YAŞAM 

ESKİ ZAMANLARA UZANAN KÖPRÜ

İşte öyle” deyip bitirmek istediğim hikâyeler var. Ama bitmiyor.

Haliyle yeniden başlayamıyor da…

İnsanı da yeniden başlatabilen bir düğmesi olmalıydı mesela.

Bu olmadı, bu böyle yaşanamadı!” deyip kendini kapatıp açabileceği bir düğme…

Bir çıkış olmalıydı..

Bir çıkış…

Ne hoş laf!

Bütün karamsarlıklardan, hayal kırıklıklarından, hüzünlerden, üzüntülerden kendini sıyırabileceğin bir çıkış…

E, tabii, yaşanılan olumsuzluklarla büyüyor, olgunlaşıyor ve sen oluyorsun, bunu biliyoruz.

Lakin yaşarken insana müthiş acılar hissettiren o duygu zamanları olmasa mıydı sanki…

Ya da olsaydı da bu denli acıtmasaydı…

Böyle acı çekerek büyümeseydik.

Tadı çıkmazdı, değil mi?

Siyah beyaz… Yin Yang… Olmasaydı olmazdılar…

Yaşamın akışını kaçırmışım. Zaman geçmiş ama ben hep aynı yerde kalmışım.

Otobüsle üzerinden geçtiğim köprü fark ettirdi bunu bana.

Otobüs, belediye otobüsü…

Şoförü kadın…

Bakımlı güzel, dili küfürlü…

Bin bir türlü derdi olan insanlar ayrı dertlerle aynı otobüste aynı yöne gidiyorlardı.

Herkesin durağı kendine göre farklı…

On yıllar önce geçtiğim köprünün aynısıydı köprü…

Otobüs aynı otobüs…

Ben…

O köprünün üzerinden geçerken dilek dilerdim ve köprü bitene kadar “Eğer bir balık suda atlarsa dileğim kabul olacak!” derdim…

Balıklar atlardı.

Ama dileklerim hiç kabul olmadı…

Balıklar da bunu hiç bilmedi.

Dileklerim mi yanlıştı yoksa yanlış balıklara mı oynadım bilmiyorum!

On yıllar önce içimden geçirdiğim dileklerin heyecanı şimdi yoktu içimde.

Ah zaman… Ne acımasızsın!

Duraklar geçtim. Her durakta bir anı… Bir yaşanmışlık…

Sanki dün gibi ama dedim ya on yıllar önce…

Yaş almak demek böyle bir şeymiş.

Gençliğin o toy o heyecanlı zamanları yerini sakinliğe, bilince bırakıyormuş.

Her şey yerli yerine oturuyormuş…

Sen büyüyormuşsun…

Dili küfürlü bakımlı otobüs şoförünün “Burada mı inecektiniz?” lafıyla kendime gelip, kendime has durağımda inip adımladım zamanın yollarını.

Otobüs, içinde bin bir derdi olan insanlarla aynı yöne gitmeye devam etti.

Bir çıkışları var mıydı o insanların, bilmiyorum.

Ama olsaydı fena olmazdı…

Balıklar hâlâ zıplıyorlar durgun gölde… Ben dilek tutayım ya da tutmayayım…

Onların umurunda değil olmasını istediğim dileklerim…

Benim onları umursadığımı bilmeden yaşamaya devam edecekler.

Kendi döngülerinde, durgun gölde zıplamaya devam edecekler…

Gerçekleşmesini umduğum ancak hiçbir zaman gerçekleşmemiş olan dileklerimi o zamanlarda umutla beklettiğiniz için teşekkürler, balıklar. Sayenizde umut etmeyi, sonrasında hayal kırıklıklarını yaşadım.

Bir “aç-kapa düğmem” olsaydı o düğmeye hiç basmazdım ben.

Ama bir çıkışım olmasını isterdim.

Nefes aldıracak bir çıkış… Dilersen yine dönersin…

Ama bir nefeslik çıkış…

Olmalıydı.

Gölde balıklar… Köprünün üzerinden geçen nice otobüsler, içlerinde insanlar…

Ayrı dertler, hayaller ama yol aynı yol…

Durgun suyu dalgalandıran balıklar… Geçen mevsim… Acımasız olan zaman…

Ben…

Geçmişin saçlarını okşayıp tuttuğu dileklerin gerçek olmayacağını bilerek aynı köprünün üzerinden geçiyorum.

Ama bu defa bambaşka…

Tavsiyedir, dinlenir: Evgeny Grinko – Dusty Room (Dinlemek için tıklayınız…)

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar