POLİTİKA TOPLUM 

SOSYAL HABİS

Sıcak bir ağustos akşamıydı.

Bıçaklı saldırıya uğrayan asistan doktor, ilk müdahaleyi kendisi yaptı.

Plastik cerrahi asistanıydı.

Sol kolunda dirsek bölgesinden aldığı yara ile “radial sinir” tamamen kesilmişti.

Uzman doktor olmasına bir yıl kala, tüm mesleki geçmişi yok olabilirdi.

Çünkü sol bileğini kullanamıyordu.

Hemen ameliyata alındı.

El mikro cerrahı” hocası tarafından yapılan ameliyatın sonucu, aylar sonra belli olacaktı.

Sonraki süreç belirsizlik, korku ve endişeyle geçti.

Altı ay süren meşakkatli bir tedavi programı ile sol bileğini yavaş yavaş kullanmaya başladı.

Yeniden doğmuş gibiydi.

Ancak sekizinci ayda kliniğine ve ameliyatlara geri dönebildi.

Şimdi yeniden hastalarına şifa olmaya devam ediyor.

Cilt kanserlerini, yanıkları tedavi ediyor.

Dilerim, önceki gün saldırıya uğrayan asistan doktor da tam şifa bulabilsin.

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde bıçaklı saldırıya uğrayan ortopedi asistanının parmaklarının ampute edildiği (kesildiği) haberleri dolanıyor medyada.

Eğer öyleyse, artık cerrahlık yapması mümkün olamayabilir.

Onlarca yıllık emek ve eğitim ile gelinen yer, bir hastane odası.

Gözyaşı ve hayal kırıklıkları ile…

Artık ne olacağını bilemeden, hangi yola gideceğini kestiremeden, yeniden bir başlangıca hazırlanacak.

Belki yeniden uzmanlık sınavına hazırlanıp girecek.

Yaralı eli ve daha da önemlisi, yaralı gönlüyle…

Bizim haberimiz bile olmayacak sonrasından.

Her gün gördüğümüz haberlerden biriydi o, ertesi gün unutulup giden…

Sedat Peker ile Süleyman Soylu’nun düellosuna bakacağız yine.

Mahalledeki yangını izler gibi…

Her konuyu bilen kadrolu uzmanlar, uzun uzun tartışacaklar televizyonda.

Sonra belki Alaattin Çakıcı denen reis(!), yine bir mektup yazacak.

Merakla okuyacağız, kimi nasıl tehdit ettiğini…

Bir nevi sosyal intihardır bu.

Siyasete şiddet, tehdit ve mafyalaşma egemen olmaya başlamışsa…

Hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku işliyorsa…

Demokrasi yerine otokrasi, güçler ayrılığı yerine tek adam hâkimiyeti varsa…

Ve biz sanki film izlermiş gibi, olanı biteni safça izliyorsak…

Bedeli önce gençlerimiz ödüyor.

Popülizm ve siyasi çıkar uğruna, örneğin sağlık sistemi yozlaşıp, toplum sağlığı performans ölçütlerine feda ediliyorsa…

Devlet hastanelerinin yerini kartelleşmiş devasa özel sektör hastaneleri alıyorsa eğer…

Sağlık çalışanları, pandemideki üstün fedakârlıklarının karşılığını bile, maalesef ardı arkası kesilmeyen saldırılar ile almaya devam ediyor.

Kimi hayatını kaybediyor, kimi geleceğe dair umutlarını…

Ve toplumumuzun en eğitimli kesimi doktorlar, artık yavaş yavaş terk etmeye başladılar.

Bilmeyen varsa anlatayım:

Çoğu yurt dışı planları yapıyor ne yazık ki.

Kimi Almanca öğrenmeye çalışıyor, ikinci bir yabancı dil olarak.

Kimi İspanyolca veya İtalyanca…

Japonca öğrenenleri var.

Günü gelince gidiyorlar.

Daha medeni bir ortamda uzmanlık eğitimi almak için gidiyorlar.

Poliklinikte şiddete uğramamak veya serviste bir hasta yakını ile tartışmamak için gidiyorlar.

Acil serviste hasta veya yakınlarının kapıları yumruklamadığı bir yerde çalışmak için gidiyorlar.

Bilmiyorsanız inanmayacaksınız belki, hastanede görevli polis ile neredeyse aynı maaşı alan asistanlar, borç almadan insanca yaşayabilmek için gidiyorlar.

Ve aslında, ölmemek için gidiyorlar.

Biz Sedat Peker’in yeni videosunu bekleyelim yine, merakla.

Belki 50 milyon üstü izlenme ile yeni bir rekor kırarız.

Ve hastalandığımızda, kalabalık koridorlu hastanelere koşalım yine.

Kurtlar Vadisi’nin Polat’ı gibi, çalımlı ve alımlı(!)…

Farkında olamadan, bu “şiddet kaynaklı sosyal habisin” geleceğimizi nasıl çürüttüğünü…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar