YALNIZ DEĞİLSİNİZ
-MANİSA-
“Ateşi ve ihaneti gördük/ ve yanan gözlerimizle durduk bu dünyanın üzerinde.” diye başlar Nâzım Hikmet, ‘Kuvayi Milliye Destanı Birinci Bap’a.
O günden bu yana da çok şey gördü geçirdi insanlık. Hep olduğu gibi…
Hâlâ nelerini görmekteyiz.
İki yıl devam eden bir salgın, sürekli yeni varyantlar vardı hayatımızda, aşı polemikleri, tüm bunların ortasında yitip giden canlar ve belki ailemizden, yakın çevremizden kaybettiklerimiz oldu. Bunların hiçbirini umursamayıp gönül rahatlığı ile yaşantısına devam edenler de oldu.
Daha düne kadar bu salgının hayatımıza vurduğu ket, sağlığın ve nefes almanın bu denli kıymetini tokat gibi yüzümüze çarpsa da insanlıktan nasibini alamamışlar, görüyoruz ki yine aynı! Her gün bir kadın cinayeti… Fiziksel, sözel ve cinsel şiddete maruz bırakılan kadınlar. Demeye dilim varmıyor ama hâlâ çocukların taciz edildiği, tecavüz edilip öldürüldüğü, hatta oyun çağında kendinden yaşlı denebilecek kocalara verildiği rezil bir dünya!
Fotoğraf sanatçısı Mehmet Turgut’un yıllar önce ‘Âlâ Portreler’ adlı bir fotoğraf sergisi vardı. Tanıtım videosunu izlerken tiyatro ve sinema oyuncusu Yetkin Dikinciler’in anlatımını çok beğenmiştim, hâlâ unutmam. Şöyle diyordu:
“Aslında kendim söylemiyorum bunu, bir edebiyatçı arkadaşımdan ödünç alıyorum: ‘Bir hırkadır giydiğimiz, başkalarının çıkardığı.’ Bizden önce hayatlar vardı, bizden sonra da hayatlar olacak. Biz arada bir yerde bir hayat yaşıyoruz.”
Nâzım’ın dediğine dönüyorum yine, bu dünyanın üzerinde durmaya çalışıyoruz, yani onca acı, yoksulluk, haksızlık, adaletsizlik ve ölüm karşısında, onca ihanet, ikiyüzlülük, vefasızlık karşısında. Bazısı “Ben mi kurtaracağım?” mottosuyla sessiz bir yemin töreninde söz birliği etmiş gibi düzene ayak uydurup kaygısızca devam edebiliyor yaşamaya. Sessiz kalamayanlarsa bir umuda tutunup doğru bildikleri yolda yürüyenler hâlâ.
Bu sabah yeni bir kitaba başladım: ‘Kalpsiz Bir Dünyaya İnat – Hepberaber’
Duruşuna, yaşam tarzına, kalemine hayran olduğum güzel kadın Ece Temelkuran’ın Aralık 2021’de yayımlanan ve “Bu kitabı insana olan inancımı yitirmemek için yazdım.” dediği kitabı.
“Ne de olsa dünya böyle bir yerdi, haramilerin hükmettiği bir düzende doğru durmak, doğru sevmek, doğru düşünmek, doğru hareket etmek, diye düşündük, bizi yalnızlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor.” Yalnız olmadığımızı bilmeye ihtiyacımız var. Ben bu yüzden okuyorum, edebiyatın iyileştirici gücüne sığınıyorum. Şimdi bu yüzden yazıyorum, biliyorum ki orda içimdeki seslere ortak olabilecekler var. Aynı şarkıyı söyleyebiliriz: “Yaşamak görevdir bu yangın yerinde/ yaşamak insan kalarak…”
Geride kalan bir yıl boyunca olmuş bitmiş, gelmiş geçmiş şeylere söyleyecek çok şey var belki daha; ama büyük yazarlar, şairler o kadar iyi dile getirmişler ki, bu yüzden son sözü Sait Faik’e bırakıyorum:
“– Nasıl bir dünya mı? Haksızlıkların olmadığı bir dünya… İnsanların hepsinin mesut olduğu, hiç olmazsa iş bulduğu, doyduğu bir dünya… Hırsızlıkların, başkalarının hakkına tecavüz etmelerin bol bol bulunmadığı… Pardon efendim! Bol bol bulunmadığı ne demek? Hiç bulunmadığı bir dünya…”
Böyle bir dünya arzulayanlara…
İyi yıllar efendim!