BİRİNCİ VAZİFE
-ANKARA-
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkıp “Milli Mücadele”yi başlatması (19 Mayıs 1919)…
Cumhuriyet’in ilanı (29 Ekim 1923)…
Hakkâri bölgesinde Nasturi Ayaklanması (12-28 Eylül 1924)…
Şeyh Sait Ayaklanması (13 Şubat – 31 Mayıs 1925)…
Takrir-i Sükun (Yurt Genelinde Olağanüstü Hal) Kanunu’nun kabul edilmesi (4 Mart 1925)…
Silvan ve Sason bölgelerinde Raçkotan ve Raman ayaklanmaları (9-12 Ağustos 1925)…
Birinci Sason Ayaklanması (Şubat 1925 – Eylül 1930)…
Birinci Ağrı Ayaklanması (16 Mayıs – 17 Haziran 1926)…
İzmir’de Atatürk’e karşı suikast planlanması (14 Haziran 1926)…
Aliboğazı (Çemişgezek/Tunceli) bölgesinde Koçuşağı Ayaklanması (7 Ekim – 30 Kasım 1926)…
Mutki Ayaklanması (26 Mayıs – 25 Ağustos 1927)…
İkinci Ağrı Ayaklanması (13 – 20 Eylül 1927)…
Lice-Genç bölgesinde Bicar Ayaklanması (7 Ekim – 17 Kasım 1927)…
Atatürk’ün TBMM’de Nutuk’u okuması (15-20 Ekim 1927)…
Nutuk okumasının son bölümünde Atatürk’ün gençliğe hitabı:
“Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini sonsuza dek korumak ve savunmaktır!”
Eruh bölgesinde Asi Resul Ayaklanması (22 Mayıs – 3 Ağustos 1929)…
İkinci Ağrı Ayaklanması [Tendürek] (14-27 Eylül 1929)…
Savur Ayaklanması (26 Mayıs – 9 Haziran 1930)…
Erciş bölgesinde Zeylan Ayaklanması (20 Haziran – 10 Eylül 1930)…
Hakkâri bölgesinde Oramar Ayaklanması (16 Temmuz – 10 Ekim 1930)…
Üçüncü Ağrı Ayaklanması (7-14 Eylül 1930)…
Pülümür Ayaklanması (8 Ekim – 14 Kasım 1930)…
Menemen Olayı (23 Aralık 1930)…
İkinci Sason Ayaklanması (Eylül 1932 – Temmuz 1933)…
Üçüncü Sason Ayaklanması (Ekim 1935 – Kasım 1937)…
Tunceli Dersim Ayaklanması (1937-1938)…
* * *
Cumhuriyetimizin ilk on beş yılının kısa özeti böyle…
21 ayaklanma ve suikast girişimi…
Bu ayaklanmalar etnik yapı kışkırtması veya inanç istismarı ile çıkarılmış.
Yani “etnopolitik” ve “teopolitik” bir tehdittir bu.
Toplumu etnik ve inanç olarak karşıt gruplara bölüp çatıştırarak yıkmayı amaçlar.
Basitçe “Böl-Parçala-Yut” stratejisidir.
Kaynağı ve destekçisi, başta İngiltere olmak üzere, emperyalist Batı; uygulayıcısı ise içerdeki hain veya satılık işbirlikçilerdir.
Genel siyasi amaç, Türkleri Anadolu coğrafyasından atmaktır (Şark Meselesi).
Sevr Antlaşması, bu amacın siyasi belgesidir.
Ancak 19 Mayıs 1919’da, Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkıp Milli Mücadele’yi başlatması, asırlık emperyalist planı bozmuştur.
Çünkü Mustafa Kemal Paşa, tıpkı 1299’da Osman Bey’in yaptığı gibi, Anadolu ve Trakya halkını birleştirerek “Kurtuluş” mücadelesine başlamıştır.
Sivas Kongresi’nde Anadolu ve Trakya Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri’nin birleştirilmesi ve takiben TBMM ile siyasi birliğin sağlaması, tarihi bir karardır.
İngilizler bu karara, iç isyanlar çıkararak karşılık vermiştir.
Yani bir taraf “birleşerek” kurtuluş mücadelesi vermiş, diğer taraf “kutuplaştırıp bölerek” yok etmeye çalışmıştır.
Yukarıda özetlediğim on beş yıllık tablo, iç cephenin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır.
* * *
İnanç ve etnik yapı istismarına dayalı kalkışmalar, 19’uncu yüzyıl başında başlamıştır.
1806 Musul Abdurrahman Paşa İsyanı, Zaza İsyanı (1820), Hakkâri’de Yezidi İsyanı (1830), Bitlis Şerefhan İsyanı (1831), Botan Bedirhan İsyanı (1835), Diyarbekir Garzan İsyanı (1839) karşı karşıya kaldığımız tehdidin tarihsel derinliğini göstermesi bakımından önemlidir.
Kürdistan Teali Cemiyeti, 1918’de aynı amaçla kurulmuştur.
Milli Mücadele aleyhine fetvalar veren ve bunu Anadolu’ya dağıtan Teali İslam Cemiyeti’nin de 1919’da kurulması tesadüf olmasa gerektir. İskilipli Atıf veya Mustafa Sabri’nin yıkıcı faaliyetleri, birçok tarih kaynağında yer almaktadır.
Konsantrik (çift taraflı) yapılı bu tehdit, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da devam etmiştir.
1958 yılında kurulan “Kürt İstiklal Partisi” veya 1959’da faaliyete geçen “Türkiye Kürt Talebe Cemiyeti” benzer yöndeki faaliyetlere örnektir.
Yani etnopolitik tehdit, 1984’de PKK ile başlamış değildir. PKK, zincirin son halkasıdır.
Benzer şekilde teopolitik çalışmalar da devam etmiştir.
Örneğin, 1980 öncesi çatışmalar, iç cepheyi çökertecek düzeye ulaşmıştır.
ABD’nin “Bizim oğlanlar” dediği cuntacıların 12 Eylül 1980 Darbesi, iç cepheyi daha da tehlikeli bir alana sürüklemiştir.
1980 sonrası PKK ile birlikte din istismarına dayalı FETÖ terörünün, memleketin başına açtığı felaketlere halen tanıklık etmekteyiz.
* * *
Şimdi durup düşünelim:
Atatürk’ün gençliğe hitabı ile “bağımsızlık ve cumhuriyetimizi korumak” vazifesini gençlerimize vermesinin üzerinden 93 yıl geçmiş.
Bu 93 yıllık sürede, iç cepheyi sağlam tutmayı başaramamışız!
“Sağ-Sol”, “Alevi-Sünni”, “Türk-Kürt” gibi kışkırtmalarla birbirimizi yemeye devam ediyoruz.
Daha da kötüsü, toplumu kutuplara bölme ve hatta siyasi rakibini şeytanlaştırma, günlük olağan siyasi uğraşlarımızdan olmuş.
Şapkayı çıkarıp önümüze koyalım:
Etrafımız ateş çemberi olmuş, yanıyor.
İktisadi gelişmemizi sağlayamamışız, paramızın değeri kalmamış ve adeta pul olmuş.
Gelir adaletine dayalı yaygın bir refah yok.
Adalet yapımız çok tartışmalı.
Bu memlekette “Genelkurmay Başkanı”, terörist zannıyla yargılandı.
Vatansever subaylar, akademisyenler ve gazeteciler yıllarca cezaevinde kaldı.
…
…
…
Değerli vatanseverler; görmüyor musunuz, vatan bir halı gibi ayaklarımızın altından kayıp gidiyor!
Ne ekonomi, ne Suriye sorunu…
Bu memlekette birinci vazifemiz hâlâ, “bağımsızlık ve cumhuriyetimizi korumak”tır.
Bölünüp kutuplaşıp çatışmak yerine “bir araya gelmeyi” başarmalıyız.
Artık güçlü bir iç cephe kurmalıyız.
Bu coğrafyada refah ve güven içinde yaşamanın tek yolu budur.
İktisadi, siyasi, sosyal ve adalet sorunlarını ancak o zaman çözebiliriz.