YAŞAM 

ORGANLARINIZI SEVİN!

Küçükken tatilde arkadaşlarınızla su altında nefes tutma yarışı yaptınız mı hiç? O küçük burunlarınızı tutup, suya girip durduğunuz, bir dakika olmadan kalbinizin boynunuzda attığını hissedip yarış için direnip sudan çıkmadığınız, gitgide göğüs kafesinizin sizi cendere gibi sıkıştırıp, sudan çıkıp koskoca bir nefes aldığınız o rahatlatıcı anınızı düşünün. Şimdi lütfen burnunuzdan derin bir nefes alıp ağzınızdan verin. Şu an bunu yapamayıp evde oksijen tüpüyle yaşayan, hatta daha şanssız olup hastanede bir makineye bağlı hayata dönmeye çalışan binlerce insanı düşünerek elinizi iki yanda kaburgalarınızın üstüne koyup size hayatın vazgeçilmezi olan havayı her an getirdiği için akciğerlerinize teşekkür edin!

Otobüs yolculuğunda mola yerine yetişemeyecek kadar veya sınavda sorularla değil, mesanenizle boğuşup tuvalete koşacak kadar sıkıştığınız bir anınızı ve sonra, rahatlama hissinizi düşünün. Böbreğiniz yediğiniz içtiğiniz ne varsa süzüyor, size zararlı olanları ayırıp idrarla attırıyor. Düşünsenize, görevin büyüklüğünü ve bunu gece-gündüz durmadan yapıyor. Sonra şu an nakil için sıra bekleyen binlerce diyaliz hastasını düşünüp, elinizi arka iki yanınızda böbreklerinizin üstüne koyup sevin onları!

İnsanın neresi ağrırsa yüreği orda atar, bazen iltihaplı küçücük bir tırnak kökünde, bazen de gerilmiş, ağrıyan bir karında! Barsaklarınız her an çalışıp, sizin bir şey yiyip içip hayatta kalmanıza ve gereksizlerden kurtulmanıza yardım ediyor. Binlerce kolostomili, barsağı çalışmayıp karnına bir torba bağlı yaşayan insanı düşünün ve elinizi karnınıza koyup barsaklarınıza teşekkür edin, emin olun guruldayarak o da size yanıt verecektir!

Evdeki en emektar beyaz eşyanızı düşünün, teklemeden çalışan, kaç yıl bozulmadı, 5 yıl, 10 yıl? En kaliteli, evlâdiyelik saatleriniz kaç yıl çalıştı, çarkları birbirini döndürdü tıkır tıkır? Bir de eşsiz inşa edilmiş kalbinizi düşünün, bu yaşınıza kadar, o kadar yıl hiç durmadan nasıl da çalıştı? Her türlü sıkıntıya, ek yüküne rağmen gece gündüz o kanı pompalayıp gerekli organlarını besledi, hem de düzenli bir ritimde… Siz yoruldunuz, düşüp kalktınız, hayata karşı umutlarınız tükendi, ritminiz bozuldu, onunsa hiç bozulmadı! Şimdi elinizi sol göğsünüzün, o yorgun savaşçının üstüne koyun ve şükredin ona! Sizi bugünlere getirdiği için minnetinizi sunun, lütfen!

Şimdi gözünüzü kapatın, her yer siyah olsun, simsiyah! Ne kadar dayanabilirsiniz bu kapkaranlık dünyaya? Korona geçirmiş olanınız vardır, hiçbir şeyin kokusunu alamamak neyse de, aynı zamanda tadını almamak, tatlı da yeseniz sunta yer gibi hiç tat alamamak nasıl bir duygudur, onlardan dinleyin! O yüzden gözünüze, burnunuza şükredin, kulağınıza teşekkür zaten şart!

En basit, geçiştirilen hastalığınızı düşünün. Gripsiniz, tüm kaslarınız ağrıyor, insanın saçının ucu ağrır mı, sanki onu bile hissediyorsunuz. Her hapşırdığınızda sanki kulağınızdan bir uçak havalanıyor. Burnunuzu sildiğiniz için burun kanatlarınız yara olmuş, isyanda, soranlar grip diye önemsemiyor, sizse son nefesinizi vereceğinizi düşünecek kadar kötü hissediyorsunuz… Bir de üstüne, size bir çorba pişirecek bile birinin olmaması neler hissettirir, biliyorum. İşte, bu korkunç duyguları yaşatmayan sevgili immün sisteminizi sevin, şükredin akyuvarlarınıza!

Yapay zekâyı keşfeden insan, bir noktada kalıp ötesine geçemiyor. Çünkü öyle mükemmel bir işletim sistemimiz var ki kafatasımız içinde, hâlâ aydınlatılamayan çok ayrıntısı mevcut. Düşünüyoruz, bazen hafızamızdan yararlanıyoruz, bizim için en doğru olanı seçip gerekli organlara emirleri veriyoruz, sinir sistemi kas sistemi ne varsa o komutu yaptıracak, harekete geçiyor. Evet, şimdi de, böylesi mükemmel tasarlanmış bir organı kullanmayan, bilgisayarına hiç veri yüklemeyip okumayan, öğrenmeyen, düşünmeyen, kötü ve yanlış kararlar verip kendine de topluma da yarar değil aksine zarar verenleri düşünüp de onlardan olmadığınız için beyninize şükredin!

Tüm bunları niye mi yazdım? Çünkü ‘unutuyoruz’! Dünyada sağlıktan değerli bir şey olmadığını, ölümden başka her şeyin yalan olduğunu unutarak yaşıyoruz. Her an hastalıkla uğraşıp ölümle hayat arasındaki çizgide çalışan bir anestezist olarak ara ara hatırlatmak bana iyi geliyor, siz de bunların farkına varın istedim. Aldığınız her sağlıklı nefesin ‘hakkını vererek’ yaşayın ömrünüzü! Tüm hasta organlara şifa dileklerimle…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar