EDEBİYAT 

YENİ YÜZYILIN YİRMİ YILI

İşte dünyamız, güneşin çevresinde 365 gün 6 saat süren bir dönüşünü daha tamamladı. Bu sürede iyi kötü epey işler oldu. Aslında biz değişip gelişmedikçe bütün dönüşler, zaman ve mekân aynı kalacak.

Bakın 2000’e, Milenyum’a gireceğiz diye seviniyorduk. Milenyum’a gireli 20 yıl oldu. Çok bir şey değiştiğini söyleyemem; fakat insanlarda Ortaçağ’a bir özlem var. Haksız da değiller, dünya savaşları, büyük şehirler insanları birbirine iyice yabancılaştırdı, yalnızlaştırdı.

Geçen yüzyılda iki büyük dünya savaşı yaşandı, yıkımdan sonra diriliş geldi, büyük kentler oluştu, meydana çıktı. Bütün bu savaşlar, oluşan büyük şehirler insanı mutsuz etti. Tüketim ve yalnızlık, mutsuzluk toplumu oluştu.

Günümüzde de yanı başımızda, gözümüzün önünde ne savaşlar oluyor. Mutlu azınlık için yapılan bu enerji paylaşımı savaşları, pek çok masumun kanına giriyor. Bilhassa kadın ve çocuk ölümleri, azıcık ahlâkı bulunan insanın yüreğini kanatıyor, acıtıyor; fakat vahşi savaş sürüp gidiyor. Sanatçılar, bu acıları bildikleri sanatlarıyla anlatıyorlar, bir çığlık gibi duyurmaya çalışıyorlar.

Çokları vuruluyor da/ zombiler gibi yürüyor sokakta/ dönüp bakmıyor kimse, vurulmuş da düşmüş, kanayan yarasıyla boylu boyunca pazarın orta yerine/ solgun bir insan oluyor dokununca” gibi pek çok şair ve yazar ürünlerini veriyor.

Bu konuda yine pek çok düşünür de değerlendirmelerde bulunuyor. Ernst Fischer, buna “gerçekliğin yitirilmesi” diyor. Bu durum, yazarların, şairlerin, sinemacıların dikkatini çekmiştir. Bu nedenle geçtiğimiz yüzyılda çok sayıda akım ortaya çıkmıştır.

Aslında çok şey söylenebilir. Fakat elden geldiğince olanları görebilmeye ve anlamaya çalışmalıyız, belki böylece insanı da anlama yolu açılır.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar