yapılan değişikliklere karşı 10 dava açtığının altını çizerek, “Bu davalarda itiraz edilen konuların başında; planlamanın en temel ilkeleri çiğnenerek dere yataklarının, su seviyesi yüksek arazilerin ve tarım alanlarının kentsel gelişmeye açılması gelmektedir. Şubat ayında yaşadığımız felaketle birlikte yapılaşmaya açılmaması konusunda uyarılan bu alanlardaki toprağın niteliklerinin sadece tarım sektörüyle değil, depremle olan ilişkisi de çok acı bir biçimde ortaya çıkmıştır” ifadelerini kullandı.
‘HATAY AMİK GÖLÜ ÜZERİNDEKİ HAVALİMANI PROJESİ YARGI KARARLARINA RAĞMEN FAALİYETE GEÇTİ…’
TEMA Vakfı’nın açtığı davalardan birinin de depremin ardından zarar gören Hatay Havalimanı’na ilişkin olduğunu belirten Deniz Ataç, dava sürecine ilişkin bilgiler vererek, “Kurutulan Amik Gölü’nün üzerine yapılmak istenen havalimanı projesine ilişkin verilen olumlu yöndeki Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporunun iptali için 2001 yılında TEMA Vakfı tarafından dava açıldı. Dava kapsamında 2003 yılında bilirkişi raporu hazırlandı. Raporda; ÇED raporunda jeolojik özelliklerin verildiği, fakat 1’inci derece deprem kuşağında olan havalimanına yönelik depremsellik etkisi çalışmaları yaptırılmadığı ve bu konuda alınması gereken önlemlerin raporda belirtilmediği ifade edilmişti. Dava, Adana İdare Mahkemesi tarafından ÇED dosyasında depremsellik etkisi çalışmasını da kapsayacak şekilde eksiklikler olduğu gerekçesi ile TEMA Vakfı lehine sonuçlanmış ve Danıştay tarafından da karar onanarak kesinleşmişti. Ancak tüm uyarılara rağmen ilgili bakanlık tarafından aynı proje için yeni bir ÇED süreci başlatıldı. Yetersiz bir bilirkişi raporu çıktı ve TEMA Vakfı’nın tüm itirazlarına rağmen mahkemenin bu rapor doğrultusunda karar vermesiyle havalimanı yapımının önü açıldı” şeklinde konuştu.
‘DOĞAL OLAYLAR İNSAN HATALARIYLA FELAKETLERE DÖNÜŞÜYOR…’
“Sonuç olarak deprem, sel gibi doğal olaylar elbette önlenemez. Ancak unutmayalım ki bu doğal olaylar insan hatalarıyla felaketlere dönüşüyor. Dolayısıyla bu olayların yıkıcı etkileri bilimsel veriler ışığında alınan kararlarla azaltılabilir veya kontrol altında tutulabilir” diyen TEMA Vakfı Başkanı Ataç, şöyle devam etti:
“Yaşadığımız son felaket bilimsel gerçeklerin ve planlama esaslarının asla göz ardı edilmemesi gerektiğini bir kez daha acı bir şekilde gözler önüne serdi. TEMA Vakfı olarak verimli tarım topraklarımızın korunması ve yerleşime uygun olmayan alanların imara açılmamasına ilişkin hassasiyetle çalışıyor, doğa olaylarının felakete dönüşmemesi için uyarılarımızı kamuoyuyla paylaşıyoruz. Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımız için yakınlarına ve ülkemize bir kez daha baş sağlığı diliyor, tüm yaralılara ve depremden etkilenen herkese geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. On binlerce canımızı kaybettiğimiz bu felaketin son olmasını temenni ediyoruz.”
TEMA VAKFI’NIN AÇTIĞI DAVALARDA HAZIRLANAN BİLİRKİŞİ RAPORLARINA İLİŞKİN:
– Adıyaman-Diyarbakır-Şanlıurfa illerini kapsayan Çevre Düzeni Planı davasında hazırlanan bilirkişi raporuna göre; bu gibi üst ölçekli stratejik planlar, tarımsal ve ekolojik potansiyelleri yüksek bölgelerde bulunan yerleşimlerin gelecekteki büyümelerini denetim altına alacak uygun önlem ve politikaları belirlemelidir. Dava konusu plan ise yeni kentsel gelişme alanlarının belirlenmesi yönünden ciddi sorunlar taşımaktadır. Yeni gelişme alanları belirlenirken kentlerin üst biçiminin gelişimine ve gelecekte alacağı biçime dair bir kaygı güdülmemiş, yerleşimlerin mevcut eğilimler ve talepler çerçevesinde hemen her yöne yayılacak şekilde büyümelerine izin verilmiştir. Yerleşimlerin var olan yerleşik alanlarının ne oranda yapılaşmış olduğu, yoğunlaşma ve dönüşüme yönelik potansiyellerinin araştırılmadığı raporda yer almaktadır. Verimli tarım toprakları ile çevrili yerleşimlerin kentin yerleşik alanının yaklaşık iki-üç katı büyüklüğüne ulaşması öngörülmüştür. Bilirkişi görüşüne göre bu kabullerin neye dayandığı, hangi analiz ve araştırma sonucunda bu büyüklüklere ulaşıldığı belirsizdir.
– Malatya-Bingöl-Tunceli Çevre Düzeni Planı davasında da bilirkişi “jeolojik sakıncalı alan” belirlemesinin yapılmadığını tespit etmiştir. Bir çevre düzeni planının jeolojik ve jeomorfolojik yapı ile ilgili bilgileri derlemesi, özellikle afet risklerini azaltıcı önlemlerin alınması için bu alanların planda gösterilmesi gerektiği raporda vurgulanmıştır. Burada da kentsel gelişme alanları birinci ve ikinci sınıf tarım arazilerine doğru kontrolsüzce büyütülmüştür.
– Adana-Mersin bölgesinde de depremsellik ve jeolojik etüt çalışmalarına dayandırılmaksızın alınan nükleer santral, termik santral gibi mekânsal kararlar konusunda bilirkişi heyeti mahkemeyi uyarmıştır. Mutlak tarım alanları üzerinde çok yoğun yapılaşmalar önerilmesinin şehircilik ilkelerine aykırı olduğu belirtilmiştir.