SİYAH-BEYAZ ÇANAKKALE
-ANKARA-
18 Mart Çanakkale Zaferi…
Farkında mısınız?
Çanakkale Savaşı dendiğinde, hep şehitlerimizi yâd ederiz, yüreğimiz yanarak!
Peki, niçin bu kadar çok şehit verildiğini sorguladık mı hiç?
Ya da çok daha az kayıpla, yine zafer kazanılamaz mıydı?
En son söylenecek olanı, en başta söyleyelim: Çanakkale’de bu kadar ağır zayiat verilmeyebilirdi!
Bakın anlatayım:
Çanakkale Savaşları iki bölümdür: ‘Deniz Harbi’ ve ‘Kara Muharebeleri’.
Pek bilinmez, Boğaz’daki ilk savunma 1912’de İtalyanlara karşı verilmiştir.
1915’in provasıdır adeta.
1915 Boğaz Savunması ise Cevat Çobanlı Paşa idaresinde yapılmıştır.
Kararlar millidir.
Boğaz Savunması, ateş ve engellerin muhteşem koordinesi ile tasarlanmıştır.
17 Mart gecesi, Nusrat gemisinin Erenköy açıklarına ve kıyıya paralel döşediği mayınlar, harbin sonucuna etki etmiştir.
Kısa menzilli ve sürekli yer değiştiren topçu, savunmada çok etkili olmuştur.
Bu bölüm Beyaz Çanakkale’dir.
Bir de ‘Siyah’ olanı var Çanakkale’nin; 25 Nisan Kara Muharebeleri ile başlayan…
Ordu komutanı, Alman mareşali Liman von Sanders’in idaresinde yapılan bölümdür.
Ve ilk sorun daha “savunma konseptinin” belirlenmesinde yaşanır.
Sanders Paşa, kıyıda zayıf kuvvetlerle keşif ve gözetleme yapıp asıl kuvvetlerin geride ikinci hatta tertiplenmesini emreder.
Başta Yarbay Mustafa Kemal olmak üzere, Türk komutanların ısrarlı itirazlarına kulak asmaz.
İşte, Çanakkale’de ağır zayiatın birinci nedeni, Sanders Paşa’nın cinayet misali bu emridir.
Askeri uzman olmaya gerek yok.
Birlikte düşünelim:
Çıkarma yapacak kuvveti en hassas ve korumasız, dahası toplu hedef olduğu deniz ulaştırması ve kıyıya çıkarma aşamasında mı imha etmeyi düşünürsünüz, yoksa kıyıya çıkmasına mı izin verirsiniz?
Hele Gelibolu gibi savunma derinliği olmayan dar bir coğrafyada, düşman kuvvetlerinin kıyıya çıkmasına izin verilirse, on binlerce asker daracık bir alanda birbirini boğazlar.
İşte, Sanders, verdiği emirle, çıkarma yapan kuvvetlerin kıyıya çıkmasına izin vermiş ve her iki tarafın da kayıpları büyük olmuştur.
Oysa kıyıda kuvvetli bir savunma tesis edilseydi, çıkarma yapan İngiliz ve Anzak kuvvetleri kıyıya çıkamadan imha edileceği için, Türk tarafının kaybı böylesine ağır olmayacaktı!
Daha harbin başında, Maydos Bölge Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, ordu komutanı Alman Sanders Paşa’ya bizzat karşı çıkmış ve savunma konseptinin değiştirilmesini istemiştir.
Sözünü dinletemeyince, önce bölgedeki kolordu komutanı Esat Paşa’dan Alman komutan ile görüşmesini rica etmiş, ardından Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya durumu rapor etmiş; ama ne yazık ki sonuç değişmemiştir.
Yani Çanakkale’deki ağır zayiatımız kader değil, Alman komutanın suikastıydı!
Ve tek sorun bu değildi Siyah Çanakkale’de…
Gelibolu Yarımadası küçük ve dar bir alan, büyük birlik muharebeleri için.
İşin ilginç yanı, bu bölgeyi denizden çıkarmaya karşı savunacaksanız, bu küçük coğrafya size avantajlar sağlıyor.
Güneyde Seddülbahir plajları ve batıda Kabatepe-Arıburnu hariç, diğer bölgeler çıkarma yapmaya uygun değil.
Büyük uçurumlar ve derin yarlar, büyük kuvvetleri Seddülbahir ve Kabatepe bölgesine yönlendirir.
O halde bu bölgelerde kuvvetlerinizi tertiplerseniz, güçlü bir savunma yapabilirsiniz.
Peki, Sanders Paşa ne yapmış?
Elinde altı tümeni var.
Mustafa Kemal’in komutanı olduğu 19’uncu Tümen’i yedek birlik olarak ikinci hatta çekmiş.
Sonra asıl savunma bölgesi dediğimiz Seddülbahir ve Kabatepe bölgelerine sadece bir tümen görevlendirmiş. Onu da kıyıda zayıf olacak şekilde tertiplemiş.
Diğer dört tümenden ikisini, en kuzeyde, savunma harekâtı ile hiç ilgisi olmayan Saroz-Bolayır’da, son iki tümeni de daha da ilgisizce Anadolu yakasında Kumkale’de görevlendirmiş.
İşte, zayiatın bu kadar ağır olmasının ikinci nedeni, stratejik tertiplenmedeki korkunç hatadır.
25 Nisan günü, Yarbay Mustafa Kemal komutasında, Conkbayırı’nda yapılmak zorunda kalınan taarruzun sebebi, bölgede savunma yapacak kuvvet bulunmamasındandır.
“Ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçen zamanda, yerimize başka birlikler, başka komutanlar gelebilir!” diye emir veren Mustafa Kemal, bu emri zorunluluk nedeniyle vermiştir.
Ve kendisi taarruz ederken, bu bölgeye kuvvetlerimizin gelmesini beklemektedir. Yani bölge takviye edilmelidir.
Bütün tümenle yapılan bu karşı taarruzdan, Alman ordu komutanının haberi bile yoktur oysa…
Alman mareşali, Saroz-Bolayır bölgesine gitmiş ve kendisi ile irtibat kopmuştur.
İngiliz harp tarihi kaynakları, Alman mareşalin bu hatasını ancak ertesi gün akşam fark ettiğini anlatır, şaşkınlığı ile alay edercesine…
Ancak asıl dehşet verici olan, Alman komutan Saroz-Bolayır bölgesindeki iki tümeni, 8 Ağustos’a kadar oradan çekmeyecektir!
Bundan daha da vahim olanı ise, Türk Harbiye Nezareti ve Enver Paşa, dört ay boyunca bu rezalete seyirci kalacaktır.
Bu nedenledir ki mayıs ayına kadar Conkbayırı bölgesine üç tümen yığılmış ve komutası Yarbay Mustafa Kemal’e verilmiştir. Bu muharebelerin seyri içinde ve kendiliğinden olmuştur.
1 Haziran 1915’te Mustafa Kemal, Conkbayırı muharebelerindeki üstün başarıları nedeniyle “Albay” rütbesine terfi etmiştir.
Siper savaşlarına dönüşümün başladığı haziran ayında Albay Mustafa Kemal, yine ordu komutanını uyarmaktadır.
Bu kez İngiliz ve Anzak kuvvetlerinin hem Arıburnu ve hem de Anafartalar’a ve bu kez daha büyük kuvvetlerle çıkacağını, artık Bolayır’daki iki tümenin bu bölgeye çekilmesinin hayati önemde olduğunu söylemektedir.
Sözü dinlenmeyen Mustafa Kemal, ağustos muharebeleri başlayınca, Alman komutanı ikna etmesi için, bir kez daha Esat Paşa’dan ricacı olmuştur: “Conkbayırı’ndaki durumun çok tehlikeli olduğu anlaşılıyor. Bu hususta ordu komutanının ciddi surette dikkatini çekmeye aracı olmanızı, memleketimizin selameti adına rica ederim.”
Alman komutan Sanders ancak ağustos muharebeleri başladığında durumu kavrayabilmiş ve nihayet Saroz takıntısından vazgeçip bu bölgedeki iki tümeni Anafartalar bölgesine görevlendirmiştir.
Bu görevlendirme apar topar yapılmış ve kuvvetler zamanında cepheye yetişememiştir. Taktik resim çok sıkıntılıdır. Conkbayırı kaybedilmiş, ordu savunma cephesinin yarılması riski oluşmuştur.
Çaresiz kalan ordu komutanı, Albay Mustafa Kemal’den durum değerlendirmesini ve karar teklifini sorar.
Albay Mustafa Kemal, Ordu Kurmay Başkanı Albay Kazım ile görüşmesinde, önce kısa bir değerlendirme yapar: “Daha bir an mevcuttur. Bu anı da kaybedecek olursak, genel bir felaket ile karşılaşmamız muhtemeldir. Şimdi alınabilecek tek bir tedbir kalmıştır.”
Albay Kazım o tedbirin ne olduğunu sorar.
— Mustafa Kemal: Bütün komuta ettiğiniz kuvvetleri emrime veriniz. Tedbir budur.
— Albay Kazım: Çok gelmez mi?
— Mustafa Kemal: Az gelir!
Mustafa Kemal’in cevabı kısa ve netti. Telefon kapandı. Aynı akşam saat 21.45’te, Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı.
Sözün sonu şudur:
Çanakkale Savaşları’nda anlatılacak konu çok, alınacak ders fazla…
Önce tarihimizi bilmek gerekiyor, sorgulayarak…
O çok özendiğimiz yabancıların bize ne kadar zarar verdiğini ve ittifak yaparken nasıl suikastlara uğrayabileceğimizi…
Elbette bugüne dair dersler de var, görebilenlere…
Yoksa yıllar boyu ağıtlar yakarız yine şehitlerimize, yüreğimiz yanarak!