POLİTİKA 

GÖRÜLMEMİŞ DEPREMİN OHAL’İ

6 Şubat 2023 şafağında hepimiz Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde, yüzeye 7 kilometre derinlikte ve 7,7 şiddetinde gerçekleşen bir depremle uyandık. Bu deprem, Prof. Dr. Naci Görür’ün 2,5 sene önceden uyarmaya başlayarak 3 gün önce de uyarısını yeniden dile getirdiği bir yer hareketiydi.

Prof. Görür’ün bilimsel açıklamalarını hiç kimselere dinletememiş olması bir yana, depremin sonuçları aydınlıkta görünür olduğunda yaşadığımız şok diğer yanaydı. Çünkü başta Kahramanmaraş olmak üzere, Hatay ve İskenderun, Adana, Osmaniye, Adıyaman, Malatya, Gaziantep ve Diyarbakır’dan gelen fotoğraflar, kısa videolar inanılmazdı!

10 şehrimizin etkilendiği bu depremde, binaların kâğıt gibi yıkıldığını ve yerle bir olduğunu gördükçe üzülüyor ve deprem vakti herkesin evinde uykuda olmasının enkaz altında kalan sayısını artıracağını da hepimiz biliyorduk.

Çok hazindi.

Kar ve kış.

Çığlıklar.

Herhangi sevdiği, komşusu, akrabası göçük altında kalmış ve kurtarmak için çırpınan halk vardı.

Artçı depremler devam ederken, ben de o gün Adana’da olan oğlumla konuşmaktaydım ve bana telefonda “Mami, deprem oluyor şu an yeniden, sonra konuşalım” dedi.

İşte, o deprem, Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde meydana gelen ve 7,6 şiddetinde olduğu söylenen, artçı olmayan ikinci bir depremdi.

Yaklaşık 9 saat arayla birbirine yakın iki bölgede, birbirine yakın 2 ayrı deprem olmaktaydı.

Aradan geçen 12 saate rağmen, hükümet bir türlü koordine olamıyordu. Deprem bölgelerinde gözlerimiz askerlerimizi ararken, onlar talimat almadıkları için, vatandaşlarımızın yanında yoktu. Göçük konusunda destek olabilecek madencilerimiz yoktu ve arama-kurtarma ekipleri yok denecek kadar azdı.

12 saat.

Kar, soğuk, neredeyse yerle bir olmuş şehirlerimiz, göçük altında kalmış binlerce vatandaşımız…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP’li belediyeleri aramış ama muhalifleri aramamıştı. Oysa bir felakette yerel ve merkezi yönetimin koordinasyonu, olmazsa olmazdır! Çünkü önemli olan, particilik değil, memleket ve vatandaşın iyiliği ve refahıdır!

Dahası, o saate kadar Cumhurbaşkanı herhangi resmi açıklama da yapmamıştı.

Hükümeti temsilen yapılan konuşmalar da “Cumhur İttifakı sahadadır”dan öteye gitmeyen siyasi söylemlerle ilerlemekteydi. Dünyanın her yerinden yardım ekipleri yola çıkmışken, ülkemiz belediyeleri ve yerelde insanlarımız sevdiklerini kurtarmak için canla başla uğraşırken, Adıyaman Valisi Mahmut Çuhadar, örneğin gülerek halka hitap ediyor, Bakan Nebati “Her şey yolunda” gibi demeç veriyordu!

Deprem sebebiyle binlerce depremzede bir lokma çorba, bir sıcak çay, battaniye, belki soba veya çadır ya da kalacak yer beklerken, Diyanet ülke genelinde sela okunacağını açıklıyordu!

Sela.

Akşama doğru, soğukta ve göçük altında kalanların, kendi cenazelerini görmeleri gibi duyarsızca ve insanımızın nefesini tüketircesine okunan sela.

Ölün” der gibi.

Öldünüz siz” der gibi…

Paylaşılan videolar, yakınlarımızdan duyduğumuz haberler, tanıdıklarımıza olanlar, sosyal medyadan bildiğimiz kişilerin aktardıkları ve yavaş yavaş ortaya çıkan sayılarla durumun dehşetini fark ettik. Yıkılan bina ve saati de dikkate alındığında ve her binada sadece 10 kişi olsa, en az 60 bin insanın öldüğü gibi bir gerçeklikle yüz yüzeydik!

6 Şubat gecesi hiçbirimizi uyku tutmadı.

82 milyon insan, gece uyumaya utandık biz…

Ve Cumhurbaşkanı hâlâ açıklama yapmıyordu!

AKP’nin, tüm itirazlara rağmen gölü kurutarak üzerine inşa ettiği Antakya Havalimanı çökmüştü.

O çok övündükleri “yolları” çökmüştü.

Erdoğan’ın “Hayalim” dediği ve hasta garantili yapılan şehir hastanelerinden Mersin’de olanı çökmüştü!

Bir tek imzayla her şey çok hızlı ve müthiş olacak” denilen bu Cumhurbaşkanlığı Sistemi, tek imzaya baktığından ve o tek imza olmadan kimseler adım atamadığından, batmaktaydı!

7 Şubat sabahına geldiğimizde feryatlar daha da yükselmişti.

Ölenlerin sayısı artıyordu.

Deprem öncesi ABD ve Batı’ya demediğini bırakmayan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, ortada yoktu!

Hükümet hâlâ gereken özeni, dikkati ve koordinasyonu göstermiyor, Erdoğan hâlâ açıklama yapmıyor ve ama AKP’li Mehmet Metiner, “Ölen öldü, Adıyaman’ı Reis yeniden onarır” diyerek AKP rantsallığını dile getirebiliyordu!

Nihayet Bakan Kurum’dan bir konuşma duyduk: “AFAD koordinasyonu dışında herhangi bir koordinasyona müsaade etmeyeceğiz.

Aradan geçen 30 saatten sonra yapılan bu açıklama şu demekti: “Başta CHP olmak üzere, muhalifleri bu işin dışında tutacağız ki, gerçekler (çaresizlik, hükümetin beceriksizliği, maddi ve can kaybına ilişkin veriler vb.) ortaya çıkmasın.

82 milyon vatandaş kurtulan her cana sevinirken, yandaş Ali İhsan Göker, “Deprem ve binalar öldürmez, Allah öldürür” diyerek akıldışı söylemlere bir yenisini ekliyordu.

Ve nihayet, depremden yaklaşık 36 saat sonra Erdoğan prompter okumasını yaptı. Japonya’dan İsrail’e, Macaristan’dan Azerbaycan’a kadar pek çok ülke yardım ekibi yollamışken, konuşmasında sadece Katar’a ismen teşekkür etti. Dahası artık ülkemizde 3 aylık bir OHAL vardı ve “sosyal medya üzerinden yazıp çizenleri defterlerine yazıyorlardı, vakti gelince hesap soracaklardı”…

Külliye ve lüksü bu deprem boyunca o denli dile getirilmişti ki, 2 uçağını da deprem çalışmalarında kullanılmak üzere vatandaşlara lütfetmişti!

Sadece kendisinin ve ailesinin korumalarına ayda milletin cebinden 44 milyon TL çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, binlerce insanımızın yaralandığı, öldüğü, zarar gördüğü depremden 36 saat sonra işte böyle bir demeç verirken konuşmasında şunu da söyledi:

Dünyada benzeri olmayan bu tarihi felaketin…

Evet.

Dünyada benzeri olmaması, iki farklı fay hattındaki iki farklı depremin 9 saat arayla olmasıdır.

Fakat asıl benzeri olmayan şunlardır:

Bu felaketi, bir Türk profesörü son 2,5 sene boyunca dile getirmiş ve Erdoğan hükümeti de dikkate almamıştır.

Deprem bölgesinde olan ülkemizin depreme dayanıklı inşaatlar yapması zorunluyken, son 20 sene boyunca ülkeyi yöneten Erdoğan hükümeti bunu da dikkate almamıştır.

20 sene boyunca projeler adı altında yapılan havalimanları, yollar, köprüler ve nice inşaat için bilim insanları yüzlerce kere uyarmışken, onları da asla dinlememişleridir.

Kurumsal devlet yapısının ve güçler ayrılığının şart olduğu günümüzde, atanmışlar bir liderin kulu olmayı tercih etmişlerdir.

Çalıyorlar ama yapıyorlar” diyen bir kesim yaratılmıştır.

Erken seçimlere 3 ay kalmışken bundan sonra neler olur?

Gerçeklerin karartılması, yayın yasakları getirilmesi.

Maddi ve can kaybının az gösterilmesi.

Ölen Suriyelilerin sayısının (mülteci sayısı olandan çok daha az gösterildiği için) saklaması.

Şehitlik makamı verilmesi.

Arazilerin, başta Katarlı olmak üzere, yandaşlarca ucuza alınması.

TOKİ’nin ve yandaş müteahhitlerin illerde ranta yönelmesi.

Diyanet’in vatandaşlara şehitliği yüceltecek şekilde vaaz verecek imamlarını yollaması.

Ve OHAL ile birlikte muhaliflerin tutuklanması…

Bunların fazlası olur, azı olmaz!

Son söz niyetine:

Böylesi bir trajediden “Dünyada benzeri yoktur” diyerek kendilerine yeni bir mağduriyet hikâyesi çıkarmaya çalışmaları…

İşte, bu gerçekten benzersizdir!

Fakat bu saatten sonra bu trajediden AKP lehine bir mağduriyet çıkmaz, bundan AKP aleyhine unutulmaz bir mağlubiyet çıkar.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar