‘AH’LAR AĞACI’NDAN ‘PULBİBER MAHALLESİ’NE KAYBOLUŞ, KENDİNİ ARAYIŞ: DİDEM MADAK ŞİİRİ

-GAZİANTEP-
Didem Madak, içinden çıkılmaz bir dünya yaratmıştır şiirlerinde. Sonra bu dünyadan, çeşitli çıkış yolları arayarak kurtulmak istemiştir. Onun gitmek istediği yer çoğunlukla mutlu olacağını düşündüğü yerdir. ‘Ah’lar Ağacı’nın gölgesinde ah ederek ve ‘Grapon Kâğıtları’yla anılarını süsleyerek çocukluk yaralarının içerisinde kaybolup giden bir çocuk kahramanı oluvermiştir.
Onun şiirlerinde gizlenme, kaybolma cabasının olduğuna tanık oluruz. Madak, çoğu zaman kendi varoluşunu sorgulayan, varoluşuyla hayat arasında bağ kurmaya çalışan bir kadındır. Şair, mutlu olmaya çalışırken mutsuz olduğu, güzel yaşamaya çalışırken bataklığa gömüldüğü bir çelişkinin içindedir. Yaşadığı olumsuzlukların hezeyanları onu bu çökük ruh haline sürüklemiştir. Tutunamama ve kendini arama, şiirini karamsar, bir o kadar da umutlu yapan meselelerdir. Mutlu olmak için yaratmaya çalıştığı masal diyarında yalnız hissetmesi, anne yokluğunun adını çok iyi bilmesiyle ilgilidir:
“Beni kimse bulamazdı/ tanrının arkasına saklansam./ O kocamandı, en kocamandı o./ Bir kız çocuğunun hayalleri kadar.” (Ah’lar Ağacı, s.16)
Onun kaybolma isteğinin altındaki asıl neden anlaşılamamaktır:
“Konuşma, konuşmak istemezsen/ ben konuşurum tavanda koşuşan ışıklarla/ hep aynı şeyi söyle/ beni anla.” (Ah’lar Ağacı, s.71)
Madak, hayattan beklentilerinin karşılanmaması sonucunda bir kaçışa yönelir. Bu kaçış̧ saklanma, kendini gizleme seklinde karşımıza çıkar. Bu kaybolma, gizlenme isteğini kendini masal kahramanlarıyla özdeşleştirip dile getirir. O, şiirlerine kendi yaşantısını yansıtan bir şair olarak, ruhsal bunalımlarını, kendini arayışını, kaybolma isteğini bazen açık bazen kapalı ifadelerle okuyucuya hissettirir:
“Bir beyaz balinanın karnında uyumak istiyorum artık. Camdan pabuçlarım kırık/ Prens de bulamaz beni artık./ Hayata söyleyin bundan sonra gitsin/ Anlamını masallarda arasın.” (Ah’lar Ağacı, s.67)
Şair, beyaz bir balinanın karnında uyumak istediğini belirterek “Pinokyo”ya, “prens de bulamaz beni artık” cümlesiyle de “Kül Kedisi Masalı”na gönderme yapmıştır. Onlar gibi kaybolmak, bulunamamak istemiştir. Metropol hayatıyla çocukluğu terk etmek zorunda kalma durumu, onu daha öncekilerden ayrı bir vazgeçmişliğe sürüklemiştir. “Gecenin Çekmecesi” şiirinde anneyi kaybetme olgusu çok derinden hissettirilir ve onun ölümünden sonra bütün renklerin kaybolup karanlığa gömüldüğünü ifade etmiştir. (Pulbiber Mahallesi, s.17)
Tüm bu kara bulutların arasında neşeli bir dünyaya uyanma zamanı geldiğinde ‘Pulbiber Mahallesi’ne taşınır şair. ‘Pulbiber Mahallesi’ yasadığı yer ile çocukluk anılarının birleşmesiyle oluşan kurmaca bir mekândır. Burada herkes çocukluğunda olduğu gibi çok mutlu ve canlıdır. Bu mahallede de bir arayıştadır ve ne zaman kendisiyle ilgili bir arayışa girecek olsa kendisini çocukluğunda bulmuştur Madak. ‘Pulbiber Mahallesi’nde artık çocukluğundaki mutsuz anılardan çıkmaya çabalayan, büyümek isteyen bir kadın vardır. “Bana artık büyü diyorlar.” diyerek bu dönemlerde kendini büyü işleriyle ilgilenen şair, hayatını ne zaman değiştirmek istese cadı olmaya, büyü yapmaya kalkışmıştır. Şiirlerinde büyülü yemekler yapıp kendini iyileştirmek ve hayatta kalmak istediğini ifade etmiştir.
“Bazı geceler uyanıp sigara içiyorum karanlıkta/ Odamdaki aynada yanıp sönen küçük kırmızı bir yıldızım/ Musevi bir kadının ruhu dolaşıyor evde ya da Müslüman/ Ya da ateist bilmiyorum/ Gelip yamuk tabloları düzeltiyor, biraz çorba içiyor mutfakta/ Sanırım yağmuru yapısalcı bir yaklaşımla karşılıyor/ Saçma bir kadın, anlaşılmaz/ Ama iyidir saçmalamak dostlarını satmaktan/ İyidir adanmak, yalandan/ Bir çocuk romanı olarak anlaşılmıştım artık.” (Pulbiber Mahallesi, s.30)
Kendini tanımlamakta zorluk yaşayan bir kadının çalkantısını gördüğümüz şiirde o, kendini saçma ve anlaşılmaz olarak tanımlamıştır. Daha önce yazdığı şiirlerde, bir çocuk romanı olma isteğinden bahseden Madak, artık bir çocuk romanı olarak anlaşıldığının kabul edildiğini söylemiştir. Belki de burada, artık insanların ondan yetişkin gibi davranma isteklerinden vazgeçtiklerini ifade etmek istemiştir. Artık çocukluğa sığınmaya çalışmanın da bir işe yaramayacağını düşünmeye başlayıp ona umut veren her şeyi ya kaybetmiştir ya da onlardan vazgeçmiştir.
‘Grapon Kâğıtları’nda “Hayatımın üstünde imkânsız kuşlar uçuyor.” (s.39) diyerek mutlu olmanın artık imkânsız olduğunu ifade ederken bu mahallede tüm umutsuzluklara bir başkaldırı vardır. Varoluşunun güzel olduğunu düşünür, mutlu olduğunu söylemek ister ama sonunda hep umutsuzluğa düşer. Mutlu olma çabasıyla umutsuzluk arasında gidip gelir.
“Bay Keltoş on yıl hapislikten sonra/ Göbeğinde dümbelek çalan ve kasımpatı alan bir adam olmuştu./ Sacları dökülmüş dişleri sağlam kalmıştı/ On yıl demli çaylar içmiş̧ ve merak etmişti beni./ Pet şişede şarap yapmış̧ patlatmış̧/ Yine yapmış̧ ve yine patlatmış̧,/ Bazı arkadaşları ölmüştür şarap daha olmadan.” (Pulbiber Mahallesi, s.37)
Şiirde olumlu duyguların arasına sıkışmış kel bir adam vardır, Bay Keltoş’un saçları dökülmüştür, bu kötü bir durumdur, ancak dişleri sağlamdır. Şarap yapmıştır ama patlamıştır. Yani güzel bir şeye başlamış̧ ancak sonunu güzel getirememiştir. Şiir boyunca karanlıklardan sıyrılma, mutsuzlukları geride bırakma çabasıyla umut arayışının yansıması gibidir. Hayata bağlanma gibi sıcacık duyguları hissederken bir anda hayata tutunacak sebebi olmadığını anlayan birinin buza kesmesi gibidir bu şiir.
‘Pulbiber Mahallesi’ndeki diğer şiirlerde de umutsuzluk ve bu duygunun beraberinde getirdiği vazgeçmişlik vardır. “Çatlakların Arasında” şiirinde tutunmaya çalışan, ancak kendini her şeyden vazgeçmekten alıkoyamayan bir insanın serzenişlerini görürüz. Kendine ışın kılıcı yaparak savaşır, mücadele eder ve tutunmaya çalışır. Ancak yaşanılan her şey, onu kötü sonlara götürür.
“İnsanlar öldüler, hep öldüler, bir gün öldüler, anlaşılmaz! / Gecenin çekmecesinde unutuldular sonra / Bir inci kolye gibi dolmuş boncukları.” (Pulbiber Mahallesi, s.17)
Şiirde, annesinin ölümünden sonra bütün renklerin kaybolduğunu, karanlığa gömüldüğünü ifade eder. Bir yandan da mutlu bir şiir oluşturma isteği içerisinde olduğunu gösterir. Adeta kendi yakasından tutup kendisini ışığa doğru itmeye çalışır. Ancak atlatamadığı bu sarsıntı, onun karanlıktan kurtulmasına engel teşkil eder.
Ölüm temi, onun şiirlerinde oldukça geniş bir yer kaplar. Annesinin ölümünden sonra kendi yaşadığı hastalık da onu ölüme yakın tutar. Son zamanlarda yazdığı şiirler, daha çok kendi ölümünü hissetmesinden kaynaklı oluşmuştur denilebilir. “128 Dikişli Şiir” hastanede yattığı son günlerde yazmış̧ olduğu bir şiirdir. Bastan sona, yasadığı ölüm hissini anlatır.
“Bir mutfak cadısıyım bu sıralar/ Çeşitli şeyleri çeşitli şeylere karıştırmak ve seni düşünmek, mırıldanmak/ Bazı büyülü̈ yemekler yapmak/ Bazı şifalı yemekler yapmak/ Ve kalmak istemek ahbap…” (Pulbiber Mahallesi, s.111)
Didem Madak, yarattığı bu mahallenin sokaklarında kaybolan bir çocukken, çıkmaz sokakların başında durup umutsuzluğa meydan okuyan bir kadın oluverir. Geçtiği yolun kaybolan renklerine karşı, gökyüzünün maviliğine kaldırır başını.