GÜLMEYE DAİR HÜZÜNLÜ KİMİ NOTLAR
-ADANA-
“Taliban, komedyen Khasha Zwan’ı öldürdü” şeklinde servis edilen haberlere rastlıyorum birkaç gündür. Bahsedilen ismin bir araç içinde, silahlı iki adam arasında götürülmek üzere olduğunu ve yüzüne vurulduğunu gösteren kısa bir videoyla paylaşılmış bu haberler. Detaylı bilgi almak için kısa bir arama yaptığımda haber içeriğinin değişiklik gösterdiğini fark ettim. Kimi kaynaklar bu durumun bir iddia olduğunu söylerken, kimisi Taliban’ın yalanlayıp sonrasında kabul ettiğini söylüyor. Bazı kaynaklar ise Khasha Zwan’ın komedyen olmadığını, polis olduğunu, insanları güldüren kısa videolarının yayılmasıyla birlikte yakalanıp öldürüldüğünü aktarıyor. Burada Khasha Zwan’ın –komedyen olmasa bile– insanları güldürebilmesi ve bu durumun Taliban tarafından kabul görmemesi meselesi, “gülmek” eyleminin neden bu kadar tehlikeli bulunduğunu bir kez daha düşündürüyor.
Otokratik rejimlerin hâkim olduğu toplumlarda, bir inanç ya da fikrin radikalleştiği dönemlerde açığa çıkan mizahtan hazzetmeme durumunun gelebileceği son noktadır Afganistan’da yaşanan. Gülmek eyleminin kişide yarattığı gevşeme, duygularını açığa vurma durumu ciddiyeti ve beraberindeki korku kaynaklı gerilimi ortadan kaldırır. Kişi kendisini daha rahat ifade eder, aklından geçenleri çekinmeden ortaya koyar. Bu durum karşısındakilere de yansır. Gülmek, çok sık yinelendiği gibi bulaşabilen bir eylemdir. Bir toplumdaki korku iklimini ortadan kaldırmanın en etkili ve hızlı yöntemi bu nedenle mizahtır.
Umberto Eco’nun ilk romanı olan ‘Gülün Adı’, bir manastır etrafında yaşanan tarikatlararası görüş ayrılığını, cinayet için görevlendirilen bir rahibin başından geçenler üzerinden aktarır. Olaylar Orta Çağ İtalya’sında geçer. Skolastik düşüncenin egemen olduğu bu dönem Avrupa tarihinin en karanlık dönemi kabul edilir. Romana ait en etkileyici bölümlerden birinde kahkahanın egemenler üzerinde yarattığı korkuya değinilir:
“–Kahkaha sizi neden bu kadar korkutuyor? Yüzünde kaş çatmanın derin çizgilerini, surat asmanın ekşi mimiklerini mask gibi barındıran keşiş yanıt verir: –Kahkaha korkuyu öldürür ve korku olmazsa inanç da olmaz. Çünkü şeytan korkusu olmazsa tanrıya ihtiyaç da kalmaz.”
Manastırdaki kütüphanenin yasaklı bir bölümü de vardır. Bu bölümdeki eserlerden biri de Aristo’nun ‘Poetika’sına ait ikinci cilt, yani komedya bölümüdür. Bu cildi saklayarak gülmeye engel olunamayacağı da ifade edilir.
Achero Manas tarafından yönetilen 2003 İspanyol yapımı ‘Noviembre’ filminde de kahkahanın bütün ciddiyeti dağıttığı, seçkin sınıfa kafa tuttuğu bir sahne vardır. Alfredo ve arkadaşları, kültür bakanlığı politikalarını, sanatın belli bir sınıfa hitap etmesini, alternatif sanat anlayışının tutunamadığı şartları bir opera temsili sırasında protesto etmek isterler. Opera sanatçıları sahne almaya başladıktan kısa süre sonra Alfredo, sahneye bir salıncak üzerinde kahkahalar atarak dâhil olur. Müziği susturur ve kahkahalar eşliğinde taleplerini, olumsuz şartları dile getirir. Kahkahalar izleyenleri rahatsız eder ve bu girişim izleyen seçkinlere yapılmış bir hakarettir adeta. İzleyiciler arasında farklı yerlerde oturan arkadaşları da enstrümanlarıyla Alfredo’ya eşlik etmeye başlarlar. Perdenin kapanması, arkadaşlarının güvenlik tarafından engellenerek dışarı çıkmaya zorlanmasıyla Alfredo son hamlesini yapar. Bir tabanca çıkarır ve tabancayı seyircilere doğrultur. Bu sırada güvenlikten sorumlu bir personel de tabancasını Alfredo’ya doğrultmuştur. Alfredo, tabancayı ateşler ve ucunda bir çiçek belirir, tam bu sırada güvenlik de Alfredo’yu hedef alarak silahını ateşler. Alfredo’nun cansız bedeni salıncağın üzerinden yere doğru sallanır. Alfredo, sanatın bağımsızlığını savunan genç idealist bir tiyatrocudur. Sanatı elinde bulunduran ve güdümüne alanlara karşı yönelttiği silah ise kostümü, makyajı ve en önemlisi kahkahasıdır. Kahkaha, daima toplumu ve yok sayılanı temsil etmiştir. Modern tiyatroda, trajedi ve komedi arasındaki sınıfsal farklılık da bunun ifadesidir.
Bir de Eduardo Galeano’nun aktardığı din ve kahkaha arasındaki bağı özetleyen anlatıya bakalım:
“(…) İlkbaharın yeniden doğuşunun gülerek kutlandığı Pagan kültüre özgü kahkaha bayramı Katolik Kilisesi’nin kararı sonucu her yılın mart ayında İncil’de güldüğünden bir kere dahi bahsedilmeyen İsa’nın yeniden doğuşuyla çakışır oldu. Ve yine kilise kararıyla Vatikan tam bu sevinç bayramının doruğa ulaştığı noktaya inşa edildi. Orada eskiden kalabalığın kahkahalarının yankılandığı o uçsuz bucaksız meydanda bugün, içinde hiç kimsenin asla gülmediği bir kitap olan İncil’den bölümler aktaran Papa’nın boğuk sesi dinleniyor.”
‘Aynalar’da geçen bu kısım Umberto Eco’nun ortaya koyduğundan pek de farklı sayılmaz.
Mizahın iktidarlar karşısında toplumun en güçlü silahı olduğu gerçeğini ortaya koyan bu örnekler, gülmenin bireylerarası bağları güçlendirdiğinin kanıtıdır. Saygınlığı, ciddiyet ve mesafeyle sınırlamak, bir de bunu ahlaklı oluşa yormak devlet geleneği haline geldiğinde kahkaha sakıncalı olabiliyor maalesef. Bir de başka bir tabu olan “kadın” bu eylemde bulunursa vay haline. Ne de olsa “Kadın iffetli olacak, herkesin içinde kahkaha atmayacak” diyen bir zat-ı muhterem bunu yıllar önce ortaya koymuştu.