YAŞAM 

SAKLI KALANLARIN SANCISI

İçimiz… Derin kuyularımız… Kuyularımızdan bize varan yankılar… Sustuklarımız, saklı kalan sözlerimiz, üstü örtülü duygularımız, kederimiz, sevincimiz, umudumuz… Her şey söze gelmek için, anlaşılmak için çırpınıp duruyordu içimizde.

Ağırsam kalbime/ susakaldıysam dipte, derinde/ ses ver, ses ver, ses ver” diyordu ya şair, böyle bir sesi arıyoruz işte, bizi sustuklarımızla birlikte derinden çıkaracak bir ses. Kendi yankımızın dışında bir yankı. Yüreğimize iyi gelecek bir söz. Belki de basitti aslında her şey; insan sığınmak istiyordu insana. Anlamak ve anlaşılmak istiyordu.

Ama olmuyordu işte. Beceremiyorduk bir türlü. Sığınmak istedikçe yalnızlaşıyorduk, söz söylemek istedikçe daha büyük suskunluklara itiliyorduk. İçimizde hapsolan her şeyle, hepimiz birer yalnızlık siluetiydik artık. Nereye gitsem orada da burada da bir yerleşik yabancıyım denilen yerlere vardık.

Bağırsam neye yarar, nasılsa duymazlar/ ben bir kömür ocağının onulmaz göçüğüyüm/ içimde cesetler ve daha ölmemişler var.

Böyle sesleniyordu şair, nasılsa duymazlar çaresizliği içinde, kendini duyurma umuduyla belki de.

Sahi, kimlerin haberi var içimizdeki ölülerden, içimizde yaşamaya duranlardan? Kimden haberimiz var?

İçimizin en ücra köşelerine çekiliyoruz. Uzaklara sığınıyoruz. Anlama ve anlaşılma heyecanımız sönüyor günbegün. Bir sarkaç gibi yalnızlığımız ve kalabalıklar arasında gidip geliyoruz. Her gün birbirini tekrar eden hayat telaşlarımızın içinde birbirimizi görmeden, duymadan, dinlemeden bitiriyoruz günlerimizi.

Bazen durup bakıyorum kalabalıklara – çünkü bazen durup bakmak lazım, “kimselerin vakti yok mu” diyorum “durup ince şeyleri anlamaya”, kalabalıklar aynı hızda akmaya devam ediyor. Kimselerden bir ses yok. Ama insan bu ya işte, ben yine de bunca karamsarlığın içinde umuda sığınmak istiyorum.

İnsanın merhemi yine insandadır demenin umuduna, inancına, gücüne…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar