GEZİ 

ADANA MERKEZ PARK

Kentlerin rüyası, Adana Merkez Park yolundayım. Adana sokaklarında yürürken, “Su görmemiş bir kente yaradır nehir yatağı” diyen Barış Erdoğan’ın sesi kulaklarımda çınlıyor. Gözlerim geçmişi ararken adımlarım silinmiş şeylerin peşinden gidiyor. Eski Adana’nın taş sokaklarını, portakal bahçelerini, taşan baraj sularını özlüyorum. O suların akışına kapılan gönlüm beni Adana Merkez Park’a götürüyor. Kentin görünmez hayaletlerini selamlıyorum. Antik Kilikya’nın en önemli şehirlerinden biri olan Adana’nın sıcacık kış günlerinden birindeyiz. Bir mite göre gök tanrısı Uranüs’ün ‘Adanus’ ve ‘Sarus’ adında iki oğlu savaşarak Adana civarına gelmiş. Adanus adını kurduğu şehre vermiş. Seyhan Nehri de…

Devamını Oku
GEZİ 

‘DOĞA ÇEŞNİCİSİ’ HAVULLU YAYLASINDA

“Yağmur bir adım ötemizde/ Kabarmış ağulu mantar” – Melih Cevdet Anday Yol Arkadaşım Doğa Sporları ve Dağcılık Kulübü ile rotamız, yaylaları ile nam salmış Bolu’nun Gerede ilçesi. Yolculuk öncesi rüyamda sorguya çekiyor beni ormanlar, tepeler. Rüzgârın getirdiği boğuk fısıltı, şehirlerde dolaşan gölgelerini yitirmiş insanları soruyor sessizce. Edip Cansever’in ‘Doğa Çeşnicisi’nin dizeleri ile yanıtlıyorum rüzgârı: “Hiçbir ses yakalayamaz beni/ Susuz bir gökyüzü çınlamasından başka/ Bir doğa çeşnicisiyim ben alışılmadık/ Belki böyle son defa/ Yudumlayaraktan öfkemi/ Avcunu yüreğine daldırmış da. // Hiçbir ses yakalayamaz beni/ Dağlarda küskün, küçük/ Bir ot parçasının yankısından…

Devamını Oku
GEZİ 

AVDAN’DA SONBAHARIN AYAK SESLERİ

“Yol uzun, atım eşkin/ kimse kınamasın.” – Ali Püsküllüoğlu Homeros destanlarını lir eşliğinde özgürce okuyan gezgin şarkıcılar kıvrıla kıvrıla akan derenin kenarında yürüyorlar. Güneşin ışıkları altın bir tül gibi ağaç dallarından sarkıyor. Ağaçlar, çalılar umut dolu bir sessizlik içindeler. Akşam rüzgârını bekliyorlar. Ezgiler birbirinin ardı sıra tuhaf geçişlerle ağır ve hüzünlü melodilere dönüşüyor. Gölün kıyısındaki kayaya oturuyorum. Ahengi usumda, majör gamı ruhumda gizliyorum. Kayada otururken pastoral neşeyi duyumsuyorum. Kendimi tatlı hayallere kaptırmışken bir korna sesi çıkarıyor beni rüyadan. Şehirde kısırlaştırdığım zamanı doğanın kollarına atmaya gidiyorum. Ankara’nın ilçesi Çamlıdere’nin Avdan köyüne…

Devamını Oku
GEZİ 

DAĞKUZÖREN, AĞAÇLARIN GÖLGESİNDE…

“Doğa sabrı sever.” – Gogol Eduardo Galeano, karısı Helena’nın rüyalarını anlatır kitabında. Bazen ben de kendi rüyalarımı anlatırım yazılarımda. Der ki Galeano: “Gündüzleri hikâye anlatılmaz. Hikâyeler gece anlatılır; çünkü kutsallık geceleyin yaşar ve hikâye anlatmayı bilenler, ismin yalnızca ismin isimlendirdiği şey olduğunu bilerek anlatırlar hikâyelerini.” Aslında bir nevi, hikâye anlatıcısıyım. Bir günün hikâyesi yaşanır satırlarımın arasında. Gün ışığı sessiz bir otlağa yayılır gibi gecenin gölgelerini süpürüyor. Işık uykumun derinliklerine erişemiyor, soluğum yavaşlıyor, üşüyorum, beden ısım düşüyor, kaslarım kasılmaya başlıyor ve bilinç kapım örtülüyor. Alarmın sesini duyuyorum. Gözlerimi açmaya çalışsam da…

Devamını Oku
GEZİ 

KARS’IN 3G’Sİ / GAR, GIŞ, GIYAMET

Değişik bir rotadan gidelim dedik. Van Gölü Ekspresi ile Tatvan’a kadar müthiş keyifli doğa ve manzara içerisinde yol aldık. Bu rotanın şanssızlığı son durağının Van olmaması… Emin olun, tren hattı Tatvan değil de Van’da bitiyor olsaydı bugün Kars çılgınlığı kadar Van çılgınlığını da konuşuyor olacaktık. Tatvan sonrası karayolu ile devam ederek 7 saatlik bir yolculukla Kars’a ulaştık. Dönüşü ise Doğu Ekspresi ile yaptık. Gezinin ana teması tren ve Kars’tı. Bir geziyi daha bitirip evimize dönerken Kars’a dair neler kaldı aklımızda derseniz kısaca buraya not düşelim. Nuri Bilge Ceylan filmlerinden daha…

Devamını Oku
GEZİ 

YOK OLMANIN EŞİĞİNDEKİ BİR TARİHİ ESER: KESİRİ HAN

İçinde yaşadığımız coğrafya, insanlık tarihinin en önemli değişimlerine tanıklık etmiş binlerce kültür mirasına sahip bir coğrafyadır. Ancak şu da bir gerçektir ki bu tarihi mirası olması gerektiği biçimde koruma, kollama ve yaşatma görevlerini bu toplumu yönetenler ve bu toplumun bireyleri yerine getirememiştir. Kentlerimiz günlük çıkarlara feda edilmiş, pek çok eser yok edilmiş, yakılmış, yurtdışına kaçırılmış, müzelerimizde sergilenmeden depolarda terk edilmiş, alınmış, satılmış, mekânlar harabe ve mezbele durumlara düşürülmüş, bazen yenileme adı altında aslı ile ilgisi olmayan formlara dönüştürülmüştür. Korunmaya değer görülenler ise dönemlerinin ekonomik, sosyal ve siyasal koşullarınca belirlenmiştir. Oysa…

Devamını Oku