EDEBİYAT 

AŞKIN ZEHRİYLE LANETLENMİŞ RUHLAR / ‘UĞULTULU TEPELER’

“Ama bana dokunmana fırsat kalmadan ruhum şu tepeyi tırmanmış olacak. Seni istemiyorum, Edgar. Seni istediğim günler geçti. Kitaplarına dön. Bir avuntun olduğu için mutluyum; çünkü bende neyin varsa hepsini yitirdin.” – Emily Brontë, ‘Uğultulu Tepeler’ Aşk, üç harften oluşan, söylerken kulağa hoş gelen ama duyguda ve anlamda bir o kadar büyük olan… Peki, kaç yüzü vardır aşkın? Çiçeğinde hep bal mı saklıdır yoksa dikenleri zehirli midir? Her aşk, içinde büyüdüğü yüreğe şifa mı olur yoksa bazen o aşk, insanın tüm benliğini ele geçiren illet bir hastalığın bizzat kendisi midir? Ben,…

Devamını Oku
EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

HAZİNELERİNİ KALPLERİNDE TAŞIYAN CESUR BİR HALK / HOBBİTLER

“Bir şey bulmak istiyorsan aramak gibisi yoktur. Aradığında çoğu zaman bir şey bulduğun doğrudur ama bu her zaman peşinde olduğun şey değildir.” – J. R. R. Tolkien, Hobbit Yaşam, içinde sonsuz olasılığın olduğu, her durağında bambaşka mucizelerin saklı durduğu hiç bitmeyen bir yolculuk… Kimimiz bu yolculuğa çok erken yaşta başlıyoruz ve yolumuzun üstündeki her durakta bambaşka versiyonlarımız ile karşılaşıyoruz. Kimimiz ise içimizdeki korkular yüzünden ya da çevremizin ayağımıza ve ruhumuza vurduğu prangalar nedeniyle olduğumuz yerde hapsolmaya mecbur bırakılıyoruz. Oysaki her benlik; ister bugün ister yarın olsun, sonu kendine varacak bir…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BUDALALIĞIN KEŞFİ

Edward Said, ‘Şarkiyatçılık’ta, bilginin yozlaşmasına ve insani çabanın beyhudeliğine ilişkin ansiklopedik güldürü romanı ‘Bouvard et Pécuchet’te (Türkçeye ‘Bilirbilmezler’ adıyla çevrilmiştir), Gustave Flaubert’in, XIX. yüzyıl burjuvazisini, ‘kendi yetersizliklerinin, sıradanlıklarının acemi kurbanları haline getiren, hayal kırıklığına uğratıcı deneyimlerin’ tümünü ele aldığını belirtir: ‘Bouvard et Pécuchet’, bu iki ‘zavallı salak’, romanı Türkçeye çeviren Tahsin Yücel’in de yazdığı gibi, ‘yarı aydın’ tipinin en kötü örneğini sunarlar çoğu zaman; bilginin her türlüsünü eş değerli olarak görür, düzeysiz yapıtlarla gerçek araştırma ve düşünce yapıtlarını aynı kefeye koyar, hatta daha çok düzeysiz yapıtlardan yararlanırlar. Her şeyden önce…

Devamını Oku
EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

PAGANİZMİN İÇİNDEN DOĞMUŞ BİR EROTİZM / ‘KÜRKLÜ VENÜS’

“Tanrı onu cezalandırdı ve bir kadının ellerine teslim etti…” – Judith Kitabı, 16:7 Varoluşun dayanılmaz sancıları… Hepimiz çoğu zaman kendi varoluşumuzun bedenimize ve ruhumuza ağır gelen yanlarıyla mücadele ediyoruz. Bazen kendimizi bütünün uyumlu bir parçası gibi hissediyor bazense ayrıksılığın ve aidiyetsizliğin coğrafyalarında gezinip duruyoruz. Fikirlerimi, ilhamlarımı, cümlelerimi nadasa bırakmak istediğim bir koza döneminden geçerken insanın yaşamdaki kök salma çabası üzerine uzunca süre düşünebilme fırsatım oldu. Yaşarken belki kendi renklerimi, kendi insanlarımı bulabilirim umuduyla sürekli üreten ama yaptığı eserlerin kıymeti çok sonra anlaşılan Van Gogh’u düşündüm. Her gün hiç usanmadan kendine…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

İTHAKA YOLUNDA BİR SÜRGÜN

“Özgürlüğü hatırlayabilen yazarlara ihtiyacımız olacak. Şairlere, hayalperestlere, daha büyük bir gerçekliğin gerçekçilerine…” [1] Attila İlhan’ın ‘Hayat Bilgisi’ne dâhil ettiği bir sanat dalı olarak edebiyat hüneridir, başka türlü söylemektir, itiraftır, meydan okumadır. Edebiyat, bir şeye bakmak değil, onu görmektir. Görmekle de kalmayıp gördüğüne dokunabilmektir. Dokunmaktan da öteye geçip dokunduğun şeye hayat vermektir. Hayat verdikten sonra da hayatı paylaşmak, onunla bir bütün olmak, onu yaşamaktır. Edebiyat insan(lık)ı anlatma, insan(lık)a anlatma sanatıdır; insan(lık)a ayna tutmadır. Hayatın ta kendisidir edebiyat; insan(lık)ı anlama ve anlamlandırmadır; Susan Sontag’ın ifadesiyle “Edebiyat özgürlüktür!” ya da Fernando Pessoa’nun “Edebiyat…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

1950 KUŞAĞI ÜZERİNE NOTLAR

1950 kuşağı, aşağı yukarı aynı yaşlarda olan 1934, 1935, 1936 ve en geç 1937 doğumlu olanların bir aradalığıdır. Bizleri bir araya getiren, liseden veya fakülteden edebiyat ilgisinin arkadaşlığı oldu. Örneğin Demir Özlü’yle ben liseden arkadaştık. Adnan Özyalçıner, Kemal Özer, Konur Ertop da öyle! Erdal Öz’le Onat Kutlar’ı fakültede tanıdık. Yıl 1955. Bizim kuşak, kendi içinde türdeşliği olmayan bir kuşaktır. Örneğin Ankara’daki arkadaşlarımızı (‘Mavi’ciler) bir araya getirmede en belirgin olanla İstanbul grubunun (‘A’cılar) bir aradalık gerekçeleri arasında ciddi farklar olduğunu düşünüyorum. Dahası, İstanbul’daki 1950 kuşağının da yine kendi aralarında belirli uzaklıklar…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ACI TAŞLARINDAN UMUDU YAZMAK

“Birkaç kişi için sanat ya da birkaç kişi için özgürlük istemiyorum.” [1] “Sanat bir ayna değil, bir çekiçtir,” der Leon Trotsky, “yansıtmaz, şekillendirir.” [2] “Sanatçılar huzuru bozmak için buradalar” diye ekler, James Baldwin… Adil Okay ve Özcan Yaman, tam da bunun için buluşmuş… Huzuru bozmak, toplumsal gerçekliği yeniden şekillendirmek için ellerine çekiç almışlar… “Çekiç” mi dedim? Yok, hayır, birinin (Okay) elinde kalemi, berikinin (Yaman) elindeyse fotoğraf makinesi… Biri bir sayfaya yerleşmiş, beriki, karşısındakine… Birlikte ‘Sözlerin İzleri’ni [3] dökmüşler kâğıda. Ardışık ama kimin kimi izlediğini söylemesi zor… Kimi zaman bir imge…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

CAN BABA, CAN EVİ’NDE BİR AKŞAMÜSTÜ VE DİĞER ŞEYLER

Can Yücel’in anısına / 12 Ağustos 2023, Datça. O, “karaçalılar gibi yardan bitme”, “çarpık bacaklarıyla – ha düştü ha düşecek” bir çocuktu, babasını özleyen, hayatta en çok babasını seven. “Geldi mi de gidici – hep, hep acele işi! / Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi / Atlastan bakardım nereye gitti / Öyle öyle ezberledim gurbeti…” Köy Enstitüleri gibi çok ciddi bir mesele peşinde koşan bir baba… Hasan Ali Yücel. Dönemin Milli Eğitim Bakanı. Babasının yolunu gözleyerek, hastalık numaraları yapan o çocuk da Can Yücel. 1990 yılında bir ev alıp yerleşeceği,…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

‘SESLER, KOKULAR, RENKLER YANITLAR BİRBİRİNİ…’

“Bir tapınaktır doğa / (…) / Uzakta birbirine girmiş/ yankılar gibi/ Bir birlik içerisinde,/ kör karanlık ve derin,/ Geceler kadar geniş, aydınlık kadar engin/ Sesler, kokular, renkler yanıtlar birbirini…” – Charles BAUDELAIRE Üç yıl önce taşınacağımız evi gezerken salona girmeden önce koridorun solundaki küçük odayı gördüğümüzde burayı bir kütüphane yapma hayali içimde bir ışık gibi parlamıştı. Evi tutup boya ve tamir işlerine bakmaya geldiğimizde bir yorgunluk kahvesi içerken kitaplık ve kitaplardan önce odada gözümün önüne getirdiğim ilk eşya da eşime annesinden kalan ve onun genç bir kızken dokuduğu kilim olmuştu.…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

‘SU’, ‘TOPRAK’, ‘HAVA’ VE ‘ATEŞ’; KENTLER VE MİTLER

– Buket Uzuner’in Tabiat Dörtlemesi / Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları – Bu yazıya konu olan Tabiat Dörtlemesi’nin ilk üç cildi ile ilgili çalışmam, 2019’da Ardahan Üniversitesinin düzenlediği Mitoloji Sempozyumu’nda bildiri olarak sunulmuş; sonradan makaleye dönüştürülerek Söylem Filoloji dergisinin 2019-Aralık sayısında yayımlanmıştı. Pandemide bu süreçlerin hikâyesini anlatan bir yazım da Son Baskı’da yayımlandı. Dörtlemenin son romanını 2023-Ocak’ın da TÜYAP Çukurova Kitap Fuarı’ndan alıp hemen okudum ve yazı için de ikinci kez okumaya, notlar almaya başladım. Ancak 6 Şubat’ta pek çok insanı etkileyen depremlerle birlikte benim de bütün çalışmalarım yarım kaldı. Şimdi…

Devamını Oku