EDEBİYAT 

ROMANA VE ŞİİRE YANSIYAN YÖNLERİYLE “BABA”

Edebiyat sorular sorar. İnsanı anlatan, insanı yansıtan duyguları daha yalın haliyle paylaşabilmek için. Edebiyat sorduğu sorulara cevap arar, paylaştığı duyguların nasıl bir izlenim bıraktığını belirleyebilmek için.

Baba nedir/kimdir? Babalık nedir, nasıl olur/nasıl olmalıdır? Tüm bunların tanımı nasıl yapılır? Her kavramı dar bir çerçevede tanımlamak ne derece mümkündür, tartışılır. Bana göre, insanı anlatan/insana ait olan herhangi bir durumu tanımlamak pek doğru sonuçlar vermez. Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük’te isim, sıfat ve argo şeklinde denizcilik ve mimarlık gibi çeşitli alanları da kapsayan on dört farklı “baba” tanımı bulunuyor. Üretme gücünden dolayı “çocuğu olan erkek”, baba olarak tanımlanırken; “anlayışlı, iyi huylu erkek” ve “koruyucu, babalık duyguları ile dolu kimse” de baba olarak tanımlanır.

Çekirdek aileyi oluşturan “eril” unsur olarak baba, ilk yazılı belgelerden bugüne kadar edebiyatta da varlığını gösterir. Modern edebiyat bağlamında incelediğimiz zaman Tanzimat Dönemi romanında, roman kahramanlarının babasızlıktan dolayı yaşadığı problemler işlenir. Maddi ve manevi anlamda baba otoritesinden yoksun olan bu dönemin roman kahramanları büyük çatışmalar yaşar. Dönem romanlarında hayata geç kalmış, hayatı tanımayan, hayat içerisinde herhangi bir mücadele amacı olmayan, bir nevi “tutunamayan” roman kahramanlarının yaşadığı çatışmalar işlenir. Bu bağlamda Namık Kemal’in ‘İntibah’ romanında Ali Bey örneğinde gördüğümüz durumu Jale Parla, “Babalarını kaybetmiş ve İslam kültüründen kopmuş genç erkekleri bekleyen en büyük felaket ikinci tür kadınların peşinden sürüklenmektir” şeklinde yorumlar. (Parla, 2018: 19) Sema Çetin Baycanlar ise; romanlara yansıyan baba – erkek çocuk ilişkisini, “Türk romanının tarihi seyrine baktığımızda özellikle erkek çocukların babalarını kaybetmeleri ve baba-oğul ilişkisinin irdelenmesi alışıldık bir travma olarak karşımıza çıkar” şeklinde yorumlar.

Tarihsel süreçte Türk romanına baktığımız zaman “baba”nın konumunu çok farklı boyutlarda görmekteyiz. ‘Aşk-ı Memnu’ romanında annesini kaybeden Nihal’in anne varlığından yoksun olmasından dolayı zayıf bir kişiliğe sahip olması, normal olmayacak derecede baba sevgisine ihtiyaç duyduğunu gösterir. Aynı romanda Bihter üzerinden de farklı açıdan baba-kız okuması yapmak mümkündür. Baba yoksunluğu yaşayan Bihter’in Adnan Bey ile yaptığı evlilik babasızlık – baba arayışı açısından değerlendirilebilir. ‘Yaprak Dökümü’ romanında geleneksel aile düzenini temsil konumunda olan Ali Rıza Bey, baba olarak ahlakçı tutumuyla ön plandadır. Ali Rıza Bey’in, aile içerisinde ahlakçı bir tutum sergilemesine rağmen Hayriye Hanım ve çocukları karşısında pasif konumda yer alması ailedeki yapraklarının dökülmesine yol açar. Orhan Pamuk’un ‘Kırmızı Saçlı Kadın’ romanında baba-oğul ilişkisi Oedipus Kompleksi üzerinden yansıtılır okura. Romandaki önemli bir ayrıntı ise ‘Şehname’de yer alan Rüstem ve Sührab hikâyesine yer verilmesidir. Oedipus ile Rüstem-Sührap anlatısı arasında “öldürülen özneler” açısından fark vardır. Kemal Varol’un kaleme aldığı ‘Âşıklar Bayramı’ romanında ise roman kahramanı Yusuf’un eksik kalmış, tamamlamamış hayatının hesaplaşması olarak, baba-oğul ilişkisi yansıtılır.

Roman dünyası uzun bir yolculuk… Sonu olmayan, tamamlanmayan, tamamlanmasını istemeyeceğimiz bir yolculuk. Seçili romanlar üzerinden “baba” figürüne kısaca yer versek de ele alacağımız, değerlendireceğimiz ve konuşacağımız çok sayıda roman var “baba” ve “babalık” olgusunu yansıtan… Bu romanlardan sonra bir de şiirimizin kısa tarihinde bir gezintiye çıksak?

/ Cahit Sıtkı Tarancı – Cemal Süreya – Nâzım Hikmet – Sabahattin Ali \

Tanzimat Dönemi’yle birlikte gelişmeye başlayan modern şiirimizde “baba” ve “babalık” kavramlarıyla birlikte aklıma ilk gelen isimler arasında Recaizade Mahmud Ekrem ve Tevfik Fikret yer alıyor. Recaizade Mahmud Ekrem, doğarken ölen kızı Piraye ve daha sonraki yıllarda oğlu Nijad’ın ölümü üzerine büyük bir yıkım yaşar. Evlat acısını derinden yaşayan Ekrem, bu acıyı farklı zamanlarda, farklı türler üzerinde kaleme aldığı yazılarında yansıtır. Ekrem’in iç dünyasını en yalın haliyle, bütün samimiyetiyle kaleme aldığı yas şiirlerinde görürüz:

Olmadın yavrum niçin bir kerrecik handân bana?/ Pek ağır geldi bugün bilmem neden hicrân bana?/ Çâre-saz ol bâri sen ey dîde-yi giryân bana!” (Recaizade Mahmud Ekrem, ‘Tahassür’)

Tahassür’ şiiriyle kızı Piraye’ye seslenen şair, büyük yasını ise Nijad’ın ölümüyle yaşar:

Bu ayrılık bana yaman geldi pek,/ Rûhum hasta, kırık kolum kanadım./ Ya gel bana, ya oraya beni çek,/ Gözüm nûru oğlucuğum, Nejâd’ım!” (Recaizade Mahmud Ekrem, ‘Ah Nejad’)

Tevfik Fikret ve oğlu Halûk… Kaç araştırmaya konu oldu bu baba-oğul ilişkisi yaşama ve edebiyata yansıyan yönüyle? Haklarında yazılan yazılar, müstakil olarak hazırlanan kitaplar ve yapılan tartışmalarla… Şairin biricik oğlu olan Hâluk, Fikret’in şiirinde önemli bir özne olarak yer alır. Oğlu Halûk’un ideal bir evlat olmasını isteyen bir babanın tahayyülünü okuruz Fikret şiirlerinde… ‘Zelzele’ şiirinde oğlu Halûk’un dünyaya gelişini anlatır Fikret:

Sen işte böyle siyah günlerin misâfirisin,/ Hayâtın elbette/ Kolay ve neş’e-fezâ bir seyâhat olmayacak;/ Lâkin/ Bu tîh-i mihnette/ Kolay ve neş’e-fezâ bir seyâhatin ancak/ Hayâli vardır; uzak bir serâb için koşmak/ Nihâyetinde yorulmak ve boş yorulmaktır;/ Hayâtı dîv-i hakîkatle çarpışan kazanır;/ Zafer biraz da hasâr/ İster.

Fikret, bu şiirin ardından oğlu Halûk hakkında; ‘Halûk İçin’, ‘Halûk’un Sesi’, ‘Halûk’un Bayramı’, ‘Halûk’a’, ‘Yine Halûk’ başlıklı şiirler yazar. Eğitim için yurt dışına giden oğluna en güzel veda sözlerini ‘Halûk’un Vedâ’ı’ başlıklı şiirinde dile getirir:

El-vedâ’, ey sevimli yolcu! Gecen,/ Gündüzün dâimâ yüzün gibi şen,/ Rûh-ı sâfın kadar beşûş olsun;/ Geçtiğin yer çiçek, çimen dolsun/ El-vedâ’, ey şerefli yolcu! Hayât/ Bir karış yol; fakar şuûn, akabât/ Onu her gün biraz büker, uzatır/ Ey şetâretli yolcu, gün kısadır,/ Gece ba’zan mahûf olur; lâkin/ Sen cesûr ol, gayûr ol. En sâkin/ Yolculuk uykudur. Büyük kuşlar/ Yenecek dalga, yok, kasırga arar.

Fikret’in şiirlerinde özne konumunda yer alan Halûk, bir söyleşisinde, “Ah, keşke daha az bağlı olup da beni ara sıra kucağına alıp okşasaydı! Hep bunu beklerdim. Belki inanmayacaksınız ama beni bir kez bile kucağına aldığını anımsamıyorum. Belki almıştır da ben unutmuşumdur” şeklindeki söylemiyle baba sevgisine/şefkatine olan ihtiyacını dile getirir. (Karaveli, 2005: 29) Buna benzer bir baba sevgisi özlemi Ayşe Sarısayın’ın babası Behçet Necatigil’i anlattığı ‘Çok Şey Yarım Hâlâ’ adlı eserde de görülür:

Ortaokul yıllarımda babama bakar ve onun asla evlenmemesi gereken bir insan olduğunu düşünürdüm. O dönemde tuttuğum günlüklerde, ‘Babam mükemmel bir insan belki, ancak evlenmemesi gerekirdi; yalnız yaşaması daha doğru olabilirdi. (…)’ şeklinde pek çok yorum var. Bu düşüncemin kaynağı, babamın evde olduğu süreleri hep çalışarak geçirmesi ve bizlerle paylaşımının az olmasıydı.” (Sarısayın, 2011: 105).

Galiba bir yerde yaşama yansıyan duygularla edebiyata yansıyan duygular farklı oluyor…

Toplumun temelini oluşturan aile kurumunda anne ve çocukla birlikte en temel bileşenlerden biri olan “babalık”, bir kültür unsuru olarak, kültürün bir parçası olarak toplum-insan-kültür üçgeninde yerini alıyor. Toplumun temelini oluşturan aile kurumunun da anne ve çocukla birlikte en temel bileşenlerinden biri. Geleneksel sistemde eril tahakküm olarak otoriteyi simgeleyen “baba” figürünün rol ve sorumlulukları zamana ve mekâna göre değişim gösterir. Yaşama ve edebiyata yansıyan yönleriyle baba ve babalık üzerinden ‘sevgi-sevgisizlik’, ‘ilgi-ilgisizlik’ ve ‘umursama – yok sayma’ gibi bazı duygu zıtlıklarını da görürüz.

Baba”, varlığı ve konusuyla edebiyata bütünüyle yansır. Romanda, öyküde, şiirde ve diğer türlerde. “Baba” şiirleri deyince aklınıza ilk gelen şiirler hangileridir? Bu konuda pek çok şiir kaleme alınmış elbette. Can Yücel’in ‘Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim’, Nâzım Hikmet’in ‘Baba’, Cemal Süreya’nın ‘Sizin Hiç Babanız Öldü mü?’ başlıklı şiirleri en bilinen şiirlerdendir.

/ Canan Yücel – Hasan Ali Yücel – Can Yücel \

Oktay Akbal; Can Yücel’in, babası Hasan Ali Yücel’e ithafen yazdığı ‘Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim’ şiirinde bir çeviri yüzünden yedi buçuk yıl ceza aldığını, Adana Tutuklarevi’nde kaldığı dönemde yazdığını belirtir. Şiir, bir çocuğun babasına olan özlemini en yalın şekilde yansıtır. Şiirde babasının fiziksel özelliklerine de yer veren Can Yücel, kendisiyle babası arasında bazı açılardan benzerlik ilişkisi kurar. Şair, maarif müfettişi olan babasının işlerinin yoğunluğundan dolayı baba özlemi yaşar…

Cemal Süreya, ‘Sizin Hiç Babanız Öldü mü?’ şiirinde babanın ölümüyle yarım kalma – eksik kalma duygusunu yansıtır. Bazı kaynaklarda Cemal Süreya’nın bu şiiri yazdıktan dört sene sonra babasının vefat ettiği bilgisi yer alır. Bu bilgiyi göz önünde bulundurunca şairin hayattayken babasının ölüm durumunu yansıtması ve körlük imgesine başvurmasından dolayı şiir üzerine Oedipus Kompleksi ekseninde bir okuma denemesinin yapılabileceği mümkün görünüyor:

Sizin hiç babanız öldü mü?/ Benim bir kere öldü, kör oldum./ Yıkadılar, aldılar, götürdüler./ Babamdan ummazdım bunu, kör oldum.

Cahit Sıtkı’nın ‘Gariplik’ şiiri, “Babam kırdı beni, ilkönce babam” dizesiyle başlar. Bu dizede çocuğun babasına olan kırgınlığını “ilkönce” ifadesinden ötürü ilk çocukluk döneminde annesiyle olan ilişkisiyle değerlendirmek mümkündür. Şiir, “Nankör çıktı iyilik ettiğim adam” şeklinde devam eder. Şair bu ifadeleriyle babasının kendisine yanlış yaptığını dile getirirken, şiir içerisinde geçen “Garibim dünyada garip nafile” dizesiyle de toplum içerisinde yer edinememe durumu anlatılır.

Sabahattin Ali, ‘Babam İçin’ şiirinde ölüm acısına vurgu yapar. Bu ölüm aniden gelen, beklenmeyen bir ölümdür:

Allah’ım! İşte bugün./ Şu zavallı ömrümün/ En matemli günü./(…) Ben bugün haber aldım:/ Babamın öldüğünü./(…) Daha birkaç gün evvel,/ Yüzümü okşayan el,/ Şimdi toprak oluyor.

Şair, şiirde birtakım ifadelerle kendisini babasıyla özdeşleştirir. Babasının varlığı kendisine güç verir. Babanın göğsü onun için bir dayanaktır:

Ah baba! Daha düne/ Kadar senin göğsüne/ Saklıyordum başımı.

Rıfat Ilgaz, ‘Baba’ şiirinde şimdiye kadar incelediğimiz örneklerden farklı olarak baba konusunu işler. Bu şiirdeki baba emekçi, çalışkan ve mücadeleci bir babadır:

Küçük işler peşinde harcadın/ altmış üç yılını; mum sattın, kürek çektin,/ kul oldun sonunda bir kapıya.

Şiirde hem babanın onurlu yaşamına yönelik hem de toplumsal sisteme yönelik bir eleştiri de görülür:

Çıkarı olduğu halde işinin/ kaplarını doldurmadın vaktinde,/ sessiz sedasız göçtün aramızdan;/ ne ölümün geçti gazeteye/ ne dokuz göbek soyun.

Modern şiire yansıyan yönleriyle “baba”… Daha konuşacağımız onlarca şiir var, okuyacağımız paylaşacağımız romanlar var. Bir yerde biz susalım, edebiyat konuşmaya devam etsin. Hayat bir yönüyle muamma, her yönüyle yaşamaya değer! Bazı değer yargılarımız vardır hayat içerisinde. Bu değer yargıları genellikle yaşadığımız toplumla şekillenir. Zamanla, yaşayarak, paylaşarak artar ve çoğalır… Saygı gibi, vefa gibi, anne-baba-öğretmen gibi… Hepimiz hayatımızın bir döneminde usta-çırak ilişkisi yaşamış, öğrenmiş, öğrendiklerimizi de paylaşmışızdır. Evde aile, okulda öğretmen, iş yerinde usta… Bizlere vefa duygusunu göz ardı etmememiz gerektiğini hatırlatan halk ozanımız Âşık Veysel’in dizesiyle yazıma son veriyorum:

Ben bir insanoğlu, sen bir dut dalı/ Ben babamı, sen ustanı unutma…

/ Âşık Veysel \

KAYNAKLAR:

– Akyüz, K., (1985). ‘Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi’ (11. Baskı). İstanbul: İnkılâp Kitabevi Yayınları.

– Çetin Baycanlar, S., (2011). ‘Halit Ziya’nın Romanlarında Yalnızlık ve Ölüm Çemberinde Tutunamayanlar’, Journal of Turkish Studies, vol.6, no.3, 615-622.

– Karaveli, O., (2005). ‘Tevfik Fikret ve Halûk Gerçeği’, İstanbul: Pergamon Yayınları.

– Parla, J., (2018). ‘Babalar ve Oğullar / Tanzimat Romanının Epistemolojik Temelleri’. İstanbul: İletişim Yayınları.

– Sarısayın, A., (2011). ‘Çok Şey Yarım Hâlâ / Ayşe Sarısayın Babası Behçet Necatigil’i Anlatıyor’, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

– https://sozluk.gov.tr/ => (Baba Maddesi)

– https://core.ac.uk/download/pdf/38324585.pdf (Son Erişim Tarihi: 20.06.2021)

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar