YAŞAM 

SESSİZLİĞİN SESLİLİĞİ

Koridorlar… Koridorlar… Koridorlara açılan kapılar… Kapı ardındaki insanlar…

Uzun gibi görünen, birbirine paralel iki koridorun tam ortasında oturmuş okuyorum kitabımı. Saat sabahın 10’u. Halledilmesi gereken küçük bir iş var kapıların ardındakilerden biriyle. Beklenti bu yüzden, sabahın bu saatinde… Sıradan bir iş, sıradan bekleyiş derken sesler geldi kulağıma. Konsantre olup dinlemeye başladım. Elimdeki kitaba olan ilgim çoktan bitti. Gözlerim kelimelerde, beynim kelimelerden ziyade duyduğum seslerde. Usulca kapadım kitabı. Aldım elime kâğıdı kalemi, işte tam şu anda okuduğunuz satırlar yazılmaya başlandı ellerimce…

25 kapı var koridora açılan. 25 ayrı dünya, ayrı insan. Her bir kapı tek bir sahiple bütünlüyor kendini. Kapının hemen yanındaki isimlerden anlamak güç olmuyor hangi kapının kime ait olduğunu. Sesler senkronizasyona giriyor. Bilgisayar açılıyor, cep telefonu çalıyor, birileri sohbet ediyor yanındakiyle. İşte bir kahkaha duydum şimdi. Az önce selam verdi içlerinden biri, karşılığını aldı gülümsememle…

Kapılar gıcırdayarak kapandı yine. Sahipler yine kapılarının ardında…

Oturmuş burada, dinlerken bu “sessiz sesliliği” düşüncelerim hayallerimle bütünlüyor kendini.

Belki şu an hayatını sorguluyor içlerinden biri bilgisayarı açarken.

Belki arayan kişiyi cevaplamak istemiyor çalan telefonun sahibi. Belki kalbi kırık…

Belki uzun zamandan sonra bir araya gelmiş olmanın verdiği keyifle esirgemiyorlar kahkahalarını, sessizliğe ve sabahın bu saatine inat…

Kimisi ailesini düşünüyor…

Kimisi evlenmiş, “Evlilik buymuş” diyor.

Kimisi ay sonunu düşünüyor, “Faturalar birikti yine” diyor.

Kimisi yalnızlığını okşuyor, “Mutluyum be böyle!” diyor… Kendini kandırıyor.

İşte birisi geliyor. Ayak seslerini duyuyorum. Yanımdan öylece geçip gidiyor…

Kapıların kilitleri birer ikişer açılırken bundan önce hiç fark etmemiştim bu sesi çok sevdiğimi ve kapılar kapanırken içimin ürperdiğini hissetmemiştim daha önce.

Kapılar önemliymiş… Bilememişim.

Tamer Kemah ve Sibel Sezal şarkısı dolanıyor dilime:

… Bırak kapıları izin ver gireyim / Acılardan uzak bir yol seçeyim / Unut kapıları bırak gideyim / Anılardan uzak bir yol seçeyim…

Beynimde bu şarkı çalarken ve o kapılardan birinin sahibi geçmiş günün kirlerini çöpe atarken sohbetlere eşlik etti kısa süreli koridor adımları. Birisi, başlayan güne adapte olmak için elinde kahvesi “Ayılmaya çalışıyorum” dedi. Bir diğeri gülümseyerek girdi kapısından içeri.

Sesler yükseliyor. Ben hâlâ buradayım. Kendini uzun zanneden, birbirine paralel iki koridorun tam ortasında… Bir binanın 3’üncü katında… Çukurova Üniversitesi İ.İ.B.F’de. Seyhan’da. Adana’da. Türkiye’de. Asya ve Avrupa’dan oluşan kıtanın Asya kısmında… Ben Dünya’da…

Sessiz sedasız oturup okuduğu kitabı kâğıtlarının altına koyup anları dinleyen ve her anı anılaştırmaya çalışan ben… Çoğunun tanımadığı, gelip geçerken önemsemediği ben, tarihe yazıyorum onların her birini… Yıllar sonra belki de “Unutuldum!” dedikleri anda bu yazı çıkar karşılarına ve düşünürler. Her sabah rutin işlerini yaparlarken varlığını önemsemedikleri bir el onları yazıyordur sessizce… Tanımadıkları bir çift göz onlara bakıyordur… Hayata dokunuyordur!

Anlar bitmez… Bizim gibiler için yazmak da… Yaza yaza kâğıt tükendi. Nerde kaldı bu kapının ardındaki? Ufacık bir işti hâlbuki…

Hayatı yaşanılır ve anlamlı kılan bütün anlara ve insanlara…

________________________________

Not: 16 yıl önce yazılmış bir yazı…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar