YAŞAM 

MÜZİK VE DANS TERAPİ

Hepimiz doğuştan ritimle doğarız.

Örneğin hangimiz rüzgârla uçan bir yaprağa özenip de onu taklit etmedi ki? Ya da hangimiz, sesini duysak da duymasak da sahile vuran dalgaların ya da gökyüzünde kayan bulutların akışında olmadı?

En ufak bir melodide içimizde bir şeyler harekete geçer. Bu mutlaka dans olmak zorunda da değil; bir düşünce, duygu, ağlama veya gülümseme eylemi gibi farklı şeyler de olabilir.

Çocukluktan hangi ritme alışkın gelişirsek, bedenimiz de ona alışkın bir ritim oluşturuyor. Örneğin Afrikalılar için davulun ritmi çok daha etkiliyken, Avusturya’da keman veya piyano insanları tetikleyebilir.

Ben rock ve blues ile büyüdüğüm için, ritmim blues ve rock’tır. Bu şunu getiriyor; bu türden bir şarkı dinlediğimde istemsizce dans ediyorum. Hatta yerimde duramıyorum denebilir.

Başka şarkılar da dinliyorum elbette! Neler mi?

Sanat müziğini çok seven babamın rakı sohbetlerini ve şahane sesiyle de eşlik ettiği Zeki Müren, Emel Sayın gibi sanatçıların plaklarını dinleyerek yetiştim.

Türkülerimizi hep sevdim ama en çok da öykülerini, anlattıklarını sevdim. Türkülerimiz, benim için söze dökülmüş tarih gibiydiler. Hani ateş etrafında toplanan halka anlatılan masallar vardır ya, o tatta gelmiştir türkülerimiz bana. Bu sebeple sanırım halk danslarımızı oynamaya da ilgi duyamadım.

Klasik müzik de severim; Vivaldi, Beethoven, Chopin… Aklıma ilk gelen ve sevdiğim besteciler.

Müzik o denli güçlü ki içinde olduğumuz duygu durumunu değiştirebilir, etkileyebilir ya da bir duygu durumu başlatabilir veya sonlandırabilir!

Örneğin mutsuz olduğumuz bir anda sevdiğimiz bir şarkıyı dinlemek bizi mutlu edebileceği gibi, sevdiğimiz biriyleyken sevdiğimiz bir şarkıyı dinlemek de bizi o an için daha sevecen kılabilir veya sevgimizi gösterişimizi kolaylaştırabilir.

Hele hele müziğe dans eşlik edebiliyorsa!

Öncelikle dans, seratonin ve dopamin salgılamamızı sağlıyor. Yani belli bir ritimle hareket etmek bize mutluluk veriyor, dengeye erişmemize yardım ediyor. Seratonin gece melatonine dönüştüğünden, iyi uyumamıza katkı koyuyor. Hareket ettikçe bedenimize daha fazla oksijen giriyor ve yağ yakımı hızlanıyor. Dans bizi motive ediyor, bize yaşam sevinci ve gücü veriyor ve herhangi bir spora göre bedenin ritmiyle de “doğuştan” uyumlu.

Bununla birlikte bazı ırkların veya milletlerin ritme ve dansa genetik yakınlığı, yatkınlığı ve uygunluğu var. Örneğin Afrikalılarda ve Güney Amerikalılarda bu net görülür. Hava ısısının, toplumun geleneklerinin, inancının ve genel olarak kültürünün ritme ve dansa bakışı, duyguların ifade ediliş biçimleri, toplumsal ritüellerin şekli, cinsiyetlerarası etkileşim gibi konular dansın toplumsal yerini belirliyor.

Örneğin Gana’da tabut taşınırken dans edilir ki ölü yakınları çok da hüzünlenmesin diye. Bazı kiliselerde ayin sonrası müzikle dans edilir ve bu kiliselerin Rus kiliseleri olamayacağını hepimiz biliriz! Şaman, kötü ruhları kovmak için dans eder ve evlenen çiftler, birlikte yaşamı kutlamak için!

Bildiğimiz ilk dans figürleri Hindistan’da bir mağara içine çizilmiş; 9000 sene önceye dayanmakta! İhtimalen dansın ilk çıkış noktası da doğayla bütünleşmek idi.

Ben lisedeyken, Mersin tarafına giderdik yazları. Geceleri herkes uyurken evden sahile kaçar, gizlice denize girerdim. Ve her gece kaçışımda, kumların üzerinde başımı göğe kaldırıp yıldızlara bakarken, semazen gibi dönerdim. Bir zaman sonra midem bulanır, yere yıkılırdım ve ama yeniden kalkar, yine dönerdim. İnsanın dairesel hareketleri bilinçsizdir ama aslında o anlarda evrenin ritmiyle bir olur kişi! Ben de o anlarda sonsuz bir evrenin parçası olduğumu hisseder, yıldızların ucundan dünyaya düştüğümü hayal ederdim.

Hayatın içinde var olan her şey ile bir olma ve o birlik anında da varoluşun sırrına erme aracıdır dans.

Nitekim Alman müzikolog Curt Sachs şöyle tanımlıyor dansı:

Dans bütün sanatların anasıdır. Müzik ve şiir zaman içinde yaşar; resim ve arkeoloji boşlukta ve uzayda; ama dans aynı zamanda hem boşlukta ve hem de zaman içinde yaşar. Yani uzayda yaratılan bir şekli ve o şekli meydana getiren hareketler topluluğunu zamanla bütünleştirir.

Dans, her ne kadar içimizden akan ritim ile başlasa da, onun “öğrenilerek” yapılması, amatörce veya profesyonelce, insanı bambaşka bir seviyeye taşıyor. Bu cümleyle ne demek istediğimi, kendi bachata deneyimlerimle aktaracağım.

Herhangi şey düşünmeksizin sadece müzikle ve içimizden geldiği gibi dans ederken, kendimizizdir. Oysa bizim için yeni olan bir dansı; örneğin salsa, tango, bachata, vals gibi, öğrenmeye başladığımızda daha başka bir şey olur.

Bir dansı öğrenmeye başladığımızda, benim için bachatada olduğu gibi, o dansın müziği ile uyumlanmanız gerekir. Bedeniniz, o ritim ile akmaya başlamalı önce. Benim açımdan blues ve rock ile istemsizce her an dans edebilirken Latin müziğine uyumlanmak ilk adımdı. Latin dünyası, o güne kadar içinde olmadığım yepyeni bir dünya idi.

Yeni bir gerçekliğin içine ilerlemekteydim.

İkincisi hareketleri öğrenmeye başladığınızda, artık bedeninizi doğal akışından çıkararak, onu terbiye etmeye başlıyorsunuz; tıpkı ehlileştirilen bir at gibi!

Bir iki üç, tap, beş altı yedi, tap…

Sekizli sayarak sağa, sola, ileri, geri ve çapraz gittiğiniz gibi tam ve yarım dönüşler de yapıyorsunuz. Ayak hareketlerine eller de eşlik etmeye başladığında işler daha bir karışıyor!

Çocuklukta bir hareket yapardık, hatırlarsınız belki? Sol elimiz yukarı giderken, sağ elimiz göğsümüze vururdu ve sonra ellerimizi değiştirirdik. Çoğu arkadaşımızın elleri birbirine karışırdı ve gülerdik halimize…

İşte öğrendiğimiz dansta da ayakların ve kolların birbirinden farklı hareketleri, beynin henüz bilmediği bir eylemler bütünüdür! Bu; şu demektir: Artık beynin iki lobu birden oldukça etkileşerek yeni bağlantılar kurmaya çalışıyor!

Bir atasözümüz vardır ya: İşleyen demir ışıldar… İşte, böylece işleyen beyin de ışıl ışıl aydınlanıyor. Çünkü beyinde yeni bir etkinlik doğrudan beyni geliştirmek demek!

Hareketleri ne çok tekrarlarsanız, beyin bir zaman sonra o kadar kolaylıkla hareketi gerçekleştirmenizi sağlıyor. Bu arada bol bol izlemeniz de gerek tabii. Ben her sabah 20 dakika bachata izliyorum. Vakit buldukça çalışma masamdan kalkıp hareketleri tekrar ediyorum.

Bu tekrarlar öyle çok olmalı ve içselleşmeli ki beynim bachata duyar duymaz bedenim o ritimde dansa başlamalı!

Benim yolum şimdilik biraz uzun! Ve çok da heyecanlı…

Sözün özü: Dans terapiye bu açılardan bakarsanız, her yaştaki insan için önemini kavrarsınız. Çünkü fiziksel, duygusal ve ruhsal sağlığımıza ve beynimizin zinde kalıp gelişmesine aynı anda; yani eş zamanlı bir katkıdır dans!

Ve varoluşla bir olmanın da en şahane yollarından biridir…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar