EDEBİYAT 

‘ACIKLI SÖZLER KRALİÇESİ’ DİDEM MADAK VE ŞİİRİ ÜZERİNE

Didem Madak, 8 Nisan 1970’te İzmir’de öğretmen anne-babanın ilk çocuğu olarak dünyaya gelir. Madak, kendi yaşamını “Ben hayatımın bir bölümünü ev hanımı, bir bölümünü serseri, bir bölümünü de kendini uhrevi meselelere vakfetmiş bir rahibe gibi geçirdim.” sözleriyle anlatır. (Madak, 2015: 355) Altı yaşındayken kız kardeşi Işıl dünyaya gelir. Kardeşi Işıl, Didem Madak’ın yaşamında önemli bir yere sahiptir. ‘Ah’lar Ağacı’nda yer alan ‘Karınca Kumu’ şiirindeki “Kardeşim, biriciğim, kimse yoksulluğu benim için/ böyle sevimli kılmadı şimdiye kadar.” ve “Kardeşim, biriciğim, sen olmasan,/ ablanın kâbuslarını kim hayra yorardı?” (AA, 62) dizeleri bu önemi…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

SOKAĞIN CİNSİYETİ

Notos derginin son sayısında toplumsal dönüşümün olmazsa olmazı kadınlar ve yaşadıkları çevreyle olan bağları “flanöz” kavramıyla ele alınmış. Esasında bu kelime, “flanör” kelimesinin kadınları niteleyen değişimi. Flanör ya da flanöz, sokaklarda aylakça gezen kimse demek fakat bu aylaklık anlamsız bir eylemden öte, düşünsel bir aylaklık! Bir kenti, bir caddeyi, bir sokağı… Kimsenin dikkatini çekmeksizin gözlemleyen, inceleyen kimseler için kullanılmakta. Merak duygusu, insanların öğrenmesindeki itici güç şüphesiz… Bu duygunun erkeklerde küçük yaşlarda pekiştirilmesi, desteklenmesi ya da engelleyici bir tutumla karşılaşmaması aşkınlığı var etmiş. Kadınlar ise merak duygularını bastırmak zorunda kalarak toplumdaki…

Devamını Oku
EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

KENDİ KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞMAYI BAŞARMIŞ BİR ANKA KUŞU / JOANNE KATHLEEN ROWLING

“Hayat zordur, karmaşıktır, bütünüyle kimsenin kontrolünde değildir ve bunu bilmenin verdiği tevazu hayatın iniş çıkışları karşısında sağlam durmanızı sağlayacaktır.” – Joanne Kathleen Rowling, ‘Güzel Bir Hayat’ Bazen zor, karanlık, içinden bir türlü çıkamadığımız zamanlardan geçeriz. Hayatın donup kaldığını, zamanın mutlu günlerden çok umutsuz günlere doğru aktığını hissederiz. Böyle anlarda kimi zaman bir dost elini uzatır bize kimi zaman bir sevgi ya da sevgili… Bazen de bir filmin içinden ya da bir kitabın satırlarından bir karakter çalar kapımızı, aslında somut olarak yoktur ama bir o kadar da bizdendir, kendimizden… Benim en…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

İKİ KADIN, İKİ ADAM, BİR DE MATRUŞKA’NIN HİKÂYESİ / ‘BAŞKALARININ TANRISI’

“Şiirlerle şarkılarla / kendini avutacaksın / ya dışındasındır çemberin / ya da içinde yer alacaksın.” Okur olarak hepimizin hayatında bir yazarla tanışmanın, bir yazarın dünyasına dâhil olmanın hikâyesi vardır mutlaka. Mine Söğüt de benim için hikâyesi olan yazarlardan. 2018 yılında Yapı Kredi Yayınları’nın Instagram üzerinden yaptığı çekilişle ‘Beş Sevim Apartmanı’ romanını kazanmamla başladı Mine Söğüt okuru olmam. Sonrasında diğer kitaplarını ve köşe yazılarını okuyarak, katıldığı programları ve söyleşileri takip ederek bugüne kadar devam eden bir süreç oldu. 2021 yılının Ekim ayında Mersin Sokak Kitap’ta Mine Söğüt tarafından gerçekleştirilen, insan-ahlak-adalet-medya ilişkilerinin…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘TAŞ VE GÖLGE’DE KİMLİK ARAYIŞI

Bütün arayışlar bir kopuşla başlar şüphesiz. Köklerimiz, ailemiz, yaşadığımız yer, tanıdık bildik yollar, sokaklar, ıssızlığında huzur bulduğumuz kuytular hepsi kimliğimizi oluşturan bir görselin parçalarıdır adeta, tıpkı bir puzzle gibi. Her şeyin başı ise bütün geleceğimizi kucağında tutan ve “geçmiş” olarak anılan çocukluktur. İnsanın hayatı, var oluşu ve arayışları bu döneme uzanan bir kopuştan başka ne olabilir ki? Anne babasızlık, aileden ayrı düşmek bu kopuşun en keskin hali olsa gerek. Elbette bu kopuş somut bir yoksunlukla sınırlandırılamaz. Duygusal bir yalnızlık hali, anlaşılmama, reddediliş de bunu tetikleyebilir. Kısa süre önce okuduğum ‘Taş…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

TABLO

Belediye salonunda genç ressamların eserlerini sunmaları için düzenlenen sergiye nazlana nazlana da olsa geldim, yeğenim inatçı kızdır, ısrarları tatlı tatlı bıktırır. “Bicici geldii!” diye bağırdım, salonun sonundaki tabloyu görünce, heyecandan, birdenbire. Salonda bir sessizlik oldu ve mahcup oldum, “Özür dilerim!” dedim kısık sesle. Güzel gülüşüyle bir genç yanımıza geldi. “Özür dilemenize gerek yok, iyi ki bağırdınız, hoşuma gitti, tabloma ses verdiniz” dedi. Yeğenim, “Bici bici ortak noktanız diyeceğim ama tevellüdünüz beni onaylar mı bilmem?” diye bir espri yaptı. Genç ressam, “Benim yaşım değil ama bu tabloya esin kaynağı olan dedemin…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

İNİŞ BEDELİ

Sıcaklık haviye seviyesindeydi. Sabah duş almış olduğum halde kâbuslu bir düşten uyanmışçasına sırılsıklam terliyordum. Tuzlu ter damlaları saç köklerimden enseme, oradan da daha aşağılara süzülüyor; önce fanilamı, biriktikçe de tişörtümü ıslatıyordu. Sırtımı göremesem de siyah tişörtümün arkasının beyaz tuz lekeleriyle dalgalandığına bahse girebilirdim. Sağımda solumda yakaladıkları gölgeleri kendilerine siper etmeye çalışarak koşuşturan sayısız insanın benden farkı yoktu. Yeryüzünden, insanların yüzlerinden gökyüzüne buğu yükseliyordu. Uzun süredir işsiz olmamın verdiği iç sıkıntısı biraz hafiflemişti. İş görüşmesine çağrılmıştım. Cebimde ancak bir simit alacak param ve otobüs kartımda iki binişten üç-beş kuruş fazlası kontörüm…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BEREKETLİ TOPRAKLARIN BEREKETLİ YAZARI

15 Eylül 1914’te Ceyhan’da doğan Mehmet Raşit’in babası Abdülkadir Kemali Bey, annesi Azime Hanım’dır. Abdülkadir Kemali Bey, aslen Elazığlı olup Osmaniye doğumludur. Avukat olan Abdülkadir Kemali Bey çok kısa bir süre Adalet Bakanlığı yapmış birinci meclis milletvekillerindendir, annesi Azime Hanım da kısa bir süre öğretmenlik yapmıştır. Dünyaya geldiğinde babası Çanakkale’de topçu teğmenidir. Mehmet Raşit savaş koşullarındaki topraklarda gözünü açmıştır. Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarını takiben Abdulkadir Kemali Bey kurucusu olduğu Ahali Cumhuriyet Fırkası’nın kapanmasını takiben tutuklanacağı endişesiyle 1939’da yurda döneceğini bilmeden ailesiyle birlikte yurt dışına çıkar ve Beyrut’a…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘YAZARLAREVİ CİNAYETİ’, OYA BAYDAR OKUMALARI, YAZMAK ÜZERİNE DÜŞÜNMELER…

Uzun, sıcak yaz başlangıcı Adana’da… Derslerin sona erme, öğrencilerin kampüse veda zamanı yavaş yavaş… Sıcak saatlerin uzadığı, sokakların boşaldığı, herkesin evinin kuytusuna çekildiği günlerin çoğaldığı, çalışma yılının yoğunluğunun bitmesiyle ruhta bir şeylere ya da yerlere yetişme telaşının ve birçok heyecanın da dindiği zamanlar… Hayat neye benziyor bugünlerde? Hayat, hayatlar neye benziyor, sahi? “Başka bir kadere hazırlanmış şu yenik askerlere benziyor hayat.” (YC, s.37) Oya Baydar’ın son romanı ‘Yazarlarevi Cinayeti’nde geçiyor bu dize. Aragon’dan bir dize… ‘Mutlu Aşk Yoktur’ şiirinden… ‘Elveda Alyoşa’ öykü kitabındaki ‘Bir Düğün Fotoğrafı’ öyküsünde de geçiyordu. Hem…

Devamını Oku
EDEBİYAT TOPLUM 

EZİLENLERİN VE ÖTEKİLEŞTİRİLENLERİN ŞAİRLERİ

“Sistem dışı farklılık korkutucudur; çünkü sistemin hakikatini, göreliliğini, kırılganlığını, ölümlülüğünü açığa çıkarır.” [1] Ezilenler; sömürülen, horlanan, kaybettirilenlerdir. Ezilen olmak kadar, ezilenlerden yana saf tutmak da zordur, zorludur. “Ezilenler” derken; Fyodor Mihailoviç Dostoyevski’nin ezilenleri “iyi” oldukları için kaybetmek zorunda olanlar ile kaybetmeyi kendi seçenler olarak ikiye ayırmasının [2] ötesinde; “Zorbalar beni dün bağışladılar. Onların gözünde bir cani olmaya çalışmazsam eğer, suç ortaklığı etmiş olurum” kesinliğiyle Gracchus Babeuf’ün (François-Noël Babeuf), “Sınıf çatışmasının özünü incelerken, bunun sömürmeye dayandığını görüyor: Bu sömürme halkı sülük gibi emen küçük bir azınlığın işidir. Bir yanda, her şeyi…

Devamını Oku