EDEBİYAT 

‘BANA KUŞLAR SÖYLEDİ’; YEKTA KOPAN ÖYKÜLERİ, ABBA EŞLİĞİNDE…

Önce ABBA’dan bir şarkı seçeyim kendime. Bu ‘Chiquitita’ olsun. Odamı 70’li yılların sonlarından hatırladığım müziğin sesleri doldursun. Sessizce dinleyeyim şarkıyı… ‘Dancing Queen’den söz edeceğim az sonra, daha doğrusu o adı taşıyan öyküden. Ama önce ‘Chiquitita’yı dinleyeceğim… * * * “Küçük kız, bana doğruyu söyle bakayım. Doğruyu söyle, derdin ne senin? Bana soracak olursan, sen kendi üzüntüne esir olmuşsun. Gözlerinde yarınlara dair bir umut yok. Ama şunu bil ki, seni böyle görmek hiç hoşuma gitmiyor. Sakın öyle değil deme, ne kadar üzgün ve sessiz olduğunu görebiliyorum.” (Bana Kuşlar Söyledi, s.45) *…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘SENİ ÖYLESİNE DÜŞLEDİM Kİ YİTİRDİM GERÇEKLİĞİNİ…’

Şair, yıllar önce bir nisan akşamında kentin sokaklarında yürüyordu yalnız başına. Kent hüzünlüydü, nisan hüzünlüydü, şair hüzünlüydü. Rüzgârın çıktığı saatlerde sokaklar bomboştu. Kaldırımlar yalnız, şair yalnız, şairin sevdiği kadın yalnızdı. Şair, notlar düştü defterine; üşüyordu, eli titreye titreye yazdı: “Sonsuz korkular öğretti aslında bu kent sana. Yaşamı da, sevgiyi de, hüznü de… Kalabalık caddeler tir tir titretti seni bir ilkbahar akşamında. Umursamazlığı öğretti bu kent sana. Yirmili yaşlarının coşkusuyla içinde gizlice saklanan bir düşünce, çocuk gözlerindeki yas bulutu ve daha sonra aşkı öğretti.” Şairin dizeleri birikti, düşleri birikti. * *…

Devamını Oku
EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

‘ADANA YOLLARINDA, PAMUKLAR DALLARINDA…’

Adana’dayızdır. Cemreler düşmüş, bahar nihayet yüzünü göstermiştir. Toroslar gürül gürül erimeye başlamıştır. Portakal çiçekleri yeni yeni kokmaya başlayacaktır. Yarınlar bizimdir, yarınlara umutla bakıyoruzdur. Kısa süre önce yitirdiğimiz Adanalı şair Salih Bolat, “kanatlarını açmış”, bize bir şeyler fısıldamaktadır: “En eski yüzlerimizle duruyoruz ayakta/ alacakaranlığın kapısında/ kollarımızda yıkılmış tapınakların büstleri/ yalın ve anlaşılır şeyler konuşuyoruz/ gelecek günler hakkında.” Ve şöyle devam etmektedir: “Diyoruz ki artık kararmayacak sözün gümüşü/ bir bulutun gölgesi olsun düşmeyecek alnımıza/ ölüler de yiyecekler güz yemişlerini/ gece toplayacak uykunun dağılmış harmanını/ bir kez daha dinleyeceğiz toprağın öyküsünü.” O “toprak”,…

Devamını Oku
EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

LATİFE TEKİN OKUMALARI; ‘SEVGİLİ ARSIZ ÖLÜM’, ‘BİR YUDUM SEVGİ’…

“‘Sevgili Arsız Ölüm’ü okuyan yoksul insanlar bir aşağılanma duygusuna ya da yersiz bir öfkeye kapılıp sonra da buna içten içe hayıflanmasınlar istedim. Bu kitap, okuyanlarda sevinç uyandırsın.” (Latife Tekin Kitabı, s.86) Son altı aydır ekofeminizm, doğa yazını, ekoeleştiri okuyordum… Çok uzun süren, görünen o ki geçti gitti dense de sürecek olan, yaşadıklarımızın açtığı derin izleri ömrümce taşıyacağım bir pandemiden geçiyoruz. Hikâyesi başka başka anlatılarda satır aralarına gizlenmiş bir süreç bu. Benim de yazdıklarımda hep var pandeminin izleri… Okuduklarımın bir ucunda olduğu gibi… Latife Tekin’in romanlarını bir daha okudum, epey aradan…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

SİMİT

Yüzlerce simit havada uçuşuyor, tutmaya çalışıyor, olmuyor; zıplıyor, tam yakaladı derken hop elinden kayıyor. Uçuyor şimdi, bir simitten ötekine değiyor eli ama olmuyor, bir tane bile alamıyor, yakalayamıyor; tamam, bu sefer oldu derken hızla yuvarlanarak, dans ederek, süzülerek kayıyor simitler elinden, her yöne kayıyor, bütün gökyüzü simit şimdi. Rüzgâr savuruyor bir o yana bir bu yana simitleri, kokularını yayıyor her tarafa, misk, yanık, kavruk kokularını çekiyor içine. Simit diye uzun uzun bağıran, tiz bir sesle bağıran, on bir yaşında ha var ha yok, bir çocuğun sesi yankılanıyor kulaklarında. Uyandı Rasen,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

O KADIN

Yılın son günü değişken hava geçişleri yaşanıyordu. Erken saatlerdeki gri gökyüzü ve burun direğini sızlatan ayaz, kuşluk vakti kısa bir ahmakıslatanın ardından tozu dumana katıp sokaklarda doğal mıntıka temizliği yapan rüzgârlı bir havaya bıraktı yerini. Öğle saatlerinde rüzgâr dindi. Bulutların arasından sırnaşık gülücükler dağıtan güneş yüzünden, alışveriş telaşındaki insanlara paltoları fazla gelmeye başladı. Havanın kararacağı saatlerde serpiştirmeye başlayan kar ve soğuk ise yeni yıla bembeyaz bir kent manzarasıyla girileceğini müjdeliyordu. Bir Güneyli olarak bozkırda yaşamanın en güzel yanının, bütün pisliklerin üstünün bembeyaz bir battaniye ile örtüldüğü zamanlar olduğunu düşünmüşümdür hep.…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘BURALARDAN ÖYLE CEKETSİZ KAÇMAK GELİYOR…’

Gemi denildiğinde benim aklıma yolculuk gelir; yolculuk denildiğinde şairler gelir aklıma. Gizli bir aşk vardır sanki şairlerle gemiler arasında. O aşkı Orhan Veli ne de güzel anlatır. Aşkının ismini söylemez ama biz anlarız; Orhan Veli gemilere vurgundur: “Gün olur, alır başımı giderim,/ denizden yeni çıkmış ağların kokusunda./ Şu ada senin, bu ada benim,/ yelkovan kuşlarının peşi sıra.” Şiirin asi çocuğu Attila İlhan da gemilere vurgundur. Daha derin bir aşk yaşar Attila İlhan. Bir kaptan gibi sever gemileri. Gemilerin içindedir ama gemilerin dışındadır. Bir kaptan gibi. “…bu geminin yelkenlerine herifin biri…

Devamını Oku
EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

EROTİK KURGU: ZEVK Mİ, YOKSA SADİSTLİK Mİ?

“Yani esas soru şu: Neden bu kitap ve benzerleri şimdi ilgimizi çekmeye başladı?” – Lori Perkins, ‘Elli Yazardan Grinin Elli Tonu’ Hayatın içinde keşfedilmeyi bekleyen birçok duygu, birçok da farklı yol var; ama bu keşif serüveninin ilk durağı kesinlikle bir insanın kendi ruhu ve kendi dünyası. Farklı renklere ve oluşumlara yönümü çevirdiğim şu günlerde; çevremdeki herkes, özellikle de kendi hemcinslerim bana hep şu soruyu soruyor: “İpek, ‘Grinin Elli Tonu’ gibi bir kitap okumak ve bir film izlemek istiyorum, lütfen bana yardımcı ol!” Bu ilgi ve merak beni mutlu etse de…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘ÜLKER ABLA’YI BARINMA HAKKI BAĞLAMINDA OKUMAK

“Çevrene iyi bak, söylense inanmayacağın şeyler göreceksin.” – Dante “En çok gülerken üzülüyorum. Burayı, Cennet ve Cehennem’den bir önceki durak gibi düşünün. Sırat Köprüsü’nden de önce. Genelde, ölümden de önce. Hayat değil. O kadar da mübalağalı düşünmeyin, canım, siz de… Hayattan yalnızca bir şekilde çıkılıyor, malumunuz: Ölü. Buradan iki şekilde çıkılır: Ölü ya da diri. Burası: Hastane Ben: Ülker. Diriyim. Şimdilik. Şimdi, en büyük ıstıraptır. Şimdinin arka kapısı yok mu?” (s.9) Seray Şahiner’in ‘Ülker Abla’sı yukarıda alıntıladığım ilginç ve bir o kadar da ironiyi çağrıştıran cümlelerle başlıyor. Bazen kitap veya…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

FÜRUĞ ŞİİRİYLE KENDİ SOĞUK ZAMANIMIN AKIŞINDA…

“Niçin durayım?/ Dört elemente itaat ediyorum/ ve kalbimin yasalarını düzenlemek/ körlerin yerel yönetimlerinin işi değil.” – Füruğ Ferruhzad Yağmur yağıyor… Geceden beri… Beklediğimiz, özlediğimiz yağmur… Adana’da, soğuk mevsimdeyiz. Soğuk ve nemli… Ve sisli ve karanlık mevsimde… Ben şiir okuyorum. Füruğ’un şiirlerini. Füruğ’la baş başayım. Bir “eski” yılın bitmek üzere olduğu günde doğmuş o da. 29 Aralık’ta, benim gibi. “Soğuk mevsimin başlangıcında”… Doğaya, doğanın kendi döngüsüne inananların takvimine göre bir başlangıçta… “Zaman geçti ve saat dört kez vurdu/ dört kez/ bugün aralığın yirmi biri” diyor ya… En uzun gece… Şeb-i yeldâ.…

Devamını Oku